Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişisel gelişim: Önemli olan “kendimiz”

Kişisel gelişim: Önemli olan “kendimiz”
 

 Dünyada yaşarken bizim için önemli olan nedir?

Bir yanıt geliyor : Kendimiz… Vücudumuz, sağlığımız.. Her şeyden çok ,  çok daha önemli olan biziz. Ben!

“Ben” diye tekrarlarken bunu bencillik anlamında söylemiyorum. Kendime. Bütün organlarıma saygı anlamında söylüyorum.

Etiyle , canıyla ; yaşayan , hareket eden, insanlara hizmet eden; iyilik düşünen ve yaratan insanlar. Bilin ki, siz kendiniz için önemlisiniz.

Allah sizi yaratırken, ne kadar güzel bir makine yaratmış farkında mısınız?

Kalbimiz , çatır çatır çalışıyor (Bazılarımızın ki arada sırada teklemiyor da değil hani..!)
Midemizle, o güzel  meyveleri , sebzeleri … İnsanların bizim için hazırladığı bin bir çeşit nimeti gövdemize indiriyoruz.

Böbreklerimiz, tıkır tıkır çalışıyor. Hiç sıkıntısız dışarıya çıkıyoruz..
Makine çalışırken çalışıyor… Ama bir de arıza verdi mi, başın dertte… Ondan sonra Doktor kapılarında, sıralarda , ağrı ızdırap içinde bekle dur.

Ne demişler, bir nimetin kıymetini onu yitirince anlarız. Organlarımız kütür kütür çalışırken onların farkında bile değilizdir. Ama hangisi arıza verirse , o zaman aklımız oradadır. Aklımız başımıza gelir,  ama biraz geç gelir gelir, elimizin, ayağımızın ne kadar kıymetli olduğunu onları yitirince anlarız.

Bütün vücudumuzla, bütün çalışan ruhsal sistemlerimizle normal işimiz gücümüzdeyken, o güzel bedenimizin kıymetini bilmeyiz.

Onu rezil rüsva etmek için elimizden geleni yaparız. Açıkçası, bilerek yada bilmeyerek kendi kendimizi harcarız.

Sigara içeriz… Zehirleniriz!
İçki içeriz…  Zehirleniriz.
Daha aşırı uçlarda nice madde bağımlısı insanlar var. Ölüm bir doru at gibi  kapılarının önünde durup salınır. Alıp onları hemen götürecek. Bilmezler. Ellerindeki en kıymetli madeni olur olmaz şekilde harcarlar.

O güzel vücudumuza nice işkenceler ederiz. Dayanır, dayanır ; ondan sonra bir ağrı bir sancı.. İşte o noktadan sonra işin bitiktir. Artık aklın ister istemez, gövdenin o bozulan noktasındadır.

Sağlık Bakanlığı’nin uyuşturucu madde bağımlılığına ilişkin istatistikleri tüyler ürpertici. 2004 yılında 12 bin 256 olan tedavi için başvuran insan sayısı, 2012 yılında 227 bin 298’e yükselmiş. Ne korkunç artış ! (Bugün, 3.2.14).

Yani , bu demektir ki , toplum olarak intihar arifesindeyiz. Yazık değil mi insanlarımıza. Bu güzel gövdelerimize. Niye genç yaşta her şeyi bırakarak öteki yana göç edip gitmek?

Keşke bizim vücudumuzda da bir arıza olduğu zaman, otomobillerdeki gibi, hemen tak çıkar yapılabilse.. Ah keşke o kadar kolay olsa! Çok zor. Hatta çoğu kez imkansız. Sağlık bir kez elden gitti mi, onu geri getirmek hiç de mümkün olmuyor.
Ne zaman akıllanacağız? Doğanın bize bağışlamış olduğu bu güzel makineyi kırmaktan, dökmekten ne zaman vazgeçeceğiz.?

Bu eser doğduğunda mükemmeldi. Tıkır tıkır çalışıyordu. Sen ne yaptın da onu , affedilmez bir şekilde ölümcül bir yola soktun.

Ne zaman şu güzel gövdemizin; şu kıymetli kafamızın kıymetini bileceğiz.

İnsana verilmiş en güzel hediye. Bu tıkır tıkır çalışan el ve ayaklarımız olmasa; bu kafa doğru dürüst çalışmasa, bu dünyada ne yaparız? Ondan sonra sonsuz derecede muhtaçlık. Ne yazık!

Atalarımız, pratik yönden vücudumuzu nasıl dinç tutacağımıza ilişkin , çok basit ama çok güzel şeyler söylemişler.

“Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.”
“Güneş girmeyen eve doktor girer.”
“Ayağı yürüten baştır.”
“Her işin başı sağlık.”
“Sağlık, varlıktan yeğdir.”
“Sağ baş yastık istemez.”
“Hekimden sorma, çekenden sor.”

Daha böyle nice akıllıca sözler söylemişler. Vücudumuza, sağlığımıza, hastalıklarımıza ilişkin. Ama başkalarının söylediklerinden hiç ders aldığımız var mı? Bu yazıyı okuyan, sigara içen dostlar, “Aman Hoca, düşündüğün şeye bak..” deyip sigaralarını tüttürmeye devam edecekler. Ama keşke bir dakika düşünüp, ellerindeki sigarayı yere atıp, çiğneseler. Önlerinde yepyeni bir dünya açıldığını görecekler. Güya o sigaraları dertlerini unutmak için içiyorlar, oysa o sigara onları daha da çok dertli yapıyor. Bilmiyorlar.

İnsan olarak bize hediye edilmiş bu çok mükemmel makineye saygı duymalıyız. Onu kötü yollarda ezip, mahvedip bozmaktan kaçınmalıyız.

Önemli olan uzun yaşamak değil ama nitelikli yaşamaktır. Onun için de makineyi mümkün olduğu kadar mükemmel halde tutmaya çaba göstermeliyiz.

Ama o kadar akıl insanoğlunda ne gezer.  Bu güzel gövdeyi, makineyi mahvetmek için elinden gelen her şeyi  yapar. Karşıdan geçenler de bu zavallıyı seyrederler: Bu ne yapıyor böyle, diye.

İşte birisi daha genç yaşta intihar ediyor. Ne yazık… Öyle seyrederiz. Başkaları da bizi seyreder.

Bu hayat içinde, bu güzel vücudumuzla , en ufak, en zavallı görünen organımız bile öylesine değerlidir ki… Onun değerini belki de en çok şairler bilir!  Cahit Sıtkı Tarancı’nın bakışına dikkat edin, eline ne övgüler düzüyor:

“sağ elim arslan elim
her hali ayrı ayrı
dillere destan elim
sağ elim arslan elim
dost için düşman için
her zaman insan elim…

Cahit Sıtkı Sağ  eline böylesine insani bir destan düzerken, Orhan Veli de Sol El’ine yazıklanmaya çalışıyor. Bakın, bakış açıları nasıl değişiyor. Eskiler bu duruma “Halet-i Ruhiye” derlerdi. İşte:

“sarhoş oldum da
seni hatırladim yine;
sol elim,
acemi elim,
zavallı elim!”

Eller, ayaklar derken… Aslında vücudumuz bir bütün. Tırnağının ucu ağrısa , onu bütün vücudunla hissedersin. Aslında insana “Holistik” açıdan bakmayan her bilim dalı (buna Tıp dahil) bence yanlış. İnsan bir bütündür ve evren önünde kutsaldır.

Keşke onun değerini bilsek; sağıyla, soluyla… Gövdesiyle , kafasıyla… Hiçbir yanı öteki yanından eksik ve ayrı düşünülemez.

Bu mükemmel makine  tıkır tıkır çalışmalıdır. Ne olur, ona iyi bakın. Eller eline kalmasın!


 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..