Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '11

 
Kategori
Anılar
 

Kişisel tarihimden bir pencere

Kişisel tarihimden bir pencere
 

Yirmi yaşındaki Nurten ile karşılaştım bugün.


Yirmi yaşındaki Nurten ile karşılaştım bugün. Yirmi yaşından otuz dört yaşına kadar, evinden fazla zaman geçirdiği mekanda dolaştık onunla.

Gencecik, içi kıpır kıpır, yerinde duramayan, geleceğine ümit dolu bir Nurten vardı karşımda.

İşine dört elle sarılan, öğrenmek isteğiyle dopdolu, doğrudan başka yola sapmayan, yalan yanlış bilmeyen, tüm insanların kendi gibi olduğunu düşünen, söylenen her sözü ciddiye alan, saf bir genç kız.

Merdivenleri koşar adım inip yine koşar adım çıktık onunla. Eski püskü, dört kişilik asansöre bindik beraber. Telefonlara cevap verdik, diafonla iki kat alttaki çalışanlarla irtibat kurduk. Cemal abinin, "Nerelerde kaldın ey selvi nâzım?" diye mırıldanışını dinledik o diafondan. Hüseyin beyin, "Nurten, al irsaliyeyi gel, mal yazacağız" deyişi çınladı kulaklarımızda. Öğleden sonraları Ahmet beyin gelişine sevindik. Kahraman'ın saflığı, Veysel'in cinliği, Murat'ın insancıllığı ve diğerleri... Bir bir geçti gözümüzün önünden.

Eski bekçi, yeni Odabaşı Turgut beyle selâmlaştık, O bizi özlemiş, biz de O'nu, ne yalan söyleyelim.

Rapor çıkardık her cuma akşamı; yaz gelse de, handa cumartesi yasağı başlasa, biz de işe gelmesek diye bekledik heyecanla. Sayım yapıp rapor çıkarmakla uğraşırken bir türlü erkenden evimize gidemediğimize kızdığımız yılbaşı günlerini düşündük, acı bir gülümseme yayıldı yüzümüze. Keşke şimdi de bu türden sıkıntılara dertlenseydik dedik. Hiç bir şeymiş bunlar, onu anladık.

Haftanın en az üç günü, öğlen tatillerini geçirdiğimiz Sultanahmet'e uğradık şöyle bir. Alman Çeşmesi'ne baktık merakla, defalarca gezdiğimiz Topkapı Sarayı'nın bahçesinden başımızı uzattık, her şey aynı mı diye.

Sirkeci Garı'nın çarprazındaki, Sahibinin Sesi Plâkevi'nin şimdi yerinde yeller esen dükkanını hatırladık, aklımıza Rafet El Roman geldi. Plâkevi'nin Ermeni sahibi çok severdi Rafet'i, "Macera Dolu Amerika" diye bağırır, çınlardı sesi dükkanda.

Karşısında Savaş Ticaret, fotoğrafçım. Mekanik fotoğraf makinelerimize film doldururduk, bitince burada tab ettirirdik. Hatırlayan var mı tab etme işlemini artık?

Piyangocu Eftal'e görünmeden kaçtık, çiçekçi Kezban ise yokmuş artık. Her pazartesi sabahı taptaze, mis kokulu çiçekleri alır, vazoya özenle yerleştirir, bir hafta masamda konuk ederdik.

Biraz yukarıda, Cağaloğlu'na çıkarken İnkilâp Kitabevi'nin vitrinine bakındık. Hâlâ orada çalıştığına şaşırdığımız, eskinin genç, şimdinin olgun adamı tanıdı bizi. Neredeydik biz yıllardır Allah aşkına? Peki Orhan bey hâlâ orada mıydı, yahut yaşıyor muydu? Şükür ki evet...

Tahtakale'ye uğramadan olur mu? Kolonyacıma gittik, duruyor dükkan, ama yenilenmiş. Kozmetik ürünler daha da çoğalmış. Çorapçım, çamaşırcım, Kuru kahveci Mehmet Efendi, Namlı Şarküteri, onlar da yerli yerinde, bakıp geçtik göz ucuyla.

Yirmi yaşındaki Nurten yorulmadan heyecanla koşuşturuyordu sokaklarda, ama kırk beş yaşındaki Nurten artık dönmek istiyordu.

Hayır, yorulmamıştı, gözlerinden akan yaşları kimse görmesin istiyordu.

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..