Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '15

 
Kategori
Deneme
 

Kişisel yazgı...

Kişisel yazgı...
 

Tüm aksini yazmama, etmeme rağmen hayat gerçekten karmaşıktır!

Bazen notlar alıyorum hayata dair ve bunları birleştirip sizlere hikayeler anlatıyorum. Ve en son bunu “Rüzgar gibi saçmak” isimli bloğumda yaptım. Bu notların birbirleriyle alakası yok. Sadece hayatta dikkatimi çeken laflardan oluşuyor; aşağıda size birkaç yeni örnek:

“Bütün hatıralar gözyaşlarının işidir.”

 “Hiçbir şey sonsuza kadar sürmezdi.”

Ve bütün bu yazmalara ve çizmelere, hayatı yaşama önermelerine karşın hayat sürekli değişim ve devinim içerisinde olduğu için kendinizi yeniden hayata karşı kurgulamanız ve adapte etmeniz gerekmektedir. “Yani ben bitirdim bu işi, oldu” deyince hiçbir şey bitmez. Ve hatta bu noktadan itibaren yepyeni bir yazgı başlar. İnsan ve kaderi arasındaki ilişki bu kadar basittir!

Birgün büyüyünce gözyaşları da biter ve o anla birlikte duygulardan öte bir bilgelik başlar hayatta ve hatta öyle ki duygular önemini yitirir bu eşikten sonra! Çünkü duyguları kontrol edememek söz konusu değildir. İnsanlar sana bir beyin gözüyle bakarlar ve sen hüzünlenmezsen şayet, hayatın intikamını senin üzerinde almak isterler. Seni kıskanırlar, verimliliğini yerin dibine sokmak isterler ve böyle zamanlarda oturup hayatı yeniden sorgular ve anlam veremezsin olup bitenlere!

Ve sonuç olarak anlarsın ki hayatta değişmeyecek tek şey genel olarak insanlardır! Ve bütün bu anlatılar herhangi bir sonucu değiştermezler ne yazık ki! Olacaklar olduğu şekilde olmaya devam ederler!

Hayata müdahale etmen seni kesinlikle bir adım öteye götürmez. Burada önemli olan başka bir şey var:

İnsan doğaya uyum sağlamak için bir hayvan kadar boyun eğmek zorundadır. Oysa insanın en büyük sorunu da budur; doğaya karşı savaş açmıştır. İşte bu savaşı kazanmak için her seferinde tanrıdan ve onun peygamberlerinden yardım diler. İnsanın yazgısında bozulma ise bu andan itibaren başlar. Aslında insanın gözyaşları zahiridir; her şey iradesizliği ile ilgili bir durumdur!

Endonezya’ya gittiğimde bunu fark etmiştim. Medeniyette yaşadığım her saniyede, doğadan sonsuz kopuk yaşıyor, tabiat ananın benim için belirlediği yaşamın içine girmeyi başaramıyordum. Tüm parasal zenginliğime rağmen mutluluktan nasibimi alamıyordum. Ve bu korkunç kadersiz ve değersiz hayatımı yaşarken üstelik mutsuzluğumun sebebini aşksızlığa bağlayacak kadar hayatımda arsızdım. İstiyordum ki doğayı her değiştirmeye kalkıştığımda doğa bana boyun eğsin. Oysa ki her seferinde doğa beni parça pinçek edip korunmasız bırakıyordu. Üstüm, başım, beynim delik deşik oluyordu.

İşte tam bu noktada hayatta normalleşmeyi seçtim.

Evet, beynimin hızlı çalışması benim de hızlı yaşayıp genç ölmem anlamına gelmiyordu. Ve kazandığım parayı azaltarak yeterince kazanacak şekilde yaşamayı seçtim. Evlendim, sıradanlaştım, çocuklarım oldu ve hayata kök saldım. Sıradan olma duygusu beni aptallaştırırken yaşama isteğim normalleşerek dengelendi ve mutluluğu buldum. Ve fark ettim ki varsa yoksa hayat ailedeki mutluluğun ta kendisiydi çünkü bir tek aile içerisindeki beraberliğin temel amacı para değil sevgiydi.

Yazılan onca kelimenin, görülen onca ülkenin, emekle üretilen onca duygu, düşünce ve kültürün aksine, yaşamak ailenle sevgiyi paylaşarak yürütebileciğin kurumun mutlu anlarının bütünüydü!

Bir insan dünyadaki en güzel resmi yapabilirdi ama aynı zamanda son derece mutsuz olabilirdi. Yıllarca gagalanan “başarı mutluluğu getirir” söyleminin aksine, Steve Jobs örneğinde olduğu gibi, seni mutsuzluğun ıssızlığına terk edebilirdi ve kanserden aniden ölebilirdin.  

Evet, herkesin kendi karakterine göre oluşturduğu yazgı, başarı-sağlık-mutluluk üçlemesinden bağımsız kişiye has farklı önermeler, problemler veya sonuçlar üretebilir. İşte buna, yani yazgıya, sadece şansla  yaklaşmak veyahutta sadece kaderine güvenmek aptallığını hayatında sürdürmek, seni işin içinden çıkılmaz hale getirebilir. Bu yüzden Doğa ve Tanrı sana ve tüm canlılara duyduğu saygıyı duyarak, hayat konusunda emsal olarak bilimsellikten daha öte, bilimin çıkmasına neden olan, doğa olayları ile hayatını açıklamanı tavsiye ediyor. Çünkü doğada var olan her şey gerçek iken sen sadece kendi bencil kaderinle bu hayata tutunmaya çalışıyorsun. Dolayısıyla yazgını oluştururken doğaya duyduğun saygı kadar doğadan sevgi ve saygı bulacaksın.

Ve bu bağlamda çağdaş mimar Antonio Gaudi bile, henüz yapımı tamamlanmamış bir kiliseyi üretirken kilisenin adını La Sacrada Familia (Kutsal Aile) koymuş, mimari yapısını oluştururken doğadan hareket edip sütunları ağaçlara benzetme ihtiyacı hissetmiştir.

Hangi meslekten, ülkeden, dinden, mezhepten, kültürden ve cinsiyetten gelirse gelsin, insan için mutluluk tanımı, SEVGİ dolu bir ailedir. Kendi doğduğumuz aileyi  seçemeyecek olsak da kuracağımız aileyle mutluluğumuzu garanti altına alarak KİŞİSEL YAZGIMIZI gerçekleyebiliriz.

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..