Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kıskançlık bir hastalık mı?

Kıskançlık bir hastalık mı?
 

Evet benim arkadaşım bir kıskanç. Beraber olduğu kişiyi kimseyle paylaşamıyor, ona yaşam alanı bırakmıyor. Böyle yazarak onu küçümsediğimi sanmayın. Aslında bu durumdan en çok rahatsız olan o. Çünkü hiç huzur bulamıyor.

Geçen gün buluştuk, anlatmaya başladı birinin onu anlamasını ama en çok da dinlemesini isteyerek. Bir solukta hiç ara vermeden. “Hayatta bugüne kadar bir çok törpülediğim davranışım, vazgeçtiğim kötü alışkanlıklarım oldu ama ne yaptıysam bu huyumdan vazgeçemedim. Etrafımdaki insanların “kıskançlık bir hastalıktır” ya da “senin kendine güvenin yok” ve hatta “ böyle giderse sen bu adamı kaçırırsın” laflarından bunalıp, bu işi bir araştırmaya karar verdim. İnternette bu konuyla ilgili ne kadar yazı varsa hepsini okudum.”

Bende onu desteklemek için, bunun ona çok yararlı olacağını hatta psikolojik yardım alırsa da en azından rahatlayacağını söyledim. Önüme bazı bilgisayar çıktılarını koydu ve bu arada da anlatmaya devam etti.

“Genel olarak kıskançlık tanımı sevilen birinin başka birisi ile paylaşılamaması durumu olarak belirtilmiş. Bu duygu ilk defa iki yaşında ortaya çıkarmış. Altında yatan neden güvensizlikmiş. Bu okuduğumdan sonra kendimi sorgulamaya başladım. Acaba kendime güvensiz bir insan miydim ben? Bu zamana kadar bütün insanlar bana özgüvenimin ve bağımsızlık duygumun çok gelişmiş olduğunu söylemişlerdi. Acaba bunların hepsi koca birer yalan mıydı ?”

Bende şaşırmıştım aslında anlattıklarına. Çünkü onu tanısanız kendine güveninden rahatsız bile olabilirsiniz. Hiçbir erkeğin kol kanat germesine ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde bir kadındır o. Bağımsızlığı onun için çok önemlidir. Tek kötü özelliği hemen aşık olur hemen bağlanır sonra da onu kaybetme korkusu yaşamaya başlar ve bu onun kıskançlık duygularını körükler. Karşısındaki insanı gözünde o kadar büyütür ki, kendi içine dönmeyi unutur ve kendini kendi gözünde küçültür çoğu zaman o erkekleri yüceltmek uğruna. Ama tabi bunların hiçbirini söylemedim ona. Sadece anlayışlı bir arkadaş gibi dinliyordum. O ise anlatmaya devam ediyordu, sanki benim varlığımı bile unutmuş kendi sesiyle kendinden geçmişti.

“Bunun üzerine kişisel gelişim kitapları almaya başladım. Kendine güven, kişiliği tanıma gibi. Ama onlarla da istediğim sonuca varamıyordum. Bütün testlerde kendine güvenli çıkmama rağmen bu okuduğum makale benim bütün kendime güvenimi yerle bir etmiş ve özgüveni sağlam olmayan biri olduğumu düşünmeye başlamıştım.”

Bu duygunun onu kemirdiği çok belliydi. Gözlerimin içine bir umutla baktı. Bunun aksini söylememi çok istediği belliydi. Bense konuşma ilerledikçe onun profesyonel bir yardım alması gerektiğini daha çok düşünmeye başladım,çünkü kendi içinde kaybolmuştu arkadaşım. Bir şey söylemediğimi görünce, konuşmasına devam etti. Sanki beni ikna etmek ister gibiydi.

“Kıskanmak esarettir” diye bir söz okudum. Sonra düşündüm evet çok büyük bir esaret hemde. Ben bütün okuduklarımdan sonra bunun bir hastalık olduğunu düşünmeye başladım. Sana hastalığımın boyutunu birkaç örnekle anlatabilirim sanırım. Mesela gayet normal bir saatte erkek arkadaşımın evde olduğunu bildiğim bir zamanda sadece bir şey sormak için cep telefonunu arıyorum. Telefon üç kereden fazla çalmasına rağmen açılmıyorsa, kapatıp ev telefonunu arıyorum o da açılmazsa gerçekten içimde inanılmaz bir şüphe başlıyor. Bu kimi zaman bir kadın kuşkusu kimi zaman acaba bana haber vermeden dışarı çıktı huzursuzluğu ya da acaba ayağı kaydı düştü bayıldı mı şüphesi… Bu gerçekten o anki ruh halime bağlı olarak değişebiliyor. Neyse eğer iki telefonda açılmazsa kendimi rahatlamaya çalışıp birkaç dakika bekliyorum sonra tekrar deniyorum. Eğer hala ulaşamamışsam kalp atışlarım hızlanıyor, nefes almakta güçlük çekiyorum. En sonunda ona ulaştığımda ya uyuyakaldığını ya banyo yaptığını ya da bakkala bir şey almaya gittiğini öğreniyorum. Rahatlıyorum ama sadece bir süre. Evine habersiz gidiyorum belki evde birini yakalarım umuduyla. Boş bulduğum her an telefonunu, bilgisayarını, çekmecelerini akla gelen her şeye bir göz gezdiriyorum bir şey bulmak hevesi ile. İşyerindeki kadın sesleri gerçekten en mutlu anımda bile beni gerebiliyor. Mesaiye kalması, herhangi bir sebeple bir eğitime katılmadı, erkek arkadaşlarıyla dışarı çıkması bunları hepsi beni çileden çıkarıyor.”

Ona beni dinlemesini ve bir psikolaga gitmesini söyledim. Günün sonunda o rahatlamış bense çok yorulmuştum ama en sonunda onu yardım alması konusunda ikna etmiştim. Kendimi bir arkadaşıma yardım etmiş olmanın mutluluğu içinde eve attım. Erkek arkadaşımı aradım telefonu cevap vermedi, herhalde işyerinde diyip bir de orayı aradım ama o da cevap vermedi. Telefonu çantasında unutmuştur evdedir dedim bir de ev numarasını aradım ama ondan da cevap alamdım. Cep telefonumdan aramayı sürdürürken ev telefonundan bir taksi çağırdım. Yol boyu aramalarıma devam ettim. Onun evine gidiyordum, bu sefer kesin bir şey yakalamıştım, emindim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı, nefes almakta güçlük çekiyordum. Artık eve çok az kala kendimi tutamadım gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı dökülmeye başladı. Alelacele taksiden indim kapıyı çalmaya başladım. Üçüncü çalışta açıldı hemen onu içeri doğru itip evi dolaşmaya başladım. Bir yandan da ağlıyordum. Hiçbirşey bulamadım,ama rahatlamıştım. Erkek arkadaşım beni izliyordu. O böyle durumlara çok alışıktı. Sarıldım, ağlayarak, o da bana sarıldı. Mutluydum…Sibel Önal

 
Toplam blog
: 42
: 6600
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben hep yazmak istedim ama hayata sıçrama tahtam beni yazılardan ve yazarak para kazanmaktan çok ..