Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '08

 
Kategori
Mizah
 

Kıskançlık

Kıskançlık
 

www.benimblog.com/ilknur58/28383/k%FDskan%E7l...


Offfffffffffff, sevgili okur.

Galiba bu yazar olma işi hiç bana göre değil. Ben yine evimin kadını mı olsam!...

Daha yazarlığım ilk haftasında, ilk uyarımı sözlü olarak aldım.

Aaaa, yoksa bu gerçek bir yazar olacağım anlamına mı geliyor;)

Ve bugün konumuz: Kıskançlık üzerine olacak. Neymiş?

Kıs-kan-ma.

Bu yazıyı okumak için benim gibi kardeşini kıskanmam gerekmez sevgili okur.

Sen sevgilini mi kıskanıyorsun yine de oku.

Ben, hepinizin derdine derman olmak isteyen ben, hepinizi düşündüm.

Olay çok basit: Tüm kıskançlıkların merkezi zaten kardeş kıskançlığı.

Nerden mi biliyorum. Kendimden.

Aranızda bazılarınızın benim kardeşim yok ben tek çocuk dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Size sonra gelicem.

Siz hem tek çocuksunuz ve hala kıskançsanız o zaman durumunuz çoookk feci.

Ama korkmayı onun da çaresi var.

Başlıyoruz.

Bir kişiyi de kıskanıyor olsanız bin kişiyi de aradaki fark, rakamlardan ibaret.

Biz birini mi kıskanırız yoksa onda olup da bizde olmadığını, olamayacağını zannetiklerimizi mi kıskanırız?

Mesela ben kardeşimi kıskanırmışım yıllardır.

(Şimdi mi? Tabi ki, kıskanmıyorum; neyini kıskanacam beee.
Üfff, zaten kara kuru bir şey işte. Gelmeyin üstüme.)

Kıskançlık konusunu yazmamdaki amacım sizinde tahmin edeceğiniz gibi:

Sosyolojik, sosyoekonomik, politik ve daha da önemlisi diplomatik nedenlerdir.

Eee tabi akademik unsurları yazmadan geçemeyeceğim.

Zira, bakın ben bir yazarım, sevgili okur, öyle değil mi? Bir yazar hiç kendini düşünür mü?

Yazar dediğin ülkesini, ülkesinin insanlarını, o da yetmedi komşu ülkelerin insanlarını düşünür ve kurtarır.

Yetti mi? Yetmez.

Bir de kıtalar arası, gezegenler ve galaksiler arası çalışanlar var ben onlardan hiç bahsetmeyeceğim.

Çünkü onlarla karmalarımı bitirdim sevgili okur, anlıyor musunuz beni?

Tabi ben tüm meselelerimi hallettim, şimdi geçtim karşınıza.

Yani benim öyle kıskançlık, kardeş kıskançlığı, eşya, ev, araba, eş, anne, baba kıskançlığı problemlerim hiç kalmadı.

Valla. Ben artık sizi kurtaracağım.

Siz sağ, ben selamet olayım diye buradayım.

‘’Yoksa ben nasıl yenilenirim ki, hadi gülümseJ’’

Şimdi gelelim, bu hayatımda kıskançlığı ilk başlattığım olaya.

İlk kez benden sonra annemin karnına yerleşti diye Birsen’i kıskanmışım.

(Kızın adı zaten kıskandırmaya yetiyor, diimii sevgili okur.)

(Acaba tüp bebek olarak üreseydi kıskanmayacak mıydım!..Valla bu kafayla yine kıskanırmışım.)

Sonra eve alınan yiyecekleri ve giyecekleri, anne ve babamın sevgisini, bana ayrılan parayı, herkesin bana göstereceği tahamülün limitlerini bölüştüğüm için onu kıskanmaya devam etmişim.

Sonra başarılarını kıskanmışım…. (aman bir başarısını da görmedik daha..)

Arkadaşlar kardeş kıskançlığı deyip geçmeyin.

Sizi uyarıyorum, sonra söylemedin demeyin.

Kardeş kıskançlığı Türk ulusunun sonunu getirebilir.

Yani bu mesele ulusal bir mesele.

Ulusal kurtuluşumuz benim kardeşimi kıskanmamam, sizin kardeşinizi, bacınızı, eşinizi, işinizi, iş arkadaşınızı, komşunuzu kıskanmamamızdan geçiyor.

Çünkü nasıl olduğunu anlamıyorsunuz bir bakmışsınız kıskanç bir insansınız.

Ancak ben bunu kendime itiraf ettim mi?

ASLAAAAAAAAAAA.

Niye itiraf edeyim, inkar ederim dimi!

Zaten itiraf etmek demek, kıskançlığı bitirmek demek.

Herkeste var, herkeste varsa bende de olsun diye geçiştirdim.

Herkes kıskanç ise bunda ne kötülük olabilirdi:)

Aman Allah başka dert vermesin diye kendimi uzun yıllar teselli ettim.

Allah kimsenin başına vermesin çok kötü bir hastalık… Ben kendime çok çareler aradım. Bakın bazıları.

1- Çalıştım.

2- Daha çok çalıştım.

3- Çalışmayıp hazır yedim.

4- Kıskandığını hiç belli etmedim, yalakalığa kadar gidiyor ucu.

5- Protesto ettim. Kendime acıdım, acındırdım. Bana acımayanları da protesto ettim…..

Şimdi gelelim bu uyguladığım metodların öykülerine.

1- ÇALIŞARAK KISKANÇLIĞIMI GİZLEME:

Yok, arkadaşlar böyle olmadı.
Mesela çalışarak kazandığım paralar yine o kara kuruya gitti.
Baktım çalışmak yetmedi bende.

2- DAHA ÇOK ÇALIŞARAK KISKANÇLIĞIMI GİZLEMEYE KARAR VERDİM:

Ancak böyle de kıskançlığım öyle bir semirdi öyle bir semirdi ki kıskançlık dışında:

Hırs, para ve mevkiye düşkünlük, rekabet, gösteriş, yalancılık, alışveriş gibi huylar eklendi.
(Ben burada hepsini saymadım.)

Ben ne yaptım: EN DAHA ÇOK ÇALIŞMAYA BAŞLADIM:

Ve bir de baktım. Sorumluluk, mükemmeliyetçilik, gibi ne olduğu belirsiz kıskançlık gibi beni hasta eden başka virüslerle yaşamaya başlamışım.

3- ÇALIŞMAYIP HAZIR YEDİM.

Nasıl mı? İşte çalışmaktan tükenince, önce gözünüze birini kestiriyorsunuz. (Anne, baba, eş, sevgili vb.. Ben anne babada başarılı olmayınca sırtımı kocaya dayamıştım.) Sonra o kişiyle“ben sensiz yapamam” oyununu oynuyorsunuz. Kesinlikle denemeyin!!!!!!!!!!!!

4- KISKANÇLIĞIMI BELLİ ETMEDİM:

Sevgi kelebeği gibi olacaksınız; nazlı, masum bir kelebek görüntüsü vereceksiniz.
Ancak su uyur düşman uyumaz atasözünü hiç unutmayıp her an avınız için bekleyeceksiniz.
Ve fedakar olacaksınız, empati kuracaksınız, paylaşımcı olacaksınız, dertleşeceksin (açığını ele nasıl geçiricen) ki onu kendine bağlayacaksın. Bağladın mı ne mi oluyor?

Bağlanmak ya da bağlamak senin sonun oluyor, sakın yapma bu kıskançlıktan daha ileri bir hastalık haberin olsun.

5- PROTESTO EDECESİNİZ:

Kıskandığınız kişi, para, mülk ya da her ne ise ona tu k.ka diyeceksiniz.
Hatta kampanyalar organize edeceksiniz; amatör, profesyonel fark etmez. Ben bunu yapmışmıydım. Ne fark eder ki bilgisi var. Düşünmüşüm. Heee aslında şikayet, arkadan konuşma (dedikodu) gibi amatör protestolarımı hatırladım şimdi. Sakın... vazgeçin.

Şimdi siz bu anlattıklarımdan sonra:

- Ben kıskanç değilim diyenlerden misiniz?

1- İsterseniz kıskançlığın gerekliliklerini, güzelliklerini, kıskançlık ve sevgi arasındaki bağlantıları(!) döktürüp; yazarlık kariyerinizi yeni bir yazıyla ebedileştirin.

2- Ya da kıskanmanıza neden olan korkularınızı bulup onlarla sonsuza kadar vedalaşın.

Bu şöyle oluyor:

Kendine format atıyorsun. O bölüm kazınıyor.

Yerini ne alıyor.

Sadece sen kalıyorsun.

Sonra ne mi oluyor.

Kendinizle buluşuyorsunuz...

Kendinize inanmanın sonsuzluğuna varıyorsunuz.:)

Yetmez mi? Daha ne olsun!... 

İlk yayın tarihi:13 temmuz 2008'dir.

 
Toplam blog
: 2
: 265
Kayıt tarihi
: 13.12.07
 
 

1972, İstanbul doğumluyum. Yedi yaşında bir kızım var. Ben hayatımı kızımdan önce ve sonra diye t..