Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Kıskanmanın dayanılmaz ağırlığı...

Kıskanmanın dayanılmaz ağırlığı...
 

Gözleri adamın bakışlarını takip ediyor veee... Buluyor hedefi. Bir kadın.

Şöyle bir öfkeyle savuruyor saçını... Hedeften adama çeviriyor bakışlarını.

Aaaa! O da ne... Bu defa da, başka bir yere bakıyor adam. Gözleriyle takip ediyor bakılan yeri. Göremiyor "kendince" bakılası bir şey. Kuşkuyla bakıyor tekrar adama.

Bu böyle, konuşma(ma) süreçleri içinde sürekli tekrarlanıyor. Kadının başı dönüyor neredeyse "hedef takip etmekten". Yüreğine bir ağırlık çöküyor ki... Anlatılır gibi değil.

Her zaman yaşananlar aynı. Hiç değişmiyor. Bazan gece, şiddetli bir kavga ile sonlanıyor. Kimi zaman da ikna oluyor kadın, adamın "masumiyetine (!)".

Ve hep bir yanlarından "eksilmiş" ilişkilerinin sonuna doğru koşarak, kalkıyorlar oturdukları masadan... "Sevgi"nin olmazsa olmazı "güven"den "parçalar kopuyor" göremedikleri. Ve bu yüzden toparlayıp bir araya getiremiyorlar "güvenebilmenin dinginliğini".

Kadın sürekli kavgalar ediyor içinden... Ağlıyor gizli gizli. Ama, hiçbir zaman aklına gelmiyor sormak kendine "neden böyle davrandığını".

Gelse rahat edecek belki... Ya bitirecek beraberliği, ya da "ilişkilerine haksızlık ettiğini" anlayacak. Anlaması için "sakin olması" gerek. Oysa, kıskançlık dolaşıyor damarlarında... Yakarak, kavurarak.

Bir düşünebilse "Ne gerek var bu denli kelepçe takmaya bakışlara... Daha doğrusu karşısındaki insana"... Rahatlayacak.

Ne güzel bir söz vardır bu konuda "Eğer bir insan seni seviyorsa, uzaklarda bile olsa yanındadır. Sevmiyorsa, yanındayken bile çok uzaklardadır". Aslı böyle değil tabii, biraz daha kendimce yaptım cümleyi. Ama sonuçta anlatılmak istenen özetle bu.

"Seven kıskanır" diyorlar ya hani. Kıskanmanın da türleri var.

"Sahiplenmek, esaret altına almak kişiyi... Aldığı soluktan bile manalar çıkartmak, adeta nefes aldırmamak" en kötüsü.

Hayatını zehir ederek, yaşam alanını kısıtlamak olmamalı kıskanmak. Sevgiyi sakınmak, ilişkiyi hatalardan esirgemek adına olmalı... Olabilmeli.

Ama gel gör ki bunları söylemek kolay... Teoride hepimiz ahkâm keseriz de, pratikte nedense uygulayamayız. Başkalarına akıl veririz de, kendimize gelince "biz başkayız (!)". Hani "aşkın gözü kördür" derler ya... Galiba "biz kör noktadayız".

Sanırım, sahip olma duygusu ön plana çıkıyor... Kaybetme korkusu da buna eşlik ediyor. Bir başkasının bize tercih edilmesi düşüncesi de, üzerine tuz-biber ekiyor. Ve hepsi bir araya gelince de "insanına göre değişen" davranış biçimleri ortaya çıkıyor.

Kimi tahammül edemiyor... Çekip gidiyor.

Kimisi hem karşısındakine, hem de kendine hayatı zından ediyor.

Bazıları da "aldırmazlık" zırhına bürünüp... Kendi kendini yiyor.

"Tapusu bende nasıl olsa" diyenlerle... "Dışarıda atıştırır, ama yemeğini evinde yer" abukluğunu dillerine dolamışlara ise... Söylenecek söz yok.

Umutsuz vak-a gibi desem... "Gibi"si fazla... "Avunmanın" bu kadarına da "pes" denebilir ancak. Pollyanna duymasın... Masalı terk eder gider.

Sonuç olarak ne kıskanmak... Ne de aldatılma korkusu bitmiyor.

Bu gidişle bitecek gibi de görünmüyor.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..