Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '13

 
Kategori
Güncel
 

Kışlık ayakkabıların şemsiyenin bakımı

Kışlık ayakkabıların şemsiyenin bakımı
 

msn den


Kışlık ayakkabıları yerinden çıkarma zamanı geldi. Önce bir güzel temizlenip badem yağıyla hafifçe silinmeli, dikişlerin badem yağını emmesi sağlanmalı. Badem yağı yoksa vazelin de olur. Şemsiyenizin tellerinin birbirine bağlandığı kısımlar paslanmış, birbirini aşındırabilecek durumdadır şimdi. Hemen hafifçe yağlamak akla gelir. Bu iş için kibrit çöpüyle bir parça vazelin sürmek uzun zaman paslanmaya ve hareket kolaylığı için yeterli olacaktır.

Bu kadar can alıcı konuların ağızlardan köpükler sıçratarak tartışıldığı bir dönemde şemsiye yağlamakta neyin nesi? Diyenler; Merhum Sakıp Sabancının, işini yapıp gitmek üzere olan musluk tamircisine “Gitmeden şu ütüye de bir bakıver usta gün olur kullanırız” diyerek gösterdiği 30 yıllık ütüyü görünce, musluk tamirsi gibi gülümseyenler kahır ekseriyeti teşkil ediyor.

Büyük adamlar; kışlık ayakkabılarının kışlık bakımı için küçük adamlara emir verirler. Şemsiyesini başkasına yağlatan ağa adamlar, Merhum Sakıp Sabancı’nın 30 yıllık ütüsünü neden tamir ettirmeye çalıştığını, hatta neden şimdiye kadar atmadığını anlayamazlar.

Gardırobunda; 30 gömlek, 30 takım elbise ve 30 çift ayakkabısı olanların şemsiyesini başkası tutar. Ayakkabılarını kışa başkası hazırlar, onların böyle şeylere zamanı yoktur. Büyük güce sahip olmak, her şeyin üstesinden gelebilecek fizik ve maddi güce sahip olmak, her insanın rüyasıdır. Ancak 30 yıllık ütüyü tamir ettirmeye kakışmak, ayakkabılarını kendisi badem yağıyla silmek ve şemsiyesini yağlamak, büyük fizik güce ve maddi varlığa sahip olmakla alakası yoktur.

Bu aslında rekabetin ne olduğunu bilmemekle alakalı insani bir vasıfla ilgilidir. Şimdi bu rekabeti bilmek yada bilmemekte nerden çıktı? 30 yıllık ütüyü tamir ettirmeye kalkışmak, ayakkabılarını etrafında onca yardımcı varken kendisi badem yağıyla silmeye kalkışmak ve şemsiyesini kışa hazırlamak, rakibini rekabette nasıl geçeceğini bilmekle alakalıdır.

Rakibini yenmek ya da geçmek için; arka sokağa davet edip ağzını burnunu kırmalı mı? Yoksa fabrikasına sabotaj yapıp iflas ettirmeli veya işçilerini kışkırtmalı mı? İnsanın içinden onun imal ettiği elektrik süpürgesinden daha iyisini icat edip piyasayı ele geçirmek lazım diyesi geliyor. Ya da başaran eli tebrik etmeyi becerecek yürekliliği göstermek gerek.

Daha doğrusu, rakibe çelme takmak yerine onu sahada geçmek lazım

Kendi beceriksizliğini örtmek için rakibin başarısını kıskanarak, onun başarılarını engellemek, insanımızın kahır ekseriyetinin liste başındaki tercihlerinden maalesef.

Memuriyette, işçilikte, siyasette, üretimde, bilimde, kısacası her alanda rekabetin adı kalleşlik oldu. Aslında politika sahasında olup bitenler her şeyi özetliyor. Siyasi partilerin rakiplerini batırmak isterken Ülke batsa razılar.

Rakibini sahada yenemeyenler, arka sokaklarda ağzını burnunu kırmaya hazır ve bütün programlarını bu zihinle hazırlamışlar. Her meydanın kendi kuralları vardır. Meydanda ortaya koyacak bir becerisi yeteneği olmayanın, Batılı Ülkelerde olduğu gibi kuyruğunu kısıp evinin yolunu tutmasını bilmeli. Arka sokaklarda yol keserek rakibi bertaraf etme dönemleri kapandı.

Bu olgunluk ve basiret; 30 yıllık ütüyü tamir ettirmek isteyen vicdanla, kendi ayakkabılarını badem yağıyla silecek alçak gönüllülükle, şemsiyesini kışa kendisi hazırlama özgüvenine sahip olmakla alakalıdır.

 
Toplam blog
: 191
: 540
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

Yerel bir gazetede yazıyorum. Okumayı severim, şiir okumayı severim. Emekli işçi olarak sosyal ak..