Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '09

 
Kategori
Yılbaşı
 

Kısmetsiz bedeviyi çölde kutup ayısı öpermiş!

Kısmetsiz bedeviyi çölde kutup ayısı öpermiş!
 

http://news.pspspot.net


2009’un son günleri, işler sıkışık gazeteye de yazı göndermem gerekiyor…

Oturup yazmaya zaman yok, “ne yapayım?” diye düşünürken…

Geçen yılbaşında kaleme aldığım bir yazının girizgâhını ve başlığını değiştirip <ı>nasıl olsa fark edilmez diye düşünüp gönderdim…

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80731

Yılbaşı gecesi evde oturmayı düşünen bir adamın düşüncelerini döktüm kâğıda, yılbaşı eğlencelerini de hafif alaya aldım, utanmadan “kırmızı don giyecek misiniz?” diye de sordum…

Olayı geçiştirdim…

***

Yılın son günü, işler yoğun…

Ofise gelenin, telefon edenin sayısı belli değil…

Bir taraftan müşterilerin cari hesaplarını sıfırlamaya çalışıyoruz, diğer taraftan adabı ile ticaret yapmaya uğraşıyoruz…

Yukarıda Allah var…

Eve gideceğim, yeni yıla evde “merhaba” diyeceğim… Planım bu!

***

Akşamüzeri poyraz,lodosa dönünce…

Yedi gibi, beş yıldızlı bir otelin otoparkında buldum kendimi…

Millet süslenmiş ağabey, benim gibi gündelik kıyafeti ile gelen bir kişi yok!

Yaş otuz yedi oldu… Hala giyinmeyi öğrenemedim…

Ben de istiyorum ceket cebindeki mendille, kravat aynı renk olsun, kol düğmelerim bakanın gözünü çıkartsın, isteyen rugan ayakkabılarımda saçlarını tarasın, azıcık havalı, biraz da zengin gözükeyim… Beceremiyorum…

Bu saatten sonra da zor azizim!

Alışmadık mabatta don durur mu hiç?

Durmaz…

Şirket toplantılarında, mecbur kalınca takım elbise giyiyorum, seyrek oda!

Ya ceketin kolunu çorbanın içine sokuyorum ya ağzımı bulduramayıp yemeği üzerime döküyorum.

Yemek faslını kazasız belasız atlattım diye sevinirken bir bakıyorum, tükenmez kalem gömlek cebini göçertmiş…

Kem gözlerin nazarına geliyor, o yüzden de spor giyiniyorum…

Durup dururken konu ile alakası olmayan bir cümle kuruyor, insanlar şaşkın bakarken, “<ı>düşünmeden konuştum” yerine “<ı>sesli düşündüm” diyoruz ya!

Benim “spor giyiniyorum” demem de bunun gibi bir şey işte!

***

Yılbaşı eğlencesinin yapılacağı salonun kapıları kapalı, lobide kokteyl var…

Erkekler bir elleri ceplerinde drinkleri içiyor…

Kadınlar diğer kadınların kıyafetleri üzerine konuşuyor…

Ben de yakalanmak istemediğim, Japon yapıştırıcısı kıvamında bir arkadaşımdan saklanmaya uğraşıyorum…

Nereye saklanıyorsun arkadaş?

Adamın gözler termal kamera gibi!

“ Ali ne haber?”

“ İyiyim sen nasılsın?”

“ Masa numaranız kaç?”

“ Yok, bizim masamız bir arkadaşa bakıp gideceğim”

“ Kim?”

Yahu sana ne kimse kim! Atacağız şimdi birini…

“ Rıdvan ağabey!”

“ Tanır mıyım ben?”

“ Yok, tanımazsın İstanbullu”

“Ne iş yapıyor?”

Ohooo yandık anasını satayım…

“ Müzisyen!”

“ Sahne mi alacak burada?”

“ Bilmiyorum benden gelmemi rica etti ben de geldim...”

O sırada salonun kapıları açılıyor, ben arkadaşın yanından sıyrılıyorum…

O arkamdan sesleniyor…

“ Ali görüşelim!!”

Ne görüşeceğiz arkadaş! Vicdan azabı gibisin, nereye gitsem karşıma çıkıyorsun, senin yüzünden eve kapattım kendimi yıldım ulan da diyemiyorum…

“ Görüşürüz” diye cevap veriyorum…

***

Salon büyük, bizim masa 56 numara…

Bakına bakına yürüyorum…

Masaya geldiğimde bir de ne göreyim…

Arkadaş bizim masanın başköşesine kurulmamış mı?

Sarsıldım!

Gözüm döndü, ciğerim yandı, bağırayım kırıp dökeyim istiyorum ama etraf çok kalabalık…

Dilimi ısırdım hocam, yumrukları sıktım…

Adamı gözüme kestirdim, besmeleyi çekip, atlayıp…

Sonra toparladım kendimi…

Az önce yalan da söylemiştim adama

Hani bu mum yatsıya kadar yanardı?

O bir şey demeden, en politik halimle gülümsedim…

“ Rıdvan ağabey bize sürpriz yapmış, bilet almış!”

“ O nerde?”

Rıdvan’ı kafaya taktı adam…

“ Odaya çıktı üzerini değiştirecekmiş!”

***

Kısa süreli bir oturma sendromu yaşandı, masamıza değil ama sahneyi yandan gören hayatımızda ilk defa karşılaştığımız arkadaşların yanına oturduk…

Zengin masası…(!)

Bir paket puroyu, kedi enceği gibi masanın orta yerine atmış adamlar…

İlerleyen saatlerde kanki olduk çocuklarla…

Tekirdağ’dan gelmişler, bilindik bir köftecinin sahibiymişler…

Sağ olsunlar puro da ikram ettiler…(!)

İnceden içmeye başladık…

Rakının markası kanımla uyuşmayınca , biraya döndüm…

Şansızlığa bakın ki bira da sıcak…

Neden?

Soğutucu bozuk!

Beş yıldızlı otelde olacak iş mi yahu?

Garsona yirmiliği patlattım… Biralar soğuk gelmeye başladı…

***

Adını anımsamadığım zayıf bir kadıncağız çıktı sahneye, bir iki entel kuntel şarkı, arkasından peçetelere yazılmış istekler… En çok da Issız Adam

Aynı şarkı periyodik aralıklarla üç kez dinlenir mi yahu?

Dinledik!

Bir oyun havası çalsın, bir Gül Ali çalsın, kurtları dökelim, dokuz gidelim sekiz gelelim yok…

Hüzünlü Milletiz vesselam!

Hayatımda ilk defa kestaneli hindi yedim...(!)

Paranın gözü çıksın…

Hoş ben etin hangi hayvana ait olduğunu anlamadım, arkadaşlar söyledi sağ olsunlar…

Sonra film koptu…

Bir ara sahnenin kenarında darbuka çalarken yakaladım kendimi…

Yarım saat ya çaldım ya çalmadım…

Darbukanın sahibi sarhoş muamelesi yapıp aldı darbukayı elimden, boynum bükük kaldı!

***

Bira gümrüklü içki, her saat başı gezdiriyor adamı…

Tuvalete gidiyorum, orta yaşlı bir kadın kesti önümü…

Yan bakmadık, göz atmadık…

Yılbaşı değil de bayram olsa, öper bu beni diye ümitleneceğim ama!

“ Ali Gülcü değil misiniz siz ”

“ Evet buyurun”

“ Yazılarınızı okuyorum sürekli!”

Kadın öyle dedi ya ben de bir afır bir tafır…

“ Hani bu yılbaşı gecesi evde oturacaktınız siz!”

Toparlayamadım kafayı…

“ Yok, çocuk olun bu yılbaşı gecesi de, yok isim şehir oynayın da, dünyanın en komik resmini siz yapın da!”

Anladım tabi kadının gazetedeki son yazıyı okuduğunu…

O yazıyı geçen yılbaşı yazıp bu sene de ısıttım diyemedim…

En pişkin halimle cevap verdim…

Rıdvan ağabey bilet almış, geldi evden aldı adam…”

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..