Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '17

 
Kategori
Öykü
 

Kitabın Öyküsü

Kitabın Öyküsü
 

Her insan bir kitaptır.


Yağmurlu bir gündü. İki arkadaş şemsiyelerini açmış, yürüyordu. Biri Fatih S. ve diğeri ise Hazard'dı. Fatih S. üniversitede de çalışıyordu, akademisyendi. Hazard ise sanılanın aksine bir futbolcu değil, hem diş hekimi hem de bir müzisyendi. Bu iki arkadaş, kaldırımların yürüdüğü, insanların kaldırımlarda uçtuğu, televizyonların konuştuğu  bir devirde yaşıyordu. Sonra yağmur hızlandı ve Hazard, yağmur dinince geleceğini söyleyip ortadan kayboldu. İşte sevgili okuyucum, bu durumdan sonra bu öykü yazılmaya başlandı. Sonu da bir türlü gelmedi. Beraber görelim, bu iki arkadaşın maceraları neler olacaktı?Önce onların yaşadığı bu devri tanıyalım. Tanıyalım ki, Fatih S.'ye arkadaşını bulmasında yardım edebilelim. Bu devirde;

İnsanlar yürümek için uğraşmıyor, aksine uçuyordu. Bu yüzden bütün hava yolları şirketlerinin burjuva kısımları da dahil olmak üzere biletleri bedava dağıtıyordu.  Kimse kitap okumuyordu. Çünkü kitaplar artık konuşuyordu. Fantastik Edebiyat yazarları,  kitaplarını  bastırmak için matbaa matbaa dolaşıyordu.  Aradığı matbaayı bulsalar bile kitaplarını  bastırmada, dağıtmada problem yaşıyorlardı.''Ne kadar saçma bunlar!''  ''Bu devre ait değil!'' deniyordu.

Ayrıca kitaplarının basılması için izin gerekiyordu. İzinler tamamlandığı zaman da yazarların, Fantastik Edebiyat Bildiri ilkelerini kabul etmeleri gerekiyordu. Bu ilkeler şu şekilde sıralanıyordu:

1. Hayal bütçeniz 250 gramdır. Belirtilen bu gramdan fazlası vergiye tabidir.

2. Bir insanın şanssız olma kotası 3/4'tür. Bu oranlarda şanssızlık olursa mutlaka bir gün yüzü gülecektir.

3. Yazarın bu iki maddeyi eserinde uygulamadığı görülürse;  iki yıl boyunca kitap yayımlama hakkı elinden alınacak, iki yıl sonra bütün bildiri haklarına kavuşacağı bu bildiriyle yazarlara iletilecektir.

Bütün bu aşamalardan sonra kitapları basılıyordu. Ancak iş bununla da bitmiyordu.

Onların kitaplarını okuyanlara ise ''deli'' deniyordu.. Çünkü eskisi gibi kitapları satmıyordu. Kitapları izinsiz okunduğu ve basıldığı  zaman Elektronikli Tabletler Kurumu hem okuyanlara, hem de basanlara ceza veriyordu. Bu yüzden Fantastik Edebiyat yasaları yöneticiler tarafından düzenleniyordu.

Bu devirde, basılı kitaplar  eskisi kadar okunmuyordu. Bu durumda, ülkedeki tabletlerin fiyatı artırıyordu.  Bundan dolayı Çin'den,Singapur'dan insanlar  tabletler ithal ediyordu. Matbaalarda çalışan yüzlerce robot  düğmelerini kapatıyor, süresiz izne ayrılıyordu.  Çünkü teknolojinin gelişmesiyle birlikte insan gücüne ihtiyaç duyulmuyordu.

Kullanıcılar, tabletlerinin kendilerine gelip gelemeyeceğini son merkezde öğrenme şansına sahip oluyordu. Süslü hediye  paketlerine kaliteli ürün deniliyordu. Süsleme ücreti kesiliyordu.  Bu yüzden Elektronikli Tabletler  Kurumu ülkedeki en zengin kurumlardan biriydi.

Elektronikli Tabletler Kurumu,  ithalatı azaltmak, insanları kitap okumaya teşvik etmek için  bir ferman yayımladı.'' Basılı kitaplar okunabilir, göz sağlığı için yararlıdır!'' diyerek halka ücretsiz kitaplar dağıttı. Bu nedenle bize gerek kalmadı diyen Elektronikli Tabletler Kurumu çalışanları bir bir istifa etti.

Ülkede İşsizler Kurumu kuruldu. İşsiz kalan herkese iş teklifi sunuldu. Ancak insanların yaptığı işleri robotlar yaptığı için pek fayda vermedi.Tarlalarda büyük baş, küçük baş hayvanlar yoktu. Onların yerine modüler robotlar gezinirdi. Onları küpe numaralarından tanımak zor değildi.Tarım ve Hayvancılık Kurumu tarımın eski seviyesine dönmesi için çok uğraşıyordu.

 Bir zamanlar tarlalarda ekip biçilen ürünler vardı. Artık ekip dikilen robotlar yer alıyordu. Robotlar güz döneminde ekiliyordu. Bahar döneminde bu ekilen robotlar programlanıyordu. Helikopterler tarafından sulanıyordu.  Büyük baş olacak olanlar günde şu kadar süt veriyordu. Küçük baş olanlar ise bu kadar ağırlıkta olmak zorunda oluyordu.  Bu şartlar sağlanmaz ise Tarım ve Hayvancılık Kurumu robotlarını geri alıyordu.

Bu yağmurlu günde ve bu devirde;  son kitabını çıkarmak için uğraşan bir yazar vardı. O da Nazlı Eray'dı. Yola koyulmuş, yürüyordu. Fellik fellik bütün sokakları gezip bir matbaacı arıyordu. Çünkü bu devirde matbaa bulmak zordu. Yukarıda sıraladığımız bu aşamaları başarıyla atlatmak gerekiyordu. Yılmadı, Nazlı Eray başardı. İnsanları düşündüğü için basılı kitap basıyordu.

Sadece e-kitap çıkarsa insanın okumaktan gözleri mahvolurdu. Her hastalığa çare bulunan bu devirde;  kaybedilen göz hücreleri bir daha geri gelmiyordu.

Bu devrin önemli öğreticilerinden biri olan Fatih S. son kalan basılı kitapları almak için sahafları, matbaaları, talan olmuş kütüphaneleri geziyordu. Büfelerdeki, marketlerdeki gazeteleri, dergileri topluyordu. Bütün yaşamını bu devirde öğrencilerine yeni bir şeyler öğretmek için uğraşıyordu.

Bu güzel günde, bir zamanların ünsüz karikatüristi olan Umut Sarıkaya'nın karikatürlerini almak üzere büfeye her yıl gidiyordu.  Bu devirde herkes onun gibi ünsüzdü. Sokaklarda, caddelerde, parklarda, yürüyen kaldırımların, uçan insanların arasında yoruluyordu Umut Sarıkaya. Büfesinde dergisini satıp, kıt kanaat geçinip gidiyordu.

Fatih S. isimli eğitim gönüllüsü büfeye geldi. Karşısında Umut Sarıkaya'yı görünce çok sevindi. Hayran olduğu o ünsüz karikatürist karşısındaydı. Ne diyeceğini bilemedi. Ona selam verdi.

Fatih S. :
-Merhaba! Bir karikatür alabilir miyim?

Umut Sarıkaya:
-Gerçekten mi ? Çok mutlu olurum. Desenize sayenize günü kurtaracağım.

Tozlu rafların arasından bir dergiyi çıkardı. Gazete kağıdına özenle sarıp uzattı. Fatih S. onu karşısında gördüğüne çok mutlu oldu. Elini cebine attı. Parasını ona uzattı.

Fatih S. :
-   O bizim şansımız abi. Bu devirde herkes ünsüz ve karikatürist olamaz. Çünkü herkes çok ünlü...Senin çizimlerin olmasaydı, nükte nasıl gelişirdi? Lütfen alın! Bizi güldürmenizin, mutlu etmenizinbir bedeli olamaz. Ama orta sınıf insanından da bundan daha fazlası da çıkamaz. Keşke çıksa...

Fatih S. , Umut Sarıkaya'nın bu hareketine çok şaşırdı. Ama parayı almadı. Arkasını dönüp gidecekken bir ses duydu.

Umut Sarıkaya:
-Deme abi öyle! Kendimi çok önemli biri sanıyorum sonra... Ben köşedeki BİM'in en alt rafında kalan bir krakerim.Yine de sağ ol...

Fatih S. gazete kağıdına sarılı karikatürü de alarak oradan uzaklaştı. Yolda yürürken uzun uzun düşündü. Yahu! Teknoloji çağındayız, zaman çabuk geçiyor, insanlar kaldırımların üstünde yürümüyor, uçuyor, kendilerini tedavi edebiliyor da, peki neden gülmüyor? Neden bu kadar mutsuzlar? diye içinden tekrar ediyordu.

Fatih S. devrin insanları gibi kaldırımlarda uçmuyordu. Bata- çıka yürüyordu. Nazlı Eray'da kaldırımlarda yürümeyi tercih ediyordu. Sonra ikisi de birbiriyle karşılaştı. Nazlı Eray son kitabını matbaadan almıştı. Evine dönüyordu. Fatih S. 'de büfeden ayrılmıştı. Büyük bir özveriyle aldığı karikatürlerini , okumak için evine doğru yol alıyordu. Bir umut duyar beni diyerek Fatih S. Nazlı Eray'a seslendi.

Fatih S.:
-Nazlı Hanım! Nazlı Hanım bir dakika bakar mısınız?

Nazlı Eray:
-Buyurun beyefendi! Elektronikli Tabletler Kurumu'ndan mısınız?

Fatih S. :
-Hayır, efendim ! Sadece bir okuyucunuzum. Modern edebiyat üzerine araştırmalar yapıyorum. Bir üniversitede Araştırma Görevlisiyim. Matbaadan mı geliyorsunuz?

Nazlı Eray:
-   Demek bir okuyucum daha varmış... Evet, beyefendi. Size son çıkan kitabımı imzalamakisterim.

Fatih S.:
-Çok sevinirim, çok mutlu olurum...

Nazlı Eray, çantasından bir kitap çıkardı ve imzaladı. Fatih S. çok mutlu oldu.

 Nazlı Eray , Fatih S.'yle vedalaştı. Yoluna devam etti. Yürümeye devam ederken ayağına birmüzik çalar takıldı. Az kalsın düşecekti. Toparladı kendini. Yere eğildi ve kulaklıktan gelen müziği dinledi. Kulaklığında, bir zamanların en ünsüz müzisyeni Hazard'ın 56 albümünden bir şarkı çalıyordu. Şarkının adı ''Ben Nerdeyim?'' di. Gerçekten Fatih S. bütün bu olanlara anlam veremiyordu. Belki de uzun zamandan sonra ilk defa her şey yolunda gidiyordu. Sağına soluna bakındı. Müzik çaların sahibini arıyordu.

Yağmur dindi. Birden arkasından bir genç koşarak geldi. Bu müzik çaların sahibi Hazard'dı. Futbolcu olan Hazard değil. Fatih S.'nin değer verdiği arkadaşlarından biri olan Hazard'dı.

Hazard:
-Demek buldun sonunda müzik çaları ?

Fatih S. :
-Buldum buldum. İçinde senin şarkın çalıyordu. Bulmaz olur muyum? İnsanın bu hayatta gerçek bir dost bulması çok zor. Bir de...

Hazard:
-Bir de derken dostum... Devam et ne oldu sana böyle?

Fatih S. :
-Yahu! Hilmiler de aileye dahilmiş. Beşiktaş da berabere kalmış. Benden duyup da üzülme diye demedim.

 Hazard:
-Üzülme dostum! Bu sene şampiyonuz. Hadi, bütün kitaplarını topladıysan gidelim...

Fatih S.:
-Gitmek istemiyorum. Umut Sarıkaya, Nazlı Eray, Ferit Edgü, Orhan Veli 'de var. Onlar şu an gelemez ama var. Bırakamam onları.

Hazard:
-Aman, ne olacak onları da çağır gelsin!

Fatih S. :
-Eeee... Sana ayıp olmaz mı ?

Hazard:
-Olmaz, gerçek dostlar birbirini değiştirmeye çalışmaz. Onları Nazlı Eray'ı, Umut Sarıkaya'sıyla kabul eder.

Fatih S. :
-Deme ya böyle vallahi! Şuradaki BİM'e  girip mendil alasım geldi.

 Hazard:
-Meyve suyu falan da alalım! Akşama maç var! Bu sene şampiyonuz. Hadi, gidelim!

Fatih S.:
     Haydi, gidelim BİM'e...

İki arkadaş beraber Bim'e doğru yürüdüler. Ortalık birden kararmaya, akşam olmaya başladı. Bir yandan yürüyorlar, bir yandan da kaldırımlarda uçan insanlara bakıyorlardı. Herkesin yüzünde garip bir telaş vardı. Kimi işinden gücünden çıkmıştı. Kimi de işine gidiyordu. Kimileri yorgundu, kimileri de durgundu. Herkes birbirine bakıp gülümsemeye uğraşıyordu. Bu güruhun ortasında kaybolan iki arkadaş sonunda BİM'e vardılar. Çift kapıdan içeri girdiler.Reyonların arasında dolaştılar. Fatih S'nin aklına Umut Sarıkaya'nın söylediği son söz geldi. Kendini Bim'in en alt rafında kalmış çubuk kraker gibi hissetti. İki arkadaş buradaki işlerini bitirince BİM'den dışarı çıktılar. Yürümeye devam ettiler. Birden bir ses duyuldu. İki arkadaş sağına soluna bakındı. Ortalıkta kimsecikler yoktu.  Hazard bu duruma çok şaşırdı. Fatih S. etrafına bakındı. Hazard'a beklemesi için işaret verdi.

Hazard:
-Aaa! Bu ne ya ! Haydi gidelim! Epey geç oldu.

Fatih S. :
-Gidemeyiz, eksiğimiz var.

Hazard:
-Eksik mi? Ekmek mi?

Fatih S.:
-Ekmek değil. Bekleyelim. Birazdan kuşlar getirecek.

Hazard:
-Neyi getirecek?

Fatih S.
-Yüzyıllık Yalnızlık...

Hazard:
-Sen ne yapacaksın onu?

Fatih S.:
-Birilerinin bulması için en parlak kaldırım taşını kaldıracağım ve içine bu kitabı koyacağım. Sonra onu 20.yy'dan birileri alacak. Böylece Fantastik Edebiyat ölmeyecek.

Birden rüzgar esti. Kuşlar iri kanatlarının altından bu kitabı iki arkadaşın ayaklarının diplerine attı. Fatih S. usulca yere eğildi ve kitabı en parlak kaldırım taşının altına koydu. O kitabı bundan 200 yıl önce Marquez buldu. Ayağına takılan bu kitabı sahiplendi. Bu kitap da bugün Fantastik Edebiyat'ın baş yapıtı oldu. Nazlı Eraylar, Ferit Edgüler bu kitabın izinden yürüdü.Teşekkür ederiz, Fatih S. ve Hazard.

son


 

 
Toplam blog
: 20
: 159
Kayıt tarihi
: 09.02.16
 
 

15 Şubat 1993 Karabük doğumlu, Karabük Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Tezl..