Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

16 Nisan '18

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Kitap Sektörü

Kitap Sektörü
 

Kitap Fuarları Arttı, İmza Günlerini Gözleyenler Çoğaldı.


Kitap sektörü öyle bir arena ki içine girdiğinizde en deneyimli gladyatör olsanız, kiminle başa çıkacağınızı bilemezsiniz. Bu sektöre arena yerine kurtlar sofrası desem, daha mı uygun olur dersiniz? Evet, böylesi bir benzetme daha münasip…

Yazarı, çizeri, yayıncısı, yayımcısı, içinde kim, ne şekil varsa; sektöre yakışır bir mücadele yok ne yazık ki… Zaten bu sektörün içinde var olabilmeniz için kalemi kuvvetli yahut kalemşor olmanız gerekmiyor.  Para ve çevre gücünüz çoksa, kalem gücünüz yoksa da olur. Bir itici güç orada da olayı bitiriyor. Okur, yazar olan herkes kalem kullanabilir, herkesin yazarak ifade edeceği bir şeyleri vardır elbet. Lakin her yazılandan ticari kazanç umulmamalı… Yaşanılanların ibretlik kısımlarını insanlarla paylaşıyor olmak, paradan çok daha güzel kazançlar sağlar. Eskimiş zamanlarda kalmış âlim zatlar, yazdıklarında öncelikle Allah rızasını gözetirlermiş. Ve bizzat yaşayarak gösterirlermiş, yazıya döktüklerinin yaşama nasıl uygulanması gerektiğini…

Günümüzden biri, hayali bir şeyler yazıyor. Aklından geçtiğince aşktan bahsediyor. Duyuyoruz, çok yalan yazdığıyla, yok satıyor. Belki baskıları balon şişirme, belki bu çokluğa çevresi etken…

Yerel alanda bile böyle… Kendi şehrimden biliyorum. Kitap okumaya erinenler bile, kitap yazıyor. Bu nasıl oluyor, aklım şaşıyor. Hatta eli kalem tutamayanlar var, yaşları pişpirik oynamakla geçmiş onların dahi kitapları var.

İyi bildiğimden bir misal: Adam önceden beyaz eşyacıydı. İflas etti, birinden yardım gördü, kitap çıkarttı. Sonra kapı kapı elden satarak borçlarını hafifletti. Şimdi mesleğini soranlara “Ben yazarım” diyor. Yanındaki el çantasında taşıdığı kitabını delil gösteriyor. Sonra karşısındakinden “Hocam” hitabıyla iltifat görüyor. 

Tuhaf gelmesin, ilimiz kültür müdürüne durumu bildirdim. Şikâyetçi addedildim. Tavrımın savunucusuyum. Birileri arkasına (sponsor) denilen destekçi buluyor, hatta kitabının sayfalarına reklamlar alıyor. Sonrada emeksiz sahip olduğu kitabını, elden satıyor. Bunca sene dükkân beklemişsin, yazıyı veresiye defterinde bellemişsin, ellisinden sonra ne yazdın ki ne satıyorsun? Her türlü getiriye ve cebe götürüye açık sonradan bir şey olduğunu sanan insanlar. Günden güne de çevremizde üremekteler, ne yazık ki…

Kültür Bakanlığı da önüne gelene kitap basma izni veriyor. Yine bir bildiğim; kütüphaneden emekli biri de, Kur’an’ı Kerim’den duaları topluyor, altına iki dörtlük döktürüyor. İbadetinde olan bir paralı zat buluyor, destekçisi yapıp kitap sahibi oluyor. Sonra kendini âlim diye, ortalığa sunuyor. Yazıktır, günahtır, ağaç katliamıdır, israftır, el insaf! Kur’an’dan, hadislerden yeni yeni kitap derleyenler. Hoca belleniyor. Acaba kaçınız yazdıklarını yaşamına uyarlıyor, davranışlarıyla insanlık dersi veriyor. Kur’an’ı Kerim’i okuyor veya okutmaya teşvik ediyor?

Bunların amacı çevreden itibar görmek… Elden sattığınız kitaplar okunmuyorlar bile… Lakin satan şahıs, yazar kisvesine bürünüp hem ün kazanıyor ki küçük yerlerde bunlar daha çabuk oluyor. Hem de una bulanıp daha iyi tıkınır duruma geliyor. Öncesinden ne iş yapıyordu ise, kitap çıkarmakla maddi yönden halleri daha bir tıkırında oluyor.

Paranın pek çok alanda ilah gibi görüldüğü günümüz dünyasında, ona yaklaşmak ve hep kazanan olmak adına ne mümkünse yapılabiliyor. Reklamlarla sükse yapmış yazarların gayesi de, süslü kelimelerle okur kazanma, daha çok satma, daha fazla gelirle, daha iyi yaşama. Hep her şey, ün ve un uğruna…

Ülkemde o kadar çok yazan var, o kadar sık imza günleri düzenleniyor. Kitap fuarları açılıyor, ama oralarda kitabı satılanların tümü, adını önceden bir şekil duyurmuş olanlar. Önceden adını bir şekil duyurabilen, ilgili bir yerlere de üye olan, aidatını düzenli ödeyebilen, ne yazarsa yazsın; her etkinlikte çağrılan, görünen, bilinen oluyor. Belediyeler düzenledikleri fuarlara onları davet ediyor. Yediriyor, içiriyor. Elinde kalan kitapları toplu alım yapıyor. Adını duyuracaksan bir yerlere üye olacaksın, birilerine sırtını dayayacaksın!

Örnek mi, kitap sektörünün tercih edeceği bir derneğe üye ol, elli lira aidat ver, seni yazar belletsinler. İmza günlerinde boy göstertsinler. Ya da yerel şairler derneğine kaydol, eğitimciler ricanızı kırmayıp okullara öğrenci dinletilerini mecbur kılsınlar. İl il gezip şiir şölenlerine katılsınlar. Belediyeler sponsor olur nasılsa, keyfinizce yazılmış kitaplarınızı başkanın bir lafıyla belediye personeli de satın alsınlar. Bu kadar kolay kazanım. Oysa güzel ülkemde arkalık aramaya arlandığı için, adını duyuramamış ne değerler var.

Bu ne hız ve hırstır ki, bu kadar kitap yazma ve hep önde olma, yani çok satanlar safhasında bulunma uğruna ne mümkünse yapılıyor. Sahi acaba o çok satma işini nasıl ayarlamaktasınız? Zira benim ülkemde fazla okuma meraklısı yoktur da, o yüzden sordum. Okuyanın yok denecek seviyede olduğu bir ülkede, nasıl oluyor da bu kadar kitap basılıyor ve çok satılan oluyor, onlarca baskısı yapılıyor? Merak etmekteyim.

Yazdıklarınıza bakılırsa hep ticari zekâyla yazılmış. Hep kazanmaya ayarlanmışsınız. Müslüman bir ülkede yaşıyor olmanızın getirdiği sorumluluklar yok mu sizce? Mademki iyi kalem sahibisiniz, bir de bu sorumluluktan kurtulmaya yönelik kaleminizi çalıştırın. Çok satmaktan ziyade yapılan her işte olduğu gibi, kitap sektöründe de önce, Allah’ın rızasını kazanmak önde gelmeli. Ne dersiniz? Ey insan! Bir gün öleceğin kendin kadar, adın kadar gerçekse, bu kadar dünyalık hırsa ne gerek var?

Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..