Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '13

 
Kategori
Deneme
 

Kitapların hikayesi ve Enver Amca

Kitapların hikayesi ve Enver Amca
 

Kitaplar...


Bir pazartesi yazısı yazmalıyım öyle değil mi? Kitaplığın önünde ellerimi göğsümde kavuşturmuş bakınıyorum. İlham denen peri mi gelecek yoksa ben burada gördüğüm kitapların herhangi birinde okuduğum satırlardan mülhem bir şeyler yazıverecek miyim meçhul. Tabi ya! Bu kadar kitabın karşısında yazılacak tek bir şey var: kitapların hikâyesi…

Efendim bu kitapların hikâyesi şöyle;

O zamanlar ben edebiyat fakültesinden mezun olmak üzereyim. Harçlıklarımın, burslarımın büyük bir bölümünü kitaba, dergiye vakfetmişim. Kimilerine göre fuzuli masraf. Ama bizim için en büyük servet. Bekar odamı kitaplar fethetmiş, adım atacak yer yok. Yalnızlığımızı roman kişileriyle paylaştığımız zamanlar. İşte bu günlerde bir fırsatını bulup birkaç günlük kaçamakla baba evinin huzuruna koştum.

Aile fertlerinden böyle kitapla haşır neşir olan kimse yoktur, söyleyeyim. Babamla çay içip sohbet ederken (daha doğrusu o anlatıp ben dinlerken) bir hemşerimizde epey kitap olduğundan ve onları alabileceğimizden söz etti. Ben heyecanlandım tabii. “Epey” kelimesi bu cümlede can alıcı noktaydı. Takılıp kaldım.

Kitapların sahibi olan zat, Enver Ertürk, köyden gelip de şehirde bir fabrikada iş bulunca bekarlık ve gurbet hayatı başlar. Sene, zannediyorum 70’ler. Fabrikanın lojmanında (lojman çok fiyakalı bir kelime olabilir, aldanmayın bildiğiniz bekar odası işte) yalnız başına sıkılan, paylaşacak kimi kimsesi olmayan bir adam Enver Amca. Sığınmış kitapların samimiyetine. Tam bir kitap kurdu, okuma delisi…

Bir bayram günü ziyarete gittik. Amacım kitapları istemek, hatta almak! Babam önceden konuyu ona açtığı için söze girmem hiç de zor olmadı. Yalnız ikna etmek zor. Kafaya koymuş, kitapları Nallıhan Kütüphanesi’ne bağışlayacak. Yapma, etme derken razı ettik. O sihirli kelimeler döküldü dudaklarından:

 -Şu bayram telaşı bitsin gel, al kitapları.

Azizim, bende bir sevinç ki sorma. Hemen kalkıp kitapların olduğu odaya gittim. Odanın duvarları boydan boya kitaplık, kitaplığın üstüne çaktığı raptiyelere bir tül germiş, kitaplar tozlanmasın diye. Tülü sıyırdığınızda o muazzam görüntüyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Sıyırdık!

Aklınıza gelen bütün yerli ve yabancı klasikler. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi, Namık Kemal’in Osmanlı Tarihi adlı eseri, Yahya Kemal’in eserleri, Ömer Seyfettin’in, Halide Edip’in, Hüseyin Rahmi’nin, Reşat Nuri’nin, Aytmatov’un, Atsız’ın, Şevket Süreyya’nın, Arif Nihat’ın, Kerime Nadir’in, Oğuz Özdeş’in ve daha pek çok yazarın-şairin bütün eserleri… (Hepsini bilerek söylemiyorum) Bu kitaplar artık benimdi.

Kitapların hemen hepsini ciltleten Enver Amca, kutsal bir emanete gösterdiği saygıyı ve özeni kitaplarına da göstermişti. Aynı özen ve titizliği benden de bekliyordu. Belki de tek şartı buydu… Tamam, kabul.

Enver Amca sadece bir kitap kurdu değil, aynı zamanda sıkı bir dergi takipçisi. Hayat mecmuası, Yedi Kıta gibi pek çok dergi alt raflarda dizilmiş. Bir de koleksiyonu diyebileceğimiz bir çalışması var. Fazilet takvimlerini bilirsiniz. Hani şu ihtiyarların, arka sayfalarını okuyarak “İslam alimi” olduğu takvimler. İşte bu takvimlerin hepsini biriktirmiş ve yıl yıl ciltletmiş. Nedenini sormadım. Onları da verdi.

Kitapları aldım eve getirdim. Güzelce tasnif ettim, yerleştirdim. Artık büyük bir servete sahibim. Bundan güzel bir miras olabilir mi? Asla…

Yalnız Enver Amca’nın kitapları bir kütüphaneye bağışlama arzusu –benim yüzümden- gerçekleşmedi. Belki de onları bir kütüphaneye bağışlamak bana nasip olacak kim bilir… “Enver Ertük Kitaplığı” adıyla… Neden olmasın?  alperenbicer@gmail.com

 
Toplam blog
: 11
: 839
Kayıt tarihi
: 15.05.08
 
 

Selâmdan sonra azizim, Seviyor hikâyeyi, şiiri, kalemi, kağıdı ve çayı... Marmara Gezetesi'nd..