Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '08

 
Kategori
Siyaset
 

Kitaplığın önündeki düşünceler…

Kitaplığın önündeki düşünceler…
 

Bazen, kitaplığımın önündeki sandalyeye oturur, gözlerimi raflarda dizili kitapların üzerinde gezdirmeye başlarım. Bilirim ki, o kitapların hemen hepsinin içinde çizili bölümler, kenarına notlar düşülmüş sayfalar vardır. Ve bunlar, önemli bulundukları için işaretlenmişlerdir. Elimi uzatıp bir kitap seçerim. Sonra, sayfalarını karıştırıp, işaretli yerleri tekrar okurum. Bir tür pratiktir bu benim için…
Bu akşam, elim Metin Aydoğan’ın, ‘Ne Yapmalı’ isimli kitabına gitti. ‘Ezilen ulus milliyetçiliği’, ‘örgütlenme’, ‘demokrasi’… Bunlar belli başlı, altı çizili cümlelerin konu başlıkları.
Bir de Aydoğan’ın kitabında yer verdiği, Çetin Altan’a ait şu cümlelerin altını çizmişim: ‘Türkleri Türkler yönetiyor. Peki, iyi mi yönetiyor? Mesele yöneten ve yönetilen meselesidir ve bu işin yabancısı olmaz. İşi bilen ve bilmeyen vardır, teknik bir meseledir.’
Aynı anda hatırlıyorum ki, Uğur Mumcu’nun söyleşilerinin derlendiği ‘Eğilmeden Bükülmeden’ isimli kitapta, Mumcu, Çetin Altan için şöyle diyordu: ‘Çetin Altan, yılgınlığına, dönekliğine çok güzel kılıflar bulan, hünerli bir yazardır.’
Neyse…
Metin Aydoğan’ın kitabında ‘1923’lü Bir Öğretmenle Söyleşi’ başlıklı bir bölüm var. Yazarın sorularını yanıtlayan Necdet Eroğlu, 1941’de Muğla’nın Ula nahiyesine bağlı Gölçük Köyü’nde öğretmenliğe başladığını belirttikten sonra; göreve başladığı köyün muhtarının kendisine anlattığı bir olayı aktarıyor… Bakın neler anlatıyor Eroğlu’na muhtar:

‘Benden önceki muhtar Ali Tozluoğlu, bu köye kırk yıl muhtarlık yapmış değerli bir insandı. Okul onun zamanında yapılmıştır. Öyküsü ise şöyledir: 1929 yılında yani yeni harflere geçilmesinden hemen sonra, Atatürk’ün teşvikiyle köylerde bir okul yapma yarışı başlamıştı. Bizim köy, bu yarış başlamadan hemen önce, köye telgraf, telefon teli çektirmeye karar vermiş ve muhtar Ali Tozluoğlu’nu bu iş için görevlendirmişti.
Para toplanmış ve bir heyet halinde Nahiye’ye gidilmiş, Nahiye Müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, toplanan paranın maliyeye yatırılmasını, nahiyeler arası bağlantılar yapıldıktan sonra sıranın köylere geleceğini söylemişler, Muhtar’ın kafası karışmış, ‘biz parayı kendi köyümüze hat çekilsin diye topladık, parayı verdiğimiz halde sıra beklersek köylüye ne deriz’ dese de dinletememiş; parayı yatırması için ısrar hatta baskı görmüş. Bakmış olacak gibi değil: ‘peki parayı haftaya getiririm’ demiş ve doğru Muğla’ya gitmiş. Cebinde kendine ait bir altın lirası varmış, Postaneye gitmiş ve ‘Gazi Paşa’ya telgraf çekeceğim’ demiş. ‘Delirdin mi sen, Gazi Paşa’ya telgraf çekilir mi’ gibi sözlere aldırmayarak ısrarla telgrafın hem de cevaplı olarak çekilmesini istemiş ve şu telgrafı yazdırmış: ‘Gazi Paşa Hazretleri, köylüden para topladım. Nahiye Müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, parayı telgraf ve telefon hattı çekilmesi için yatırmamı istiyorlar. Haberleşme önemli bir ihtiyaç bunu biliyorum. Ama köyde de okul yok. Çocukların okuması gerek. Şimdi sana soruyorum, telefon, telgraf mı ağır gelir, okul mu? Parayı nereye yatırayım?’ Telgrafı çektiriyor parasını ödüyor ve Muğla’nın merkezindeki Memiş Dayı’nın kahvesine gidiyor, kahvesini içiyor, camiye gidip namazını kılıyor. Köye gitmek için yola çıkmaya bir türlü cesaret edemiyor, ya iki jandarma gelir de ‘sen kim oluyorsun da Gazi Paşa’ya telgraf çekmeye cesaret ediyorsun, onu meşgul ediyorsun’ derlerse ne yaparım diye korkuyor. Ancak korkusuna rağmen yola çıkmak üzereyken telgraf memuru büyük bir telaşla ‘Muhtar, neredesin, şimdi köye atlı çıkaracaktık, koş Ankara’dan cevap geldi, gel imzala telini al’ diyor. Atatürk’ün cevabı, Ali Muhtar daha camideyken gelmiş. Atatürk çektiği telde şunu yazıyormuş: ‘Muhtar seni gözlerinden öperim. Sorduğun soruya cevabım şöyledir; terazinin bir kefesine sadece Ula’yı değil, bütün dünyayı yirmi defa dolanacak tel çekmeyi, diğer kefesine senin köye okul yapmayı koysalar, senin köye okul yaptırmak ağır gelir. Sen topladığın parayı okul yaptırmak için kullan.’
Ali Muhtar telgrafın verdiği coşkuyla yola çıkıyor; daha yolu yarılamadan bir çocuk koşarak arkadan yetişiyor ve ‘Muhtar koş, Orman Müdürü seni istiyor’ diyor. Orman idaresine gidiyor, okulun kereste ihtiyacının karşılanması için tahsis emrinin geldiğini, ne zaman isterlerse keresteleri alabileceğini öğreniyor. Köye gidince Ali Muhtar’ın korktuğu oluyor ve iki jandarma geliyor. Ancak, jandarmalar muhtarı köye yapılacak okul için nahiyede yapılacak toplantıya çağırıyor. Daha sonraları köye; Nahiye Müdürü, Jandarma Komutanı, Fırka Reisi hepsi geliyor. Atatürk, Muğla Valiliği’ne emir vermiş, herkesten okulun yapılmasına yardım etmelerini istemiş, okulumuzu 3.5 ayda yapıp 1929-1930 ders yılına yetiştirdik.’
***
İtinayla yerine geri koyuyorum kitabı. Ve son birkaç hafta içinde okuduğum gazete haberleri gözümün önünden geçmeye başlıyor.
Bugün, Türk halkının ortalama eğitim seviyesinin 3 yıl olduğu gerçeği örneğin…
Ya da nüfusun yalnızca ‘on binde biri’nin kitap okuduğu… Bir Türk’ün ‘on yılda bir’ kitap okuduğu…

Nereden, ne hedeflerle yola çıkılıp nereye gelindiği…

Mustafa Kemal’le, Ali Muhtar’larla doğan aydınlığın nasıl karartıldığı…

İşte, asıl karşıdevrim budur…
Aydınlanmanın yerini cehalet almıştır çünkü artık…

Ve cehalete esir toplumlar hiçbir zaman gün yüzü göremezler…
Adı ‘AK’ olanlar, yarınları karartırken örneğin…
Polis devleti kuranlar, demokrasi kahramanı ilan edilirken…
Dinciler, modernizm sembolü diye alkışlanırken ya da…
Onlar, sessiz, bilinçsiz, kaderlerine razı olurlar…
***
Boşuna başka politik, sosyolojik sebepler aramayın, niçin AKP iktidar diye…
Bilginin olmadığı yerde, cehaletin, dahası cehaleti sömürenlerin borusu öter…
Dünyanın en basit hesabıdır bu…

Bundan ibarettir yani halimiz…
***
Ha, derseniz ki, ‘Öyle diyorsun da, Başbakan da her ile bir üniversite açıyor ama’…
O zaman başka… O zaman söylenecek söz kalmamış demektir!

 
Toplam blog
: 74
: 1874
Kayıt tarihi
: 06.05.07
 
 

Zonguldak’ta doğdu. On altı yaşından beri çeşitli yerel, bölgesel ve ulusal gazete-dergilerde, ay..