Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kitapsız bir din doğdu, haberiniz var mı?

Kitapsız bir din doğdu, haberiniz var mı?
 

Bu küresel tehdit gezegenimizde yaşayanların görecekleri en son, en büyük tehlike olacaktır.


Bazılarının bazılarını neden peygamber olarak gördüklerini anlamak için lütfen bu yazıyı sabırla okuyunuz…

Zırvaladığımı düşünenler olacaktır, ama gayet ciddiyim. Evet tekrar ediyorum: kitapsız yeni bir din doğdu…
İsterseniz önce din nedir sorusuna kısaca bir cevap arayalım:

Din bir inançlar sistemidir. Doğaüstü bir güç ya da güçlere inanılır. Dinlerde kutsallar ve ahlaki öğeler, çeşitli ayin ve uygulamalar yer alır. Kısacası bir değerler toplamıdır din.
Dinler öteki dünya hakkında bilgi vermekle birlikte bu dünyaya ait birtakım kurallar da koymuşlardır. ”Günah ve sevap” yaptırımları ile insan davranışlarını düzenlemeyi amaçlarlar.

İnsanoğlunun bilinen tarihinin her döneminde din olmuştur. Din uğruna verilen mücadelelerin, dökülen kanların haddi hesabı yoktur. Üstelik yapılanların hepsinin de kutsal bir amaca yönelik olduğu iddia edilmiştir..

Kendilerini din adına yetkili gören kişiler de toplumsal yaşamda olumlu gelişmeler sağladıkları gibi birçok olumsuzluğu da neden olmuşlardır.
Mesela felsefenin babası olarak kabul edilen Sokrat’ın öldürülmesi buna bir örnektir. Sokrat’ın yaşadığı toplumda çok tanrı inancı vardı, ama o tek tanrıya inanan bir anlayışa sahipti. Bu ve kendince yanlış olduğunu düşündüğü diğer konularda halkı uyandırmak için konuşmalar yapıyor, rastladığı her kişiye düşüncelerini anlatıyordu. Sanırım mevcut dinsel inanca karşı çıkarken bazılarının menfaatlerine zarar verdiğini fark edemiyordu. Çünkü oradaki esnafın çoğu tanrı heykelleri yapıp satarak geçimini temin ediyordu. Tek tanrılı bir din anlayışı onların kazancını engelleyecekti. Bu nedenle Sokrat’ı şikayet ettiler ve yargıçlar da ölüme mahkum ettiler. Baldıran zehirini içen büyük filozof bu yaşamdan ayrıldı. Bunun gibi sayısız örnek bulabilirsiniz tarih sahnesinde. Yani kısacası din her zaman bazı insanlar tarafından kullanılmak istenmiştir, kullanılmıştır.
*
Neyse tekrar konumuza dönelim:

Tek tanrılı semavi dinler gibi bir kitaba sahip değil bu yeni din, ancak çok güçlü bir tanrısı var.
Bu tanrı ödüllendirme ve cezalandırmayı öteki dünyaya bırakmaz, her şey bu dünyada olur ve biter. Hem de anında! O tanrıya sahipsen yaşadın, değilsen yandın…
Bu tanrı ya kağıttandır, ya da madenden. Bankalarda yatar, kasalarda, cüzdanlarda, ceplerde saklanır.
Peygamberi bir tane değildir. Çoktur ve her geçen gün daha da artmaktadır. Patron, yazar, bürokrat, politikacı, kısacası aklınıza gelebilecek her statüye sahip kişiler peygamber olarak karşınıza çıkabilir. Bu sayılanlar kitapsız dinin ruhban sınıfını oluştururlar.
Tek bir millete, topluluğa özgü bir din değildir. Tüm dünyaya yayılmıştır. Evrensel olma özelliği taşır. Küreselleşme ya da globalleşme hikayeleri ile tüm dünyaya yutturulmak istenmesinin nedeni budur.

Bu dinin müritlerinin sayısını milyarlarla ifade etmek gerekir. Hatta en fazla inanana sahip olduğunu da iddia edebiliriz. Bu din müritlerini çoğunlukla samimi olarak başka bir dine inanan insanlar arasından seçer. Çünkü saf ve temizdirler, farkına varmadan kendilerini bu dinin içinde buluverirler. Müritlerin çoğu böyle bir dini benimsediklerini anlamazlar, söyleseniz karşı çıkarlar, ama biat etmekten de geri kalmazlar. Sadakaya, dilenciliğe alıştırılırlar, verilene şükrederler. Veren sanki babasının malından veriyormuş gibidir; halbuki bilmez ki verilen kendi malının ufacık bir parçası bile değildir.
Bu dine karşı direnmek çok zordur. Bükülmeyen bilekleri büker, eğilmeyen başları eğer, el-ayak öpmeyen dudakları öper hale getirir.
*
Bu dinsel anlayışa göre, yararlı olan şey iyidir, doğrudur. Felsefi bir temelden kaynaklanan bir inanç biçimidir. Pragmatist düşüncenin bir ürünüdür. Yarar için her şeyi mübah sayar. Mesela milyonlarca insanı öldüren bir savaş, sömürüldüğü için açlıktan kırılan bir ülke, hastalıktan ölenler , üç kuruş için çalışmaktan canı çıkanlar, kaynakları hızla tükenen dünya, doğallığını kaybeden, kirlenen bir doğa… bu din mensuplarını enterese etmez. Bütün bunlar olurken bazılarına yarar sağlanıyorsa mesele yok demektir.

Bu dinsel anlayışın ilk bilgilerine ilkçağ filozoflarında rastlamakla birlikte, asıl temellendirmenin Kapitalizmin gelişmesinde öncü olan İngiltere’de John Stuart Mill ve Amerika’da Charles Peirce, William James ve John Dewey tarafından ortaya atılan fikirlerle yapıldığını söyleyebiliriz. Bazen “İnsancıllık” öğretisi olarak da karşımıza çıkabilir. Kısacası Pragmacılık ya da Pragmatizm dediğimiz şeydir bu…
Bir felsefi kaynakta bu anlayış bakın şöyle özetleniyor:
<ı>“Pragmatistlere göre bir düşünce, yaşamımız için elverişli olduğu sürece “doğrudur”. İyidir yerine doğrudur diyebiliriz; çünkü bu iki kavram birbirinin aynıdır. Doğru sözcüğü inanç alanında iyi olduğunu ispat eden her şeyin adıdır. Doğru olan, belirli sebepler ölçüsünde aynı zamanda iyidir. “Bizim için neye inanmak doğru olurdu?” desek bu söz şu anlama gelir: Neye inanmak zorundayız? Bu sorunun karşılığı şudur: İnanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Şu halde, bizim için daha iyi olan ile bizim için daha doğru olan arasında hiçbir başkalık yoktur.Pragmatizm doğruyla iyiyi birleştirmektedir. Yani Erdem yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik fayda sağladığı hallerde doğrudur. Her şey pratik fayda ölçüsüne vurulmalıdır. Her şey pratik faydaya göre değerlendirilmelidir.”

Kısacası her şeyi fayda ölçüsüne vurmak gerekiyor.
Tabii ki böylesini bir anlayışın nesnelliğinden bahsedemeyiz. Tamamen öznel bir yaklaşımdır. Çünkü bir insan için faydalı olan şey bir başkası için zararlı olabilir.
**
Bu dinin amacı bir dünya imparatorluğu kurmaktır, tabii kendi yönetimlerinde…
Aç gözlüdürler, doymak bilmezler. Acımasızdırlar. Vatan, millet gibi kavramlarla alay ederler. Hatta vatanı bir kadının bilmem nesine satabileceklerini çekinmeden söylerler.
Dünyadaki sermayenin, silahların, zenginlik kaynaklarının önemli bir kısmını ellerinde bulundururlar, ama gene de bu onlar için yeterli değildir. Hepsini ele geçirmek amacındadırlar, hepsini…
Tüm insanlığa hizmet etmek, barışı sağlamak amacıyla kurulduğu iddia edilen beynelmilel kuruluşlar tam tersine bunların çıkarları doğrultusunda çalışmaktadırlar. O nedenle Birleşmiş Milletler’in, IMF’nin, Dünya Bankası’nın v.s çok iyi sorgulanması gerekmektedir.

**
Son söz: Bazıları bu din sayesinde çok şey kazanacaklar/kazanıyorlar , ama insanlık aksine çok şey kaybediyor/kaybedecektir. Dünyamızın sonu geldi galiba; çünkü bu küresel tehdit gezegenimizde yaşayanların görecekleri en son, en büyük tehlike olacaktır.
 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..