Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '12

 
Kategori
Kitap
 

Kitapsız hayat olmaz

Kitapsız hayat olmaz
 

Hayatı boyunca herhangi bir yazarla karşı karşıya gelmemiş birisi için, hayranlık duyduğu eser sahiplerinin hepsini bir arada görmek kadar heyecan verici ne olabilir ki? Düşünsenize, onlarla aynı gün, aynı saat ve aynı yerde randevulaşacaksınız. Üstelik hayal de değil bu; tamamen gerçek!

Adımlarınız sizi büyük bir kapıya götürüyor. Kafanızı kaldırıp girdiğiniz binanın ismi nedir diye bakmıyorsunuz tıpkı evinize girerken apartmanınızın adının ne olduğunu umursamadığınız gibi. Çünkü adınızı ve adresinizi nasıl ezberlemişseniz onu da hafızanıza harf harf kazımışsınızdır. Nereden mi biliyorum? Olaylar karşısındaki sergilediğimiz tutumlar üç aşağı beş yukarı birbirine benzer de ondan. Ne de olsa insanız. Dolayısıyla benzerliklerimiz de bir o kadar çok. Öğrendiğimiz ve sık kullandığımız şeyler zihnimizde kendini çoktan otomatiğe bağlamıştır bile. Binanın, Adnan Ötüken olan ismi de ailenizin bir ferdinin adı gibi olmuştur artık herkes de bunu bilir.

Daha girişte, bu kıymetli dostlarınızla sizi buluşturmada aracı olan görevlilerce güleryüzlü bir şekilde karşılanıverirsiniz. Siz de tebessüm edersiniz. Sonra da hayran hayran çevrenize bakınırsınız.

Her biri nasıl da farklı bir dünyadır. Renk renk, düzgün ve tertemiz görünüşlüdür. Sanki hepsi aynı parfümü kullanıyormuşcasına ortak bir koku alır burnunuz ve mest olursunuz. Üstadlar, kendilerine ayrılmış yerlerde sizinle tokalaşmak için can atmaktadırlar. Kolay mıdır el emeği göz nuru, beyin ve hayal gücüyle yazdıkları ürünleri okuyucuya sunmak. Bunun için az mı sabahlamış, uzun yıllar araştırma yapmış, mücadele etmiş sonra da aklındakileri yüreklerine sonra da kalemlerinin ucuna taşımışlardır. Fakat siz, onlar gibi tepkilerinizi içinize gömemezsiniz. Heyecanınız apaçık ortadadır.

Yerli ve yabancı bütün düşünce emekçilerinin farklı türlerdeki eserlerinin önünden sevgi ve saygıyla ama ağır adımlarla geçersiniz: Felsefe, Sosyoloji, Kişisel Gelişimci, Astroloji gibi. İlgi alanınız benim gibi edebiyat üzerine ise eğer ayaklarınız sizi mutlaka oraya götürür ve durursunuz. Kimi, edebiyatın doğuş zamanlarından kalmadır. Kiminin kendisi artık yoktur sadece mirasları olan yayınları vardır kimi de çiçeği burnunda yazarlara ait eserlerdir.

Elinizi hangisine uzatacağınızı şaşırırsınız. Bu kadar çok sayıda kitap varken seçeceğiniz kitap sayısının üç olması zorlar sizi. Elinize alıp göğsünüze bastırdığınız kitaplar şanslı, bıraktıklarınız ise en az sizin kadar üzgündür. Bıraktıklarınıza “Yirmi gün bana müsaade et. Söz veriyorum gelip seni alacağım” dersiniz ve o sözü tutabilmek için de aldığınız her bir kitabı sular seller gibi okunursunuz. Bestsellerden olmuş olmamış sizin için fark etmez. Bilirsiniz ki bazı kitaplar sessiz ve derinden gider. Çünkü ya siz onu ya da o sizi geç keşfetmiştir.

Kurumsal anketlerde, eş dost muhabbetlerinde “Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz?” sorusunun cevapları arasında mutlaka bir “kitap okurum” etkinliği vardır. Peki neden? Okumak; boş zaman işi bir faaliyet midir? Bir meslek sahibi olabilmek için okunan ders kitapları amaç, meslek edindikten sonra çalışmaktan fırsat bulduğunuz zamanlarda kapağını araladığınız kitaplar ise zevk için mi oluyor sizce? Ya kişinin mesleği hanesinin karşısında “Yazar” unvanı varsa? Onlar açısından bu olaya bakınca daha ilginç bir sonuç çıkmıyor mu ortaya? Yazarları; halkının boş zamanlarını doldurabilmek için zamanının büyük bir bölümünü yazmakla geçiren hem beyni, hem yüreği, hem ruhu, hem gözleri, hem elleri hem de hayal dünyası dopdolu sanatçı topluluğu demek sanırım anlatmak için az bile gelecek.

Maalesef gazete okumak da boş zaman aktivitesi olarak görülür. Yine burada ister istemez gazetecilik mesleğiyle hayatını idame ettiren insanlar geldi aklıma. Başkaları okusun, bilgilensin diye zamanını yazarak geçiren beyni, ruhu ve kalemi dolu insanlar.

Anne ve babaların, öğretmenlerin; kitap okuma alışkanlığı konusunda çocukları teşvikleri gelecek yıllar için güzel bir okuma alışkanlığı zemini oluşturuyor. Eskiden sadece yaz tatillerinde okunması önerilen kitaplar şimdilerde eğitim öğretim yılıyla paralel yürüyor. Sırf Türkçe, Edebiyat öğretmenleri değil Matematik öğretmenleri de öğrencilerine roman ve gazete okumayı öneriyor. Çünkü; okuduğunu doğru anlayabilen ve net yorumlayabilen bir kişi, önüne çıkan matematik, fizik ve kimya sorusunu da başarıyla cevaplandırabiliyor.

“Okuma ve yazma“ birbirinden ayrılmaz bir bütün ve eğer biz de bu bütünün parçası olabiliyorsak ne mutlu bize.

Kitap, gerektiğinde bir öğretmen, gerektiğinde bir dost hatta sevgilidir insana. Siz onu terk etmedikçe o sizi asla yalnız bırakmaz. Aynı zamanda en iyi sırdaşınızdır.

Yastığınızı, masanızı, ruhunuzu paylaştığınız kitaplarınız hep yanınızda olsun. Herkese bol okumalar dilerim.

Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..