Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '12

 
Kategori
Yılbaşı
 

Kıtlama çay

Kıtlama çay
 

Şeker


Yeni yıla girip bir haftayı geride bıraktık bile. Herkese mutlu yıllar dileklerimle Yeni yıldaki ilk yazımı yazıyorum. 1993 ten 1994 yılına girerken Türkiye'de değil, Azerbaycandaydım. Ermenistan işgalinden, Karabağ'dan, Laçin'den daha bir çok şehirlerden kaçıp Azerbaycanın çeşitli şehirlerine gelerek yaşamlarını sürdürmeye çalışan insanlara yardım etmek üzere Türkiye Kızılay Derneği ekibi olarak oradaydık. Berde ve Ağcabedi şehirlerinde Kızılay'ın çadırkentlerine yerleştirilen Azeri vatandaşlara Top sesleri ile yatıp kalkarak hizmet veriyorduk. Cephe çok yakınımızdaydı ve çoğu gecelerimiz korkudan uykusuz geçiyordu

Koşullar zordu, şu anda Van da ki kadar olmasa da hava çok soğuktu. Gündüzleri Güneşli fakat serin, gece ise ayaz ve soğuktu. Çadırlarda katalitik soba yanıyor bir süre sonra havasız kalıyoruz ve havalandırmak için kapıyı açtığımızda da üşüyorduk. Bazen söndürmeden yattığımızda da zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorduk. Yeni bir yıla giriyorduk ve benim aklım Türkiye de bıraktığım henüz 4 yaşında kreşe giden oğlumdaydı. Telefon etmek için 80 km. yol gidip saatlerce bekledikten sonra konuşamamanın verdiği hüzünle poliklinik çadırına gelen hastaların tedavilerini sürdürüyorduk. Bunun üstüne birde her ne kadar dil benzerliği olsa da anlaşmakta zorlanıyor epeyce uğraşıyor, yoruluyorduk. Yine de Yeni Yıla girmenin heyecanı vardı. Diğer çadırkentteki arkadaşlarımızın bir kısmının gelmesiyle 30 kişilik koskoca bir Kızılay ailesi olmuştuk. Hep birlikte yemek yiyerek yeni yıla girecektik. Çadırkent sakinleride kendi çaplarında sağa sola koşuşturarak hazırlık yapıyordı. Hatta bir gün önce tedavisini yaptığımız biri bizi kendi çadırına davet etti. kırmadık ve kısa bir süreliğine çadırlarına uğrayıp yaptıkları kebaptan tatmıştık.

Poliklinik çadırına gelen son hastayı uğurladıktan sonra, sıcak bir bardak çay alıp biraz sonra batacak olan Güneşe karşı içmek üzere tabureye oturdum. Dalmıştım ki birden ''heyirli seneler kızım '' diyen bir sesle irkildim. Dönüp baktım beş yaşlı kişi gelmiş başkanımızla görüşmek istiyorlardı. başkanı çağırdım ve onlara da çay söyledim. Yakınımızda İran Kızılayının kurduğu çadırkentte yaşadıklarını ve bizden bir istekte bulunmak üzere geldiklerini söylediler. '' Evimizden, yurdumuzdan canımızı kurtarmak için öyle çıktık ki herşeyimiz bıraktık. Üç aydır orada yaşıyoruz sağolsunlar ihtiyaçlarımızı veriyorlar ancak bir eksiğimiz var. Sizin kıtlama şekeriniz ( Erzurum Şekeri) olur biz aylardır salma (tatlı) çay içiyoruz çünkü sadece toz şeker veriyorlar. Düşündük ki Kıtlama şekeri ancak Türk Kızılayında olur. Eğer şeker verirseniz yeni Yıla kıtlama çay içerek girmek istiyoruz.'' Benim bu istek karşısında gözlerim doldu. Birden kendi çocukluğumu anımsadım, benim çevremde o şekerle çay içilirdi... Kimse toz şekerle çay içmezdi. Yaşlı adam onu isterken gözlerini yerden kaldırmamış üstelikte gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Diğer kişiler konuşmuyordu belli ki en yaşlılarını sözcü seçmişlerdi. Ben hemen bende o şekerle büyüdüm ama burda yok deyiverdim. sonra da utandım ama başkanımız durumu kurtardı. Erzurum Şekeri yok ancak size bizim küp şekerlerden verebiliriz dedi. yaşlı adamlar bu kez başkanımızın ellerine sarıldılar. Hiç yoktan iyidir bu yıl bizim yılımız olacak diyerek teşekkür üstüne teşekkür ettiler.

Başkan görevli arkadaşımızı çağırdı. Misafirlerimize gıdalardan oluşan hediye paketi hazırlamasını ve özellikle kesme şeker koymasını tembihledi. Arkadaşımız paketleri hazırlamaya giderken bende taze demlenmiş çayla kesme şeker getirdim. İnce belli cam bardak ve kıtlama çay . İşte hayat bu diyerek çaylarını yudumlarken, biraz önce ağlayan gözleri şimdi parlıyordu. Tansiyonlarını ölçüp, ilaçlarını verdik. Paketleri gelince alıp teşekkür ederek kendi çadırkentlerine doğru yola çıktılar. Arkalarından hepimiz uzun uzun baktık. Ben onlar gelmeden önce düşümdüklerimi anımsayınca kendime kızdım. Biz orada geçiciydik ve Ülkemize, evimize dönecektik. Oysa onların o zaman başka gidecek yerleri yoktu ve şimdi de olmadı. Çünkü o zaman işgal edilen toprakları hala Ermenilerin ellerinde. Kendileri mi ? kimbilir Azerbaycanın hangi köşesinde. Azeriler işgalden kaçıp başka şehirlerden gelen vatandaşlarına KAÇGIN diyorlardı. Bu da onları çok üzüyordu. Bizi kendilerine onlardan daha yakın hissediyorlardı. Biz onlara yardım ediyor ve değer veriyorduk.

Akşam olmuştu ve orada o zor koşullarda yaşam savaşı veren insanlara yardım etmekten son derece mutlu olarak ama memleket hasretiyle yanıp tutuşarak, o gece için azda olsa aşçımızın farklı pişirdiği yemekleri yemek üzere kocaman hazırlanmış masaya oturduğumda: Yeni Yılda tüm Dünya da hiç savaş olmasın ve insanlar evinden, yurdundan kovulmasın dileklerinde bulundum. O anda ne oğlumu ne yakınlarımı düşündüm. O anda sadece çok güzel bir Memleketim olduğu ve ben bir süre sonra ona kavuşacağımı düşündüm. Saatler gece yarısını gösterince arkadaşlarla birbirimizin yeni yılını kutladıktan sonra yemekhane çadırından dışarı çıktım. Dışarda hava ayaz ve soğuk vardı. Ay kampımızı aydınlatmıştı. Pelerinime sarılıp biraz volta attım. O arada da o yaşlı kişilerin sıcak kıtlama çay içtiklerini ve onunla ne kadar mutlu olduklarını düşündüm.

Şeker tadında mutlu yıllar....

 
Toplam blog
: 9
: 1440
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

1961 de Artvin ili Ardanuç ilçesinin şirin bir köyünde sonbahar günü dünyaya gelmişim. 1981 de İstan..