Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '08

 
Kategori
Mizah
 

Kıyamet alametleri

Kıyamet alametleri
 

Atatürk ve Fethi Okyar


Bir örtü heyecanı almış başını gidiyordur. Gökten ateş yağsa, belki bu kadar panik yaratmayacaktır. Konuyla iligili yasa çalışmaları, karşıtlar üzerinde öyle bir tesir bırakmıştır ki neredeyse, "keşke ölseydim de bu günleri görmeseydim" havasına girmişlerdir.

Ülkede terör estirdiği, adam öldürdüğü, haraç kestiği, provokasyon yaptığı söylenen bir örgüt ortaya çıkarılmıştır ama bu kimseyi ilgilendirmemiştir. Memleketin dirliğini dinamitlediği iddia edilen çeteler hiç önemsenmemiştir. Hatta sinekten yağ çıkarma hevesinde olanlar bile, olaya kulak tıkamışlardır.

Varsa yoksa derdimiz türbandır. Ne olmuş yani; bir çete dağıtılırsa, diğeri kurulurdur. Bir kişi ölürse, beş kişi doğardır. Bunlar önemli midir? Vatan sağolsundur! Ama türban bir gelirse, bir daha gitmezdir. Onun alternatifi yoktur. Bu sebeple kaleyi iyi savunmak lazımdır.

Önce Prof Özbudun'u kanal kanal dolaştırmışlardır. İstediklerini tam olarak alamasalar da azıcık rahatlamışlardır. Ardından emekli savcılar Sabih Kanadoğlu'yla Vural Şavaş gelmiştir. Bunlar konuşma ve yorumlarıyla örtünün karşısında olanları mutlu etmişlerdir.

Artık sıra, üniversite rektörlerinin resmi geçidine gelmiştir. Kimi telefonla, kimi röportajla, kimi de konuk olarak televizyonlara ulaşıp, yüreklere su serpmişlerdir. Bir kısım öğretim üyeleri de cübbeleriyle meclise gitmiş, "türban bizi geri götürür" diyerek vekilleri uyarmışlardır. Çünkü türbanda, manuel 5 ilerinin yanında, geri vites te vardır. Laiklik gibi dört ileri otomatik değildir. Ayağını gazdan çekince frene basmazsan, geri kaçardır.

Dizi dizi kanalları dolduran hukukçular, siyasetçiler, avukatlar, sivil toplumcular, uzmanlar ve diğerleri eteklerindeki taşları dökmüşlerdir. Fakat iki parti, (AKP ve MHP) başörtüsü serbestisi konusunda kararlı gözüküyordur ve geri adım atmıyordur.

Yargıtay'dan, Danıştay'dan gelen sesler kesilmiştir. Anayasa Mahkemesi zaten hiç konuşmamıştır. Artık son çare olarak tank sesi beklenmektedir. Aksilik bu ya, tanklar da Kuzey Irak sınırındadır.

Üstüne üstlük Genel Kurmay, elini masaya vurup, aslanlar gibi kükrememiştir. İki partiye "tokat gibi" bir cevap vermemiştir. Bu durum, ümidini buraya bağlayanlara, tarifi imkansız bir hayal kırıklığı yaşatmıştır. Çünkü gösterilen bunca gayret, ortalığı kızıştırmak için sarfedilen onca malzeme boşa gitmiştir.

Artık kendimizi, "(İspanyol meyhanesinde bir kadın. Çığlık çığlığa şarkı söylüyor. Sesi bir tokat gibi çınlıyor kulaklarımızda. Yüzümüz al al oluyor. Gözlerimiz kanlı... Haydi vur kendini) şaraba, kedere ve aşka vur!" manın zamanı gelmiştir.

Aha şeriat geliyordur ve laiklik gidiyordur. Hem de arkasına bakmadan. Bu laiklik neden bu kadar hassas, neden bu kadar alıngandır? Kendine hiç mi güveni yoktur? Niçin hep diken üstünde oturmaktadır? Yoksa altında raptiye mi vardır? Onu sevenlerin, yanında hiç mi değeri yoktur? Ötekilerden geçtik te, laikleri niye umursamıyordur?

En ufak bir harekette ceketini alıp ayağa kalkıyordur. Bunca yıldır ne vefası görülmüş, ne sefası sürülmüştür. Ülkenin üstüne bir kabus gibi çökmüştür. Her yanımız hassasiyet dolmuştur. Laiklik yüzünden ne laik'imizin, ne da anti laik'imizin çekmediği kalmamıştır. Geldiği günden beri, "rahat nedir" unutulmuştur. Hayat hepimize zehir olmuştur.

Şairin, "Neler yapmadık biz, bu vatan için; kimimiz öldük, kimimiz nutuk çektik" (1) dediği gibi biz de, "neler yapmamışızdır biz bu laiklik için; kimimiz hapse atmışızdır, kimimiz de hapis yatmışızdır. Fakat bir türlü bu laikliğe yaranamamışızdır.

Kısacası ne kendi rahat etmiştir, ne bize huzur vermiştir. (2) Kırk yıldır süregelen korku ve kaygının, bunlara bağlı hak mahrumiyetiyle maddi-manevi, her çeşit baskının öznesi olmuştur. Verdiğinden daha fazlasını alıp götürmüştür.

Laiklik, "elden gitmek" için ayağa kalktığında onu, bir tek ordu yerine oturtabilmektedir. Fakat bu defa "iyi saatte olsunlara" açık destek vermemiştir. Galiba artık ordu da laikliğin nazından bıkmıştır. Gene de gözler ve kulaklar TSK'ya dönüktür. Hatta bizim laikler, batılıları da buna alıştırmışlardır.

Ülkemizde ne zaman örtü, takke ve cübbe lafı geçse, batılılar da kulaklarını bizimkiler gibi Genel Kurmay'a çevirmektedirler. Çünkü bizdeki akıl hocaları onlara öyle öğretmiştir.

Türban, bir kanalın ana haberini tam 40 dakika işgal etmiştir. Başka bir kanal uzun süre, bir türban tüccarı ile asistanını çağırarak manken üzerinde, başörtüsü bağlama tarifi yaptırmıştır. Ne alakaysa? Ali Sirmen'le Kürşat Bumin de bu baş bağlama işine kafayı takarak epey bir zaman harcamışlardır.

Baş bağlamayı alaya alanlar bir kaç gün önceye kadar süren, "biz başörtüsüne değil, türbana karşıyız, " diyenleri, örtünün bağlama şeklini "siyasi simge" olarak niteleyenleri, GATA'nın, orduevlerinin örtü standartlarını, anamın/bacımın başörtüsü kavgalarını unutmuşlardır. Yani iki partinin oluşturduğu örtü komisyonunu, bu saçma sapanlığa mecbur kılan saikler nedense hafızalarından silinip gitmiştir.

Tuncay beyin kanalı da her zaman olduğu gibi daimi hukukçusu Prof. Süheyl Batum'la diğer konuklarına, Anayasa'nın değişmez ikinci maddesi olduğu sürece türban serbest olmaz dedirtmiştir. Kanadoğlu, ümitsiz olmamamız gerektiğini söylemiştir. Sanırım, gerekirse ülkeyi tek başına kurtaracaktır.

Önceki gün üniversiteler arası kurul da bu konudaki mücadelelerinin süreceğini bildirmiştir. Yani Sabih bey yalnız değildir. Bazı kadın öğretim üyeleri, başörtülülerin girdiği sınıflarda ders vermeme haklarını kullanacaklarını söylemişlerdir. Muhterem bir öğretici de örtülülere, istemeyerek te olsa düşük not verebileceğini anlatmıştır! Hadi bakalım şimdi siz, bu ilim ehli okumuşlarla 7 yaş altı çocuklar arasında bir fark bulun da ben, "aklıma mukayyet olmalıyım" demiyeyim ve "yoksa rüyada mıyım" diye, elimi ısırmayayım!

.....................................

Son olarak iki notum var:

1- Türbanla ilgili yazılarında AKP için, "bunlar türbanı çözmez, çünkü rant kapısı olarak kullanıyor" diyenler acaba, hala aynı düşüncede midirler? Yalın gerçeği iyice gördükleri halde gene de kanaatleri değişmediyse, onlara bir psikoloğa gitmelerini öneriyorum. Çünkü kesin bir ruhsal desteğe ihtiyaçları var.

2- Artık bu türban laflarını dinleyerek çıldırmamak için kendime, daha güçlü bir ev sinema sistemi almayı düşünüyorum. İşiten tek kulağımı yüksek volümlü film sesiyle doldurup, ulema sınıfının saçmalıklarını duymayayım diyorum.

Hem beni masrafa soktukları, hem de seviyelerine yakışmayan basitliklerle, kariyerlerini ayaklar altına aldıkları için bazı hukukçu ve akademisyenlere hakkımı helal etmiyorum.

(1)- Orhan Veli
(2)- Malumatçı Baba Tahir "Ne kendi etti rahat, Ne âleme verdi huzur,
Yıkıldı gitti cihândan, Dayansın ehl-i kubûr!"
Resim: www.meb.gov.tr/.../foto/002/Resimler/2a10b.jpg

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..