Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Kıyı Kıyı Samanyolu / 4

Kıyı Kıyı Samanyolu / 4
 

Samsun Limanı


Bu sırada çevreden koşanlar onu arabasından çıkarıp yol kenarındaki bir kafeye soktular. Cebindeki dilaltı tansiyon ilacını ağzına atıp bir kanapeye sırt üstü yattı. Titremesi hâlâ geçmemişti.

Neden sonra biraz kendine geldiğinde meraklı sorulara cevap vermeye başladı. Herkes böyle bir arabayla bunca yolu nasıl göze aldığına şaşıyordu. “ Hastaneye götürelim “ teklifini kabul etmeyip, arabayı nerede tamir ettirebileceğini sordu. Kafedekilerden biri oto tamircisiydi.

            - Sen yat, bir iyice kendine gel amca, dedi.
            - Ben arabanı tamir edip getiririm.

            Sabit Amca “ Araba gidiyor “ diye şöyle bir doğrulunca kafenin sahibi:
            - Merek etme amca. Arkadaş süper tamircidir. Arabanı onarır getirir.

            Elini ihtiyarın omzuna koyup:
            - Korkma. Bu arabayı üste para versen kimse götürmez.

            Söze karışan başka biri de:
            - Aynı benim emektar cep telefonu gibi, diye girdi araya.
            - Kaybolsun diye sağa sola bırakıyorum, bulan hemen beni arıyor.

            - Sen belki kontur koyarlar diye bırakıyorsun, diye takıldı başka biri de. Hep birlikte gülüştüler.

            Kafe sahibinin dediği gibi kamyoneti çektirip dükkanına götüren tamirci kısa sürede freni onarıp getirmişti. Bu arada Sabit Amca’nın tansiyonu düşmüş, iyice kendine gelmişti. Yakındaki bir lokantada da karnını doyurunca kendini yola çıkmaya hazır hissetti. Ancak kafede çoktan karar verilmişti. Tamircinin kalfası Samsun’a parça almaya gidecekti. Yolculuğu bedavaya getirmek için direksiyonu ona verdiler. Sabit Amca’yı da yanında oturtarak bir güzel yola koydular.

            İkindi üzeri Samsun’a vardıklarında limanın karşısında kalfa arabayı Sabit Amca’ya teslim etti. “ Benim görevim buraya kadar “ der gibi direksiyonu bırakıp aşağı inerken Sabit Amca atılıp cebine para soktu. Sarılıp kucaklaşarak ayrıldılar.

            Bu sırada yeğeni de gelmiş Sabit Amca’yı limandan almıştı. Yeğen önce amca arkada,  limandan yukarı mahalleye çıkan yola girdiler.

            Akşam bütün limanı ve Samsun sahilini yukarıdan gören balkonda çay içiyorlardı. Ta İstanbul’dan beri başına gelenleri hikaye edince yeğeni bir hayli üzülmüş:

            - Amca, keşke beni çağırsaydın. En azından Samsun’a kadar ben kullanırdım.

            Sabit Amca:
            - Şumaher olsa ne fark eder ki ?
            dedi gülerek
            - Bütün kabahat bizim külüstürde.

            - Cuma akşamına kadar burada kal. İş çıkışı beraber gideriz Rize’ye..
            - O kadar kalamam evlât..Sabahleyin bir iyice dinlenmiş olarak yola çıktım mı evelallah, ikindi üzeri köyde olurum.

            İhtiyar yalnız gitmeye kararlı görünüyordu. Gözleri birbir yanan şehir ışıklarında dalıp gittiler.

            Sabahleyin evin önünden iki araba yola çıktılar. Yeğen otomobili ile önde gidiyor, amca külüstürüyle arkadan takip ediyordu. Şehir çıkışında yeğen işine geri dönerken Sabit Amca Trabzon yönünde uzayıp giden otoyola vurdu külüstürünü. Kaymak gibi yolu bulunca da ilk defa yüzün üzerine çıktı. Kilometreler birbir geride kalmaya başladı.

karadeniz otoyolu ile ilgili görsel sonucu

            Yolda iki yerde mola verdi. Öğle üzeri sıcaktan bunalınca Tirebolu’da denize girmiş, ikincisinde de Akçaabat’ta köfte yemişti. Araba da başka falso vermeyince keyifli bir yolculuktan sonra ikindi üzeri Rize’ye vardı.

            Aslında altı yıl üzerine geldiği şehri şöyle ağız tadıyla bir dolaşmak istiyordu ama bir an önce köye varıp kardeşini görmeyi daha çok arzuluyordu. Bu yüzden şehirde hiç oyalanmadan köy yoluna saptı.

            Köye geldiğinde güneş batmaya hazırlanıyordu. Gölgeler uzamış, ortalığa tatlı bir akşam serinliği çökmüştü. Yol kenarlarında bulunanlar 34 plakalı külüstüre meraklı gözlerle bakıyorlardı. Bu manzara alışılmış bir şey değildi. İstanbul’dan gelen arabalar hep yeni olurdu çünkü.

            Köy merkezine geldiğinde bu meraklılar çoğalınca Sabit Amca arabayı durdurup aşağı indi. Çoğunluğunu akrabalarının oluşturduğu köylülerle kucaklaşamaya başladı. Hoş beşten sonra bir yorgunluk kahvesi için köy odasına davet ettiler.

            - Bu kadar yolu Lokman için geldim, dedi.
            - Hele ona bir uğrayayım da..Kahve içmek için çok vaktimiz olacak nasılsa.

            Tekrar direksiyona oturarak köyün dışındaki Lokman’ın evine doğru sürdü. Evin önüne geldiğinde araçtan inerek bahçe kapısına durdu ve:
            - Lokman..Lokman!..
            diye bağırdı. Bir süre içeriden hiçbir ses gelmedi. Neden sonra evin kapısı açıldı ve önündeki walker demirini sürükleye sürükleye Lokman dışarı çıktı. Bahçe kapısında ağabeyini görünce birden ne yapacağına karar veremiyormuş gibi durdu. Yüzü kederlendi, dudakları titredi ve ağzından kekeler gibi:
            - Ağabey..Sen..Sen misin?
            sözleri döküldü. Artık Sabit Amca duramazdı. Hızlı adımlarla yürüyüp Lokman’ın yanına geldi ve altı yılın bütün acısını çıkarırcasına kardeşine sarıldı.rize güneysu yeşilyurt köyü ile ilgili görsel sonucu

            - Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi değil mi Lokman?
            Diye sordu Sabit Amca. Bahçedeki çardağın altında oturmuş yıldızlı göğe bakıyorlardı. Ancak yıldızlar o çağlarda olduğu gibi parlak değillerdi. Köylere elektrik geldiğinden beri gökyüzü o eski ışıltısını kaybetmişti.

            - Saatlerce gökyüzüne bakar usanmazdık. Samanyolu’nu, kutup yıldızını hep önce sen bulurdun. Misketleri de kapardın tabii..

            Derin bir iç geçirerek karşı beri bütün köylerde, gökteki yıldızlara inat yanıp sönen ışıklara baktı:
            - Ne var ki köprülerin altından çok sular aktı. Artık yer yüzü gökyüzüyle yarışır oldu.

            Sonra elini kardeşinin omzuna atarak:
            - Yarın erkenden hazır ol. Beraber Hopa’ya gideceğiz. Hani o zaman söz vermiştim sana ya, kısmet bugüneymiş ,
diye konuştu bakışlarını gökyüzünden ayırmadan..
- Dönüşümüzde de ıssız bir kıyıda mola verip gökyüzüne bakarız. Gene Samanyolu’nu, Kutup Yıldızı’nı bulmaya çalışırız. Ne diyorsun? Gelecek misin benimle?

Lokman hiç duraksamadan:
- Gelirim..Gelirim tabii..dedi.

Kederli yüzü aydınlanmıştı. Yüzü gülüyordu. Yaşadığı onca acı dolu günleri unutmuş, o mutlu çocukluk günlerine dönüvermişti.

* * *

Yazarın Notu: Öykümüz burada bitti. Klasik laftır:  "Kızım ya da oğlumdur diye demiyorum ama" misali, kendi yazdığım öyküdür demiyorum ama son yıllarda bu sayfalarda yayınlanan en iyi öykü..

Senaryo sıkıntısı çekip, abuk subuk konularda Karadeniz  filmi yapan yapımcılara sesleniyorum: İşte size harika bir konu..Biraz daha zenginleştirip filme alırsanız Karedenizliye de, Türk sinema severlere de bir görsel ziyafet sunarsınız. Benden söylemesi..
 

        

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..