Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kıyıdaki balıkçı

Kıyıdaki balıkçı
 

Minik bir sahil kasabasında tatil yapan bir adam, kumsalda yürüyüşe çıkmış. Kıyıda mutlu bir yüzle balık avlayan bir adam görmüş ve ona doğru yürümüş. Adamın kovasında birkaç tane balık varmış. Gülümseyerek sormuş adama; Ne yapacaksın bu balıkları? Yemek için mi avlıyorsun, yoksa satmak için mi? demiş. Adam da ona gülümsemiş ve demiş ki; Biz bu kasabada yaşıyoruz. Sık sık bu kıyıya gelip balık avlarım. Eve gitme zamanım yaklaşınca eşim masayı hazırlar, salatayı yapar ve çocuklarımla birlikte benim dönüşümü beklerler. Sonra da balıkları kızartır, neşe içinde yeriz.

Sonrasında aralarında şu konuşmalar geçmiş;
-Peki, daha çok balık tutsan, yiyeceğiniz balıkları ayırdıktan sonra fazlaları satsan nasıl olur?
-Neden fazla balık tutup da satayım ki? Karnımızı rahatça doyurabiliyoruz.
-Fazlalarını sattığında kazandığın parayla kendine küçük bir tekne alırsın, böylelikle denize açılıp daha çok balık tutma şansın olur.
-İyi de o kadar çok balığı ne yapacağım?
-Çok balık tuttuğun zaman balık pazarında bir tezgâh edinip satma şansın olur. Hem o zaman daha da büyük bir tekne alırsın, kasabanın en çok satan balıkçısı sen olursun.
-Daha büyük tekne, daha çok balık, en çok satan balıkçı...Bunların bana ne faydası olacak ki?
-Minik bir balıkçı filosu kurabilirsin böylece. Kasabayı bırak, şehirde de tanınmış olursun o zaman.
-Filom olduğu zaman ne olacak peki?
-Daha da geliştirdiğini düşün işlerini; şöyle uluslararası bir balıkçı filosunun sahibi olduğunu. Holding bile kurabilirsin o zaman.
-Holdingim olduğunda neler yapabilirim?
-Canının istediği yere gidebilir, istediğin her şeyi satın alabilirsin. Villada yaşarsın, lüks arabaların olur, hizmetçilerin, korumaların vs.
-Ya o hayattan sıkılırsam ne yapacağım?
-Minik bir sahil kasabasına gidersin ailenle; sizi tanımayanların olduğu bir kasabaya. Sık sık kıyıya gidersin balık avlamak için. Eşin ve çocukların masayı hazırlayıp senin eve dönüşünü beklerler. Sonra da balıkları kızartır, neşe içinde yersiniz.

Bu öyküyü yıllar önce oğlum anlatmıştı. Rahmetli Vehbi Koç uzun yıllar boyunca yaz tatilini Erdek'te geçirmişti. Hattâ yanılmıyorsam hep aynı mütevazı otelde kalıyordu. Bu öykü ne zaman aklıma gelse, Rahmetli Vehbi Koç da aynı anda gelir aklıma. Dünyanın en lüks otellerinde kalacak serveti varken, tercihini şirin bir ilçedeki mütevazı bir otelden yana kullanması, kendisinin de aynı oranda mütevazı biri olduğunu gösteriyordu tabii.

Gene yıllar önce; iki oğlum da üniversitede okuyorken bir arkadaşlarıyla evde kalıyorlardı. Ev arkadaşlarının babası çok zengin biriydi, bizim çok yakın arkadaşımızdı açıkçası. Villadan yata, fabrikadan yazlığa kadar sayısız gayrimenkûlü vardı. Bir akşam o şirin öğrenci evinde biz anne-babalar da vardık. Çok güzel bir akşam yemeği hazırladık ve neşe içinde yedik. O yemek esnasında o zengin arkadaşımız iki oğluma dönerek şunu söylemişti; Mal, mülk, para...hepsi hikâye! Bakın hepimiz aynı yemeği yiyoruz ve doyuyoruz. Hattâ siz genç olduğunuz için benden de fazla yiyebiliyorsunuz. Bütün mesele bu yemeği ne kadar zevkle yiyebildiğimizdir.

Bu arkadaşımız 65 yaşını bile göremeden öldü geçen yıl. O akşam, o öğrenci evindeki masanın başında söylediği o cümle, genç yaşta ölümünün ardından hep içimi sızlatmıştır.

Kıyıda balık tutan adamın akşam yemeğindeki neşesiyle, holding sahibinin akşam yemeğindeki neşesi arasında ne fark vardır sizce ve siz hangisini tercih ederdiniz?

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..