Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '09

 
Kategori
Anılar
 

Kıymet Abla

Kıymet Abla
 

sevgiye ölçü yoktur...


Yüreğim gümbür gümbür atıyordu. Her zaman olduğu gibi, heyecandan sesim kısılmış, ellerim ter içinde kalmıştı. İçimde, çok büyük gurur ve onurun yanında; iyi bir okula layık görülmenin biraz da korku ve tedirginliği vardı.

Sırf, bu heyecan ve tedirginlikten, 1990 yılının Ekim ayında, yeni görev yerim Anadolu Kız Öğretmen Lisesi’ne on sekiz aylık öğretmen olmama rağmen, eski okulumda Müdür Yardımcısı olan benden iki üç yaş büyük bir öğretmen arkadaşımla gidiyordum. Duygularım gibi düşüncelerim de karışıktı. Daha, öğretmenlikte çok genç ve tecrübesiz olduğum halde, ben istemeden bu okula tayinimi kim çıkarmıştı? Şehrin bir ucundan diğer ucuna, işte bu karmaşık düşüncelerle ilerliyordum.

O günü ve o ânı hiç unutmuyorum. Üzerimde siyah bir etek, onun üstünde krem rengi bir kazak, omuzumda sadece bayan çantası, makyajsız, ürkek bir kız çocuğu gibi arkadaşımın arkasında girdim, yeni yuvama. Arkadaşım, girişte nöbet tutan öğrencilerden birine, Müdür Bey’in okulda olup olmadığını sordu. Cevabı duymadım bile. Yalnız, nasıl olduysa, öğrencilerden uzaklaşırken, nöbetçilerden birinin diğerine:

"Bu kıza kimse sahip çıkmasın. O benim kardeşim olacak. Kendime nihayet kardeş buldum" dediğini duydum. Kızla kısa bir süre göz göze geldiğimizi hatırlıyorum. Fakat, o anda, söylediği sözlere bir anlam yükleyecek halde değildim.

O gün göreve başladım. Ama derslere hemen girmedim. Hafta başında, artık derslere giriyordum. İlk heyecanı atlatmıştım. İlk derse girmenin hatırına olacak, bu sefer bir bayan öğretmen gibiydim. Ya da bir kendine güvendi bu. İlk iki derse girip çıktım. Üçüncü dersim 11 Edebiyat sınıfınaydı. İçeri adım attığım gibi, sınıfta bir uğultu dolaştı. En otoriter sesimle “Günaydın” dedim. En arka sırada, iki üç gün önce bana, ”bu, benim kardeşim olacak” diyen kız vardı. Şaşırmış gözlerle bakıyordu bana. Belki dakikalarca dondu, kaldı. Yoklamayı isim isim okuyarak ve öğrencileri ayağa kaldırarak aldım. Evet! O merak ettiğim öğrencinin adı, Kıymet’ti. Kıymetle ve diğerleri ile ilk dersimiz tanışmayla geçti.

Günler geçiyordu. Hâlâ kulağımda, Kıymet’in o sözleri vardı. Sonunda dayanamadım. Öğretmen arkadaşlarımdan birine olayı tamamıyla anlatmadan sordum:

"Bu kız, benim kardeşim olacak, ne demek?"

Önce, bu soru da nereden çıktı dercesine durakladı arkadaşım. Sonra, içtenlikle cevap verdi. Yüzüm aydınlandı, yüreğim bir kat daha sımsıcak oldu, cevabı alınca. Yatılı okullarda, büyük sınıfların öğrencileri küçük sınıflardan kendilerine kardeş bulurlar ve kardeşlerine her konuda gözkulak olurlarmış. Yatılı okulların o sımsıcak havası hakkında birçok şey bildiğimi sanıyordum. Yeni duyduğum bu dostluk, kardeşlik, sevgi köprüsü beni derinden etkiledi. Demek ki, Kıymet beni kardeşliğe lâyık gördüğünde sevgi köprümüz kurulmuştu bile."Buna layık olmak ne güzel", diye düşündüm.

Bir gün… Yine, 11 Edebiyat sınıfındayım. Arka sıralardan bir parmak kalktı. Başımı çevirip baktım; söz isteyen Kıymet’ti. O nöbet gününden sonra, ilk kez konuşuyordu. Ona söz verdim. Bu sefer, heyecan, korku ve tedirginlik sırası öğrencimdeydi:

"Şeyy…" dedi. "Hani hocam, ilk gün var ya…"

Anladım: O ilk günkü sözlerini öğretmenine bir hakaret, bir haddini bilmezlik olarak algılamış olacak ki özür dilemeye hazırlanıyordu.

Sözünü tamamlamasına izin vermeden:

"Bir şey söylemen gerekmez, ”Kıymet Abla”, dedim. Önce utandı, sonra gözlerime baktı. Bir anlık hareketle boynuma sarıldı. İşte o an, ben ve öğrencim ağlıyorduk. Ne kadar süre öyle kaldık, bilmiyorum. Kendime geldiğimde baktım ki, bu sevgi seline bütün sınıf katılmıştı. Sanırım, öğretmenlik hayatımda, ders boyunca ağladığım tek ders, o derstir.

O günden sonra “Kıymet Abla” hep öyle anıldı. Onunla abla kardeş olmuştuk. Kimin abla, kimin kardeş olduğunun ne önemi vardı? Önemli olan, sevgiydi. Bu sevgi yumağı zamanla, ben ve Kıymet’in sınırlarını aştı; bütün sınıfı ve bütün okulu sardı.Ve bu sevgi sayesinde, bilgilerimize yepyeni bilgiler kattık. Gece gündüz, birlikte çok şeyleri paylaştık. Geceler düzenledik, geziler yaptık.

Bu, benim için unutulmaz bir anıdır. Bu olay, benim “gerçekten” öğretmen olmama ve öğrencilerimin birçoğunun öğretmenliği seçmesine vesiledir. Bana öyle geliyor ki, o ağladığım derste; göz pınarlarımdan dökülen her damla, beni sevgiye, bilgiye ve hepsinden önemlisi gerçek manada ÖĞRETMENLİĞE götürdü. Sanki gözyaşlarım, aklımı ve yüreğimi hayatımın sonuna kadar hiç sönmeyecek bir ışıkla, hiç bitmeyecek bir enerji ile doldurmuştu.

Kıymet Abla!

Sen bir sembolsün. Benim öğretmenlik anlayışımın sembolü. Benim yetiştirmek istediğim öğrencilerin sembolü. Sen bana, öğretmenin de öğrencinin de İNSAN olduğunu öğrettin. Ve yine, öğrendim ki; bir öğretmen, öğrencileriyle anlam kazanıyor. Sen bana, en büyük okulun hayat, en önemli dersin sevgi olduğunu öğrettin. Daha da kıymetlisi; bana, öğretmenlikte bir ölçü gösterdin. Biliyorum; “ölçü nedir” diyorlar. Gel, onlara cevap verelim:

Bize göre, öğretmen iki şeyi öğretir: Sevgi ve bilgi. Öğrencinin bilgi düzeyi ölçülebilir. Ama öğretmen, öğrencilerine olan sevgisine ölçü koyamaz. Öğrencisinin insan olması, onu sevmesi için yeterlidir. (Yegah Elif Mirzade)

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..