Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kıymetlim

Kıymetlim
 

Kıymetlim.

İşte bir cuma günü  yazıyorum seninle ilgili. Burada içimi dökmek istiyorum aslında. Çünkü tavırların beni çok yordu ve  üzüntüm, sevgimin sabrımın  sınırını geçmek üzere. Sen de son aylarda farkındasındır sanırım. Bana kırıcı bir  tavır sergilediğinde, rencide dici söz söylediğinde, kalbi kırıldığı ve hatasız olduğu halde, sonrasında birşey yokmuşçasına, "acaba  bu maildekileri gerçekten hissederek ve  ciddi olarak mı yazmış?"  diye seni arayan, sms atan o kadın yok artık karşında.

2011 yılı içinde ben eski ben olmadığımı hissettirdim sana. Bazen aklım almıyor geçmişi düşününce. Ne geçitlerden geçip geldik buralara. Ne sıkıntıları atlattık. Belki seni baştan çözmeli pes etmeliydim ama yapmadım yapamadım. Adına sevgi denen şu duygu yok mu... Gözlerin, bakışların, iltifatların ve sesin yok mu.... Bazen elimi kolumu bağlar işte. Hatırlasana. Bir kaç yıl önceydi. Güzel bir tanışma, anlaşma, karşılıklı duygular paylaşımlar. Sonra  evlilik teklif etmen birkaç kez hem de ancak devamında, aniden o berbat mesajın. "Dün evlendim kendine iyi bak üzülme."İşyerinde koltuğuma yığılıvermiştim. Gözyaşlarıma engel olamayınca çıkmış, çok sevdiğim arkadaşımın evine gitmiş saatlerce ağlamıştım. Arkadaşım da bizim evleneceğimizi düşündüğü için o da ağlamıştı. (Bu konuda çok beğendiği bir şiir ve  blog yazmıştım hatta."Teşekkür ederim" ve " o zaman "Ardından büyük bir keder denizi içinde geçen haftalar aylar. Birbirimiz için ölü gibi olduğumuz. Habersiz. sessiz. Evli bir adamı unutamamış olmanın verdiği keder ve o büyük hasret içinde kendime saygımı artıran aylar. Çünkü, sen evliyken beni aradın bir keresinde sesini duymanın mutluluğu ve senin başkasına ait olmanın burukluğunu yaşadığım o gün... Çok çok  ağır hasta olduğum o kış gününde, bize gelmek istedin hemen. O anda  ne sormuştum sana?"Medeni durumun ne?""Medeni durumum batsın. Ayrı yaşıyoruz çoktandır. Taşı sıksam suyunu çıkaracak adamdım ne hale geldim "Oysa bu tercihi yapan sendin. Dedim ki sana yüksek ateşle cayır cayır yanarken, "bana bir taşı gösterip bu taş benim karım deseydin de benim için hiç  farketmezdi. Resmen evliysen evlisindir. Gerisi önemsiz. Gelmen uygun olmaz.""Ok gelmem istemiyorsan "dedin. Derken, aylar geçince, gönderdiğin mailler. Dava açtığına, anlaşmalı boşanacağına dair. İçimde aralanan umut kapıları, ancak sana asla " boşan dön" vs. demeyişim.

Hayatının vebalini üstlenmekten korkmam. Çünkü, hiç kimse kimseye "bana dön her zaman mutlu olacaksın" diyerek başkasının kararlarını etkilememeli benim düşünceme göre. Sonra o güzelim öğle vakti. Hani geçen Mayıs ayında, beni bir pastaneye davet etmen ve cebinden iki kağıt çıkarıp bana uzatman. Boşanma kararı  ve temyize gidilmeyeceğine ilişkin evrak. O kadının ismini de  ilk o kağıtta görmem. O gün ve sonrasında eksilmeyen sevgimiz, yeniden evlilik konusunu ima etmen ancak açıkça "benimle evlenir misin" dememen. Evet bizim  dalgalı değişken olaylarla dolu hikayemiz bu. Şimdi ise, maddi olarak çok büyük sıkıntıların olduğunu söylüyorsun. Haklısın. Ben de biliyorum. Boşanma süreci ve eski evliliğin çocuklarınla ilgili yapman gereken ödemeler var. Ancak, bana bir ciddi takvim, plan sunmak zorundasın. Çünkü, benim için "elalem ne der" in, çevremin çocuklarımın fikirlerimin çok önemli olduğunu biliyorsun. Ayrıca senin davranışlarınla ilgili de rahatsızlıklar oluşmaya başladı bende. Yanar döner gibi bir gün başka bir gün başka konuşuyorsun. Kendin de anlık değişken huyunu kabul ediyorsun.

İki gözüm. Biz  yüzyüze ve telefonda hiç kavga etmeyen tartışmayan iki insanız. Sadece msn de kelimelerin yanlış anlaşılmasından kaynaklanan alınganlıklarımız olmuştur. Geçenlerde bir gün küçük bir maddi konuda alınganlık yapıp, "bundan sonra arkadaş da olamayız sevgili de olamayız  belki insani bir bağımız olabilir "diye kestirip attığında sana  tek kelime yazmayan, aramayan bendim. Ancak hiçbirşey olmamış gibi, o bitirmeleri sen yapmamışsın gibi, bayram sabahı çok erken saatte arayıp bayramımı kutlayan ve Ankara'da olduğumu öğrenince büyük bir sevinçle görüşmek isteyen de sen. Oğlumla beraber Ankara'da görüşmüş, harika neşeli bir gün geçirmiştik. Aradan bir-iki ay geçince bu defa da ben senin  ikimizin geleceğiyle ilgili bir plan yapmamana kızıp sana telefon konuşması sırasında "evlenmeyeceksek bitsin bir daha görüşmeyelim benim bir çevrem var başka türlü davranmak bana yakışmaz" demiştim. Sen de o anda taleplerimi yerine getirecek durumun olmadığını söylemiş evlenemeyeceğini bildirmiştin. Sonra sana daha önceden yazdığım veda mailini gönderip evlilik istemiyorsan bir daha asla görüşmeyelim diye yazmıştım. Bir daha da seni hiç arayıp sormadım. Sen bu defa da daha 15 gün geçmeden beni aradın. Üstelik memleketinde de onca mesafeye rağmen fazla kalmamış bayram ertesi iznini kesip dönmüşsün ve önce otobüsteyken sonra gelince kaç kez sms attın ve beni aradın. Ben sana "son mailimi okudun mu" dedim "evet" dedin. Evet ise? Yemeğe davet ettin beni ancak hiç benim düşündüğüm konulara girmedin sadece, abine  "ciddi olarak görüştüğüm birisi var"  dediğini, benden ona ayrıntılı olarak bahsettiğini söyledin...

Bu konuşmamızın üzerinden geçen günler içinde bir değişme yok. Olmadığı gibi  hareketlerin çok değişken ve tepkilerin ölçüsüz. Başkası olmadığını biliyorum tabii ancak kişiliğindeki bu hassasiyetler, sıradışı  tepkiler de yoruyor beni. Bu bloğu yazmama sebep olan en son olay örneğin: Akşam  bana internette gül ve kalp  gönderen sen değilmişsin gibi sabah  olunca telefonum da sms in. "Böyle boş konuşarak nereye varabiliriz ki. Olmuyor maalesef. Öptüm "Haydaaa..... Görüşmediğimiz tartışmadığımız halde, son 10 saatte ne oldu? Yani aslında yazdıklarına kızamıyorum artık. Alışmışım belki de bu dengesiz gelgitlere. Senin gibi, konuşmayı dinlemekten fazla seven birisi ve benim gibi kültürüne hayran ve seni dinlemeyi seven yanında sıkılmayan birisi. Bizim sohbetlerimiz bence çok hoştur ki, sen bana hep "otur otur biraz daha" dersin. Hatta işyerine çağırmıştın geçen gün gelmiştim ve arkadaşlarınla tanıştırmıştın sonra,  ikimiz dışarı çıktığımızda, geziyoruz geziyoruz, eve geç kalacağım saate kadar neredeyse yok pastane, yok alışveriş tin tin gezmedik mi. Dolmuş durağına kadar gelip beni yanaklarımdan öperek  uğurlamadın mı? Yanımda ağzı kulaklarında neşeyle gezen sen değil miydin. İltifatlar eden. Neyse senin de vardır bir düşündüğün, bildiğin. Zaten yüzüne söylemiyorum ama sicilin de temiz sayılmaz. Uzun lafın kısası, yok bilmem "gözünün üzerinde kaşın var", yok "acaba sen şunu mu demek istedin", falandı filandı, pireyi deve yapmalar, vs.vs. Sıkıldım artık ben de." olmuyor maalesef" ise, benden de "olmuyor maalesef."  Son iki uzun ayrılıkta olduğu gibi yine sen beni arayacaksın, görüşmek için çabalayacaksın biliyorum. Ancak, ben de zamanla, huzur ve  denge aradığımı anlıyorum artık canım. Yani  suni küçük sebeplerle küsüp barışmalarla nereye kadar? Şansını bu kadar zorlamasan. Bizi ikimizi bu güzel sevgiyi ve  nice badireler geçirmiş bağımızı böyle uyduruktan bahanelerle yıpratmasan diyorum. Çünkü denizi geçip derede boğulmak üzereyim bilesin. Bir noktadan sonra, epeydir ipuçlarını gördüğün  farkettiğin gibi benim için "vazgeçilemez birisi olmadığını" anlamak zorunda kalacaksın. İşte o zaman işin çok zor çünkü genellikle, kadınlar sık sık ayrılmaz ancak, "bir kez bitirir" bilesin.  

 
Toplam blog
: 148
: 384
Kayıt tarihi
: 21.09.07
 
 

Merhaba...  Üniversite mezunu Kamu İdaresinde  çalışan bir bayanım. Ankara'da iki oğlumla yaşıyorum..