Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '17

 
Kategori
Tarih
 

Kız Kulesi’nde Fatih Sultan Mehmet’in İzi Olduğunu Biliyor muydunuz?

Kız Kulesi’nde Fatih Sultan Mehmet’in İzi Olduğunu Biliyor muydunuz?
 

Kız Kulesi’nde Fatih Sultan Mehmet’in izi olduğunu biliyor muydunuz?


nazanss.blogspot.com

 

Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:

“Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkârane yapılmış bir yüksek kuledir.

Yüksekliği tam seksen arşundur.

Sathı mesehası iki yüz adımdır.

İki taraftan yerde kapısı vardır.”

 

Asya ile Avrupa’nın kesiştiği noktada, dünyada eşi benzeri olmayan konumu, kendi kendine yeten 2500 yıllık tarihi ve yüzyıllardır anlatılan efsaneleriyle de ilgi odağı olan Kızkulesi, gündüzleri kafeterya, akşamları ise özel restaurant olarak hizmet verdiği büyüleyici atmosferi…

 

Kız kulesi İstanbul’a nasıl yakışır – nasıl yakışır anlatılamaz.

Kız kulesinin bir tılsımı vardır adeta.

Karşıdan karşıya geçerken geminin üst tarafında martılara simit atıp beyaz bulutlara bakıp hayaller kurduğunuzda onu görürsünüz.

Uzaklardan el sallar size.

Nasıl gizemlidir, nasıl güzeldir anlatılamaz ki anlatabileyim.

Ben yine de denemek isterim.

 

Ben onu deniz Prensesine benzetirim.

Deniz prensesi olur mu derseniz bilmiyorum ki belki olur, belki olmaz…

Ama ona baktığımda, onu uzunca izlediğimde ona hayranlık duyarım.

İçim titrer uzaklardan onu selamlarken!

Nerede ise iki kat selam veresim gelir.

Onu öyle orada denizin ortasında bir garip, bir yalnız bir korumasız görürüm bazen de.

Yine içim acır.

Sonra onun hikâyesini hatırlarım.

 

Benim Fatih Sultan Mehmet’e olan hayranlığım artık benim okurlarım ve beni tanıyanlar tarafından bilinir.

 

Oğlumun ismi bile Fatihcan’dır…

 

Fatih Sultan Mehmet; yazarken, okurken ihtimam gösterdiğim hayranlığımın hat safhada olduğu bir lider…

 

Gün olmasın ki onunla ilgili yeni bir şey öğrenmeyeyim.

 

Kız kulesini inceleyim dediğimde Fatih Sultan’la ilgili şöyle bir yazı dikkatimi çekti.

 

Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır.

 

İstanbul’da Fatih döneminde o kadar güzellikler yapımlış ki bu gün hala o güzellikler sizlere gülümsemektedirler…

 

Kız kulesinin benim bildiğim hikâyelerini anlatmadan önce bazı onunla ilgili yazılanları okuyalım.

Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır.

 

Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.

 

İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır.

 

Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar birçok işlev yüklenmiştir.

 

Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.

 

Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır.

 

Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir.

 

Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır.

 

Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.

 

Kız kulesi ile ilgili birçok efsane vardır. Ben sizlere bir kaçını aynen aktaracağım.

 

Kızkulesi’ni ilk olarak Manuel Komnenos adlı Bizans imparatoru yaptırmış.

Milattan sonra 1122–1180 yılları arasında yaşayan imparatorun burada kule yapmasındaki amaç, Boğaziçi’ni gemilere kapatan kalın zincirin bir ucunu sağlam bir yere bağlamakmış.

Kayalık ile kıyı arasını da duvarla kapattırmış.

Bir söylentiye göre imparator bir suç işleyen kızı leandra yı da buraya hapsetmiş.

 

Şimdi bir başkası:

 

Bizans imparatoru Konstantin’in kızı hakkındaymış.

Bir falcı imparatorun kızının yılan tarafından ısırılıp öleceğini haber vermesi üzerine imparator, kızını denizin ortasındaki kayalığa yaptırdığı bu kuleye kapatmış.

Birgün kuleye bir sepet üzüm gönderilmiş.

Sepetin altına çöreklenip gizlenen bir yılan kulede sepetten çıkmış, genç kızı sokarak öldürmüş.

 

Bir başkası:

 

İstanbul Türkler tarafından alınınca, bu kule yıktırılmış.

Yerine tahtadan bir yenisi yapılmış.

İçeriye yerleştirilen toplar, karşı kıyıdaki Sarayburnu ile tophane deki toplarla birlikte boğazı koruyacakmış.

O sıralarda kayalığı kıyıya bağlayan duvar da yıkılmış, yok olmuş.

Kulede geceleri meşale yakılır, gemilere yol gösterilirmiş.

1719’ da kule tutuşmuş, çıkan yangın sonucunda tamamen yanmış.

Nevşehir’li Damat İbrahim Paşa’da yeniden, bu sefer taştan yaptırmış.

Kulenin tepesine kurşun levhalarla kaplanan bir kubbe yerleştirilmiş.

 

Kızkulesi zaman - zaman hapishane, bazen de hastalıktan yeni kalkan deniz subaylarının dinlenme yeri olarak kullanılmış.

 

Padişah I.Mahmut zamanında kızlarağası Beşir Ağa, daha sonraları da 1755 te sadrazamlıktan azledilen Hekimoğlu Ali Paşa buraya hapsedilmiş.

 

1839 yılında da Kızkulesi kısa bir müddet için karantina olarak kullanılmış.

 

Bakın burada bir başka efsaneden de söz ediliyor. Tabi bunları ben yazmıyorum bir yerlerden alıyorum. Tabiri caizse bunlar alıntı…

 

Kızkulesi'nin ulaşılmazlığı nedeniyle, insanlar onun içinde yaşanılanlar hakkında çok fazla bilgiye sahip olamamışlar ve içi ile ilgili hikâyeler anlatıp ve düşler kurmakla yetinmişlerdir.

 

Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikâye;

 

Ovidius'un kaydettiği bir aşk hikâyesidir.

Hero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkını anlatan bu hikâye, Hero'nun kuleden ayrılmasıyla başlar.

 

Hero, Afrodit'in rahibelerindendir ve aşka yasaklıdır.

Yıllar sonra Afrodit'in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleden ayrılır ve orada Leandros ile karşılaşır.

 

Birbirine âşık olan iki genç, Leandros'un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar.

 

Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına ve yasak sevişmelerine tanıklık eder.

 

Leandros'un yüzerek kuleye geldiği fırtınalı bir günde Hero'nun yaktığı sevda ateşinin feneri söner.

Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros, Boğaz’ın sularına gömülür.

 

Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi'nden Boğaz’ın sularına bırakır.

 

Bir başka efsane:

 

Battal Gazi'nin askerleri ile Kızkulesi'ne baskın yaparak kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru'nun kızını kaçırdığını anlatır.

 

Battal Gazi, tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar'dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır.

 

Çokça bilinen ‘Atı alan Üsküdar'ı geçt’ lafı bu hikâyeden gelir.

 

Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler buraya Kız-Kulesi ismini vermişler.

Antikçağ'da Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da Tour de Leandros (Leandros'un Kulesi) ismi ile ün yapmış.

 

Bu eşsiz yapı, günümüzde ise Kızkulesi adı ile bütünleşerek, bu isimle anılmaya devam etmiş.

 

İstanbul denilince akla gelendir Kız kulesi.

Dedim ya o boğazın mahzun prensesidir.

 

Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....