Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Kızgınlığımın resmidir

Kızgınlığımın resmidir
 

Marjinal resimler


Daha önce de yazmıştım. Gerçek şu ki, marjinalin dinlisi, dinsizi, sağcısı, solcusu yoktur. Hepsi birbirinin aynıdır. 

Demek istediğim, yıllardır yaşadığımız zıtlaşma ve gerilimin nedeni, din/türban veya lâiklik değildir. Bunun nedeni, söz konusu olguları kafasına göre yorumlayarak farklı düşünenlere hayat hakkı tanımak istemeyen marjinallerdir. Yani, hayatı sadece kendi dünya görüşüne göre dizayn etmek isteyen bencilledir. 

Bunlar, hangi inancın veya ideolojinin bağlısı olurlarsa olsunlar daima uçlara doğru gitme istidadındadırlar. İçlerindeki huzursuzluk onları hep bir şeyler olmaya veya bir şeyler yapmaya zorlar. Bitip tükenmeyen toplantılar, balolar, konferanslar, merasimler, ibadetler, zikirler, sohbetler, etkinlikler, ilişkiler ve eğlenceler onların vazgeçilmezidir. Buralarda zaman harcamak ve diğer insanlar tarafından farkedilmek onları mutlu eder. 

Tabi bu kadar çok eylem ve ilişkinin de bir getirisi vardır. O yüzden daha çok para, daha çok şöhret, daha çok üye kazanmak isteyen firmalar, cemaatler, tarikatlar, örgütler, dernekler önemli yerlere bunları getirirler. Daha doğrusu onlar, böyle yerlerde hep ön tarafa doğru kayarlar. Zaten, bu dünyayı gece gündüz meşgul hale getirip, diğer insanları hayatlarından bezdirenler de marjinallerdir. Muhtemelen, ya kaynakları hızla tüketerek, ya normal insanları canından bezdirerek, ya da (ihtiraslarından ötürü) kargaşa ve savaşlar çıkartarak kıyamete de onlar sebep olacaklardır. 

Gerçek şu ki, marjinaller asla tatmin olmazlar. Bir versen beş isterler, beş versen gözleri onbeşte olur. Aslında bir düşünce sistematiğinin veya inancın içinde böyle tipler varken provakatör aramaya da gerek yoktur. Çünkü bir provakötörün iş, para ve benzeri vaadlerle çıkaracağı fesadı, onlar bedavaya yaparlar. 

Bu gerçeği, her psikoloğun hatta her sosyoloğun bildiğinden adım kadar eminim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi ürkütücü olan, dinin veya ideolojinin kendisi değildir. Onu temsil ettiğini iddia eden aşırı tiplerdir. 

İsterseniz örnekleyelim. Başkan Kılıçtaroğlun'nun vaadine rağmen türbanı, dokunulmazlıkların ve YÖK'ün kaldırılmasıyla birlikte gündeme almayı şart koşarak mutabakata taş koyan Kemal Anadol ile YÖK Başkanı'nın, "tesettürlü öğrencilerin dersten çıkarılamayacağına" ilişkin yazısının hemen ardından, kızının başına türbanı takıp ilkokulun kapısına dayanan Hasan G. ya da benzerleri arasında hiç bir fark yoktur. Bu şahısları, sahip oldukları ideolojilerinden ayırdığınızda, irsiyet kodlarının birbirinin aynı olduğunu görürsünüz. 

Onları bize farklı gösteren karaterleri değil mensup oldukları fikirleridir. O nedenledir ki ben, türban karşıtlığı yapan aşırı lâiklerle, (türban konusunda provakör gibi davranan) aşırı dincileri birbirinden ayırmıyorum. Al birini vur ötekine diyorum. Eğer burayı anladıysanız meseleyi de kavramışsınız demektir. 

Üzerinden gerilim üretilen din ve ideolojiler kökten yok edilse bile, (lâiklik/türban gibi) sosyal problemleri tamamen çözmek mümkün değildir. Böyle sananlar yanılıyorlar. Zira karşıt düşüncedeki insanların yaşama hakkını elinden alan, onları engelleyip dışlayan din veya ideoloji değildir. Bunları kullanarak hükümran olmaya çalışan marjinalerdir. Eskiye dair herşeyi kaldırsanız bile bu tipler gene, sağa sola yeni kırmızı çizgiler çekip, toplumu dizayn etmeyi sürdüreceklerdir.. 

Her türkiye vatandaşı biliyor ki bu ülkede, yıllardır üniversitelerde başörtülü kızlara okuma imkanı verilmiyor. Son günlerde bir ümit ışığı doğmuş bulunuyor. Yani yüksek öğrenim çağındaki genç kızlar için kapı bir miktar aralanmış gibi görünüyor. Daha ne olduğu doğru dürüst anlaşılmadan birileri, reşit bile olmamış kızının başını bağlayarak ilkokulun kapısına dikiliyor. Hadi delirme bakalım. Hadi çıldırma bakalım. 

Bunu yapan veya çocuğunu buna teşvik eden veli ya da veliler isterlerse, "gündüz saim, gece kaim= yani gündüzünü oruçla, gecesini de namazla geçiriyor" olsunlar, benim gözümde açık birer provakatördürler. Cennetten daha çok cehenneme lâyıktırlar. Allahın verdiği aklı kullanmamakta, makulu aramamakta ısrar eden bir insandan ne dine ve diyanete, ne de millet ve memlekete hiç bir fayda gelmez. 

İnsanların çocuklarını kendi düşünce ve inançlarına göre yetiştirme hakkını daima savunmuşumdur. Ama nankör tipleri, yani daha birini almadan diğerine göz dikenleri de hiç bir zaman sevmemişimdir. Başbakan, "Artık Diyarbakır cezaevine gelen analar türkçe bilmedikleri için çocuklarını görmeden kapıdan çevrilmeyecek" diyor, bir kaç yıl öncesini unutan kürt önderlerden bir kısmı buna, "Bu da bir şey mi, biz anadilde eğitim isteriz" şeklinde karşılık verebiliyorlar. 

Hükümet, türban konusunda, mutabakat olmasa bile, kerhen bir kabul ortamı oluşturmaya çalışıyor adamlar hemen, "İlkokulda da isterim!" teranesine başlıyorlar. Yahu bir durun bakalım. Önce bir verileni alın, o özgürlüğü bir tadın, hissedin, yaşayın. Önünüzü bir görün. Diğer taleplerinizi de daha sonra gündeme getirirsiniz. Dünyanın son günü değil ya! Gördüğünüz üzere yüzsüzlük, doymazlık ve sınır tanımazlık marjinalitenin en belirgin vasfıdır. 

Biraz önce, bir televizyon kanalında Mazlum Der İstanbul yetkilisi olduğu aklımda kalan şahıs ta "ilkokulda türban" olayına bakışını anlatırken sirkatin söylüyordu. Yani (henüz neyi amaçladıkları bilinmeyen) daha reşit olmamış kızlarına türban takararak ilkokula getiren velilere destek veriyordu. 

İfadelerinin, yeni gerilimlere ve aralanmış olan kapının tekrar kapanmasına sebep olabileceğini hiç hesaba katmıyordu. Hükümetin, sekiz yıldan beri lâik kesimi ikna etmeye ve problemi sükûnetle çözmeye çalıştığını aklına bile getirmiyordu. Sadece Mersin ve Adana'da değil ülkenin bir çok yerinde ilk mektep çocuklarına başörtüsü takıp, okulların kapısına dayanan velilerden bahsediyor ve bunlara arka çıkıyordu. 

Anlaşılıyor ki bazı insanlar, değil birkaç yıl öncesinin, bir saat öncesinin bile muhasebesini yapabilecek hafızaya sahip değillerdi. Aksi taktirde ülkenin, son on oniki yılını türban kavgalarıyla tükettiğini, bu yasaklı ortam yüzünden binlerce genç kızın tahsil için yurtdışına gitiğini, bir o kadarının da okuma hakkını kaybettiğini hatırlarlar; bu kritik ve gel gitli zamanda daha dikkatli davranırlardı. 

Sonuç olarak, Adana ve Mersin'de biri Müstazaf Der, diğeri Hizbullah üyesi olduğu söylenen iki velinin çocuklarına türban takıp, ilk mektebin kapısına dayanmaları üniversitede türbana serbestlik bekleyenleri şaşırtmamıştır. Çünkü herkes geçmiş tecrübelerinden, olayın sabote edileceğini biliyordu. Daha açığı, bu iki adamın provakatör olduklarında şüphe yoktur. Marjinaliteyi bu kişiler üzerinden örneklememin nedeni, bu şahısların provatatör oduğuna inanmamamdan değil, hadisenin güncelliğinden ötürüdür... 

Gıcık bir not: Türban takarak okula gelen kız çocuklarından birinin babasının adı Hasan G. imiş. Hasan G., fiziksel kimliğiyle yani görüntüsüyle ekranlarda arz-ı endam ediyor ama soyadı (G.) olarak kalıyor. Yani gizleniyor. Farzedelim ki adamın soyadı Guru. Bunu öğrendiğimizde ne olacak? Kıyamet mi kopacak? Adamın Şırnaktan Mersine göç etttiği, 6 tane de çocuğunun olduğu, kızının okulu açıkça belirtilmiş. Belki, bazı haberlerde adamın ev adresi bile vardır. Kısacası isteyen herkes onu eliyle koymuş gibi bulabilir. Peki bu şahsın halâ Hasan G. olarak anılmasının sebeb-i hikmeti nedir? 

Resim: www.interesan.com/etiket/marjinal - 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..