Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 2

 Gün sonuna kadar birkaç kontrol daha yapılmıştı; şimdi ağabeyiyle birlikte ilaç kokulu ancak sessiz odasındaydılar.  O yorgun olduğu için koltuğa uzanmış, gözlerini dinlendiriyordu. Kendisine Yapacak bir şey olmadığı için ayaklanmış odanın içinde turlamaya başlamıştı, arada kapının önüne de çıkıyordu. Hastaneye pek sık gelmediği için karmaşasını ve çaresiz insanlarını bilmezdi. Acı verici olsa da her gün binlercesi hasta yatağına düşüyor kimi de kendisi gibi bilincini yitiriyor ancak onun kadar şanslı olamıyorlardı belki de. Ölen çocukların, yaşlıların, gençlerin ailelerinin hallerini düşünmek bile istemiyordu, kim bilir o ölseydi Ağabeyi nasıl üzülürdü. Kapının tahtasına vurarak “ Allah gecinden versin” dedi içinden. O ağabeysiz ağabeyi de onsuz napardı.  İçeri girdi, ağabeyinin yanına yaklaşarak onu izlemeye başladı. Uyurken ne kadar da masum görünüyordu; Bunu ağabeyi olduğu için düşünmüyordu ya da kötü olmayı ona konduramadığı için değil,  gerçektende iyiydi. Ve çok hoş bir gülümsemesi vardı, kim bilir ne yürekler yakıyor o gülümseme diye düşündü içinden kıkırdayarak. Delikanlı sesine irkilerek açtı gözlerini.  Doğrularak oturdu ve arkasına yaslandı.

 

- Ne diye gülüyorsun, ufaklık. Uykumu böldün dedi gözlüklerini düzeltirken.

- Aa özür dilerim. Seni uyandırmak istememiştim. Ben sadece…

- Sen beni mi izliyordun?

- Evet dedi kocaman sırıtarak; - uyurken bir melekten farksız oluyorsun.

- Bunu daha önce de yapmış gibi konuşuyorsun, kardeşim dedi ayağa kalktı ve onu koltuğunun altına aldı.

- Elbette, bunun için çok fırsatım oldu; Saçlarını okşamam hoşuna gidiyor diye bütün gece kucağımda yatıyorsun sonra da iki saat dizlerim tutmuyor, unuttun mu dedi boynunu uzatarak çünkü boyu ona göre çok uzundu. Güldü, unutmamıştı elbet; hatta şu hastaneden bir çıksınlar ilk işi yine bu olacaktı.

- Sen ne diye gülüyorsun dedi yüzündeki gülümsemeden merakla.

- Söylediklerin hoşuma gitti. Buradan bir çıkalım, dizlerin yine aynı akıbete uğrayacaklar, merak etme.

- Yaaaaaa, ağabey! Dedi biraz sıktığı kolunun altından kurtulmaya uğraşırken kısa bir kahkaha koptu aralarında; yağız onu çekip beraber oturdular koltuğa. Elya başını onun omzuna yasladı hemen, saçlarını okşaması hoşuna gidiyordu. Gözlerini kapadı ve saçlarını okşamasına izin verdi. Sesiyle ve elinin sıcaklığıyla her şeyini unutuyordu, hayatın içinde gereksiz debelenmelerini şehrin gürültüsünü, geçmişin ağır ağır yitişini, geleceğin bilinmezliğinin getirdiği korkuyu her şeyi unutuyordu.

- Seni çok özlemişim, abi. Kokun bile uzun zamandan sonra ilk kez duyduğum için büyüleyici geliyor. 

- Ben de seni özledim kardeşim. İyi ki Allah seni bana bağışladı, sende gitseydin ne yapardım bilmiyorum. Sensiz bir hayat hayat olmazdı. 

- Teşekkür ederim, ağabey…

- Ne için?

- Her şey için, benden vazgeçtiğini düşündüğüm için de özür dilerim. Hata ettim biliyorum, yanlış düşündüm. Seni kırdıysam affet.

- Unut bunları, hepsi geride kaldı. Bundan böyle her şey çok daha güzel olacak, söz veriyorum.

 - Ooo muhabbetiniz bol olsun, muhabbet kuşları dedi odaya yüzünde kocaman bir gülümsemeyle giren Giray. Test ve röntgen sonuçları temiz çıkmıştı, bu yüzden o da tarif edemediği bir heyecan içerisindeydi. Ne de olsa arkadaşının kız kardeşiydi.

 - Size güzel haberlerim var, çocuklar…

- Yoksa test sonuçları belli oldu mu diye atıldı hemen Elya.

- Evet, belli oldu.

- Bu kadar çabuk mu yani…

 - Evet…

- Eee, hadi söyle o zaman dedi yağız bu kez sabırsız atılarak.

- Korkmanızı gerektiren hiçbir şey yok, aksine her şey gayet yolunda. Elya ağabeyinin yanından fırlayıp doktorun boynuna atıldı heyecanla. Bu aldığı en güzel haberdi bugün. Nihayet şu hastaneden çıkacak, evinin rahat ortamına atacaktı kendisini.

- Dur deli kız, dur. Bu ne sevinçtir, böyle. Elya ondan ayrılıp odanın içerisinde zıplamaya başladı bu seferde. İkisi onun bu haline kahkahalarla gülüyorlardı. Bu kadar çocuksu tepkiler vereceğini ikisi de bilmezlerdi. Bu sefer de ağabeyinin önünde durup ellerini avucuna aldı.

- Bir daha ölsem de beni kimse hastaneye sokamaz, duydunuz mu dedi abartılı bir hitapla. Yağız ayaklanıp kardeşini kolunun altına aldı. Böyle gerçek mutlu bir aile tablosu oluşturduklarını düşündü Giray. Neşelerine gülümseyerek karşılık veriyordu o da…

- Eee ne zaman çıkıyoruz?

- İşte en güzel yanı da bu, hemen çıkıyorsunuz. Taburcu işlemlerinizi hallettim. Gitmekte serbestsiniz yani. Dedi.

- Yok, bu kez seni öpmezsem içim rahat etmeyecek dedi ve çocuğun boynuna atıldı. Birkaç kez yanaklarını öptü sonra tekrar boynuna sarıldı “sana daha önce harika olduğunu söyleyen olmuş muydu hiç, Giray ağabey” dedi. “Hayır”dedi utancından yerin dibine geçen delikanlı. Yağız’ın karşısında mahcup oluyordu. “Öyleyse sen bir harikasın, harika” diye bağırdı. Ondan ayrılarak hazırlanmaya koyuldu. Buradan çıkmak için sabırsızlanıyordu; yağızınsa aklında tek birşey vardı; hastane masrafları. Giray arkadaşını kolundan yakalayarak odanın dışarısına çıkardı, masrafların onun için sorun olacağını biliyordu.

- O işi dert etme, ahbap. İstediğin herhangi bir zaman ödersin. Dedi ne düşündüğünü bildiği için konuşmasına bile izin vermeden.

- Sorun olmayacağından emin misin?

- Elbette eminim. Bu hastanenin başhekimi benim unuttun mu? Kim ne diyebilir ki? Rahatına bak, ne zaman uygun olursan o zaman ödersin.

- Sağ ol, Giray. Sen gerçek bir dostsun, sağ ol. Dedi omzunu sıvazlarken.

- Pekâlâ, arkadaş ben gidiyorum artık. İlgilenmem gereken bir yığın iş beni bekliyor. Tekrar görüşürüz umarım.

- Elbette, yarın bitiyordu değil mi senin nöbetin?

- Evet, neden sordun?

- Tamam, öyleyse akşam yemeğe bize davetlisin. Elya senin için nefis yemekler pişirecektir.

- Bunu isteyeceğini nereden biliyorsun peki? Kıza zahmet vermeyeyim, yağız.

- Saçmalama bu hoşuna gidecektir, eminim. 

- Hey ne konuşuyorsunuz iki kafadar burada siz. Dedi hazırlığını tamamlayıp yanlarına geçen genç kız.

- Yarın Giray’ı yemek için bize davet ediyordum. Ne dersin?

- Ya, bu gerçekten harika olur. Çok sevinirim, mutlaka gel olur mu? Hiçbir mazeret kabul etmem.

- Sana zahmet vermek istemiyorum, evinde rahat rahat dinlenmek istersin.

- Ah, saçmalama, eğer gelmezsen benden çekeceğin var haberin olsun. Hem sana çok güzel yemekler pişiririm, parmaklarını yersin.

- Eh iyi peki madem... Yarın akşam görüşürüz.

- Görüşürüz.

 

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..