Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 22

Bu esnada lanette süratle dehşetini göstermeye başlamıştı. Toprak zemin şiddetle sallanıyordu ve gökyüzü dalgalar halinde yayılmaktaydı. Zemin çatlayıp üzerindeki her şeyi içine çekmeye başlamıştı. Bunu hisseden Üzeil yanındakileri de çekerek gökyüzüne doğru havalandı. Ayeil çevreyi izliyordu dehşetle… Bu denli öfkeli ve şiddetli olacağını hiç tahmin etmemişti. Neyse ki Yorga kendisini daha çabuk toplayabilmişti. Enerjisine odaklanarak transa geçmeye başlamıştı. Hemen akabinde Ayeil’de izledi onu… Öncelikle gökyüzünden kor gibi yağan meteorları engellemek için yirmi bin mil yükseklikte bir kalkan oluşturdu. Böylece düşen meteorlar yere değil kalkanın üzerine çakılıp yok oluyordu. Gökyüzü giderek kararıyordu. İnsanların panikle canlarını kurtarabilmek için kaçıştıklarını görebiliyordu. Ancak çoğu başarısız olmuştu. Başkan ve ordusu da aynı durumdaydı. Ne olursa olsun daha fazla can kaybı olmasına izin vermeyecekti. Tüm gücüyle lanetin etkisini en aza indirgemeye çalışıyordu. Meydana getirecekleri enerjinin had safhaya ulaşabilmesi için bir on dakikalarını daha kaybedeceklerdi. Bu esnada da daha az kişinin zarar görmesi için elinden geldiğince uğraşıyordu. Erk hinterlantlarının çoğunu bir anda açabilmişlerdi. Ancak bazı önemli bölgelerin enerji katsayısı bu hinterlantların toplamından daha fazla güce ihtiyaç duyuyordu. Ve gerekli enerjiyi sağlayabilmek için çevrelerinden destek sağlamaları gerekiyordu. Bu da elbette zaman alıyordu. Neyse ki Arkalarında kalan Hayaller vadisinin efsunlu havası gerekli gücün büyük bir bölümünü sağlamıştı da Yeterli enerjiyi sağladıklarında artık geriye bunu gün yüzüne çıkarmak kalmıştı. Yorga’ya komut verir vermez yayılan enerji hızla hedefine doğru ilerlemeye başlamıştı. Tüm Septist’i en ufak bir boşluk bile kalmayana dek kaplayacak ve sonra yayıldığı bedenlere doğru lanetin tahripkâr ve öfkeli sinerjisini yok ederek geri çekilecekti. Birkaç dakika sonra tüm Septist’i ala renkli bir revnak tamamen kaplamıştı. Başkan, büyücüler, askerler ve sivil halk korku ve dehşetle çevreyi kaplamış bu ikinci ışın dalgasını izliyorlardı. Ayeil Yorga’nın vücudundan yayılan gücün kontrolünü de eline alarak yayılan dalgayı aynı hızla geri çekmeye başladı. Her kilometrede bir, büyük bir enerji patlamasıyla birlikte lanet yavaş yavaş yok oluyordu. Etkisi azalıyor ve kargaşa düzeliyordu. Son kilometrelerde Ayeil gücünün azalmaya başladığını hissetmişti. Ancak bundan daha hızlı hareket etmesi lanetin bir parçasının bile geride kalması demek olduğundan bir şey yapamıyordu. Yorga da kızın güçsüz düşmeye başladığını sezinlemişti.

 

- Üzeil! Üzeil’in enerjisini kullan dedi hiddetle zihnine sızarak;- kontrolü nasılsa sende…

- Evet… 

Dikkatini derhal kristaldeki kardeşine odakladı ve iradesinin tüm kontrolünü eline alarak ona engel olmasını engelledi. Arada oluşturduğu bir köprüyle gerekli gücü hızla kendi vücuduna çekiyordu. Az sonra kendini yeniden toparlamıştı. Enerjinin etkisini biraz daha arttırarak sakin bir şekilde onu kendine geri çekiyordu. Birkaç dakika içerisinde kuzeyden ve güneyden geri aldıkları güç dalgaları sahiplerinin bedenlerinde son bulduğunda hepsi bir anda yere çakılmıştı. Gökyüzüne ve zemine çekilmiş enerji kalkanları da kaldırılmıştı. Meteorun ve depremin verdiği hasar dışında gökyüzü eski haline dönmüştü. Kariha zorda olsa Nekar’ı yenmiş baygın yatıyordu kumsalda… Ayeil, Yorga ve Üze il’de zayıf düşmüşlerdi. Ancak henüz kendilerindeydiler. Çünkü henüz bitirecekleri bir çatışma olacaktı. Aslında geriye pek bir şey kalmadığından Başkanın saldırı olasılığı pek azdı. Ama yine de ayakta kalabilmeleri gerekiyordu. 

- Bu denli olacağını hiç düşünmemiştim dedi çevreye göz atarken Aye-il.

- Haklısın. Şimdi ne olacak?

- Bilmiyorum. Ben gidip Kariha’ya bakacağım. Sizde ana başkent’e geçin. Belki Başkan insafa gelir de sorun çıkartmaz. Kariha’yı alır almaz yanınıza gelirim.

- Tamamdır.

Üçü Ana başkente doğru ilerlerken Ayei-l kara gölün üzerindeki adaya ışınlamıştı kendisini… Nekar’ı ve Kariha’yı kumsalda baygın yatıyorken bulduğunda başarılı olduğu için onunla gurur duymuştu. Önce Nekar’ın başucuna giderek baygın mı yoksa ölü mü olduğuna baktı. Nabzı zayıf olsa da hala atıyordu. Eğildi ve kulağına şunları fısıldadı; “ seni öldürmek için önce kendine gelmeni bekleyeceğim. Böylece sen acı çekerken daha fazla zevk alırım.” Ayaklarını ve kollarını da enerji kelepçeleriyle bağladıktan sonra doğrularak Kariha’nın yanına geçti. Başını eline aldı. Nefes alışverişleri düzenliydi. Belli ki yalnızca zayıf düşmüştü. Gözlerini araladığını görünce yüzüne hafif bir gülümse yerleştirdi.

- Başarmışsın. Aferin sana Nekar’ı yenmişsin. Beni çok onurlandırdın.

- Teşekkür ederim dedi hırıltılı sesiyle…

- Kendini yorma. Çok zayıf düşmüşsün. Bunları kendine geldiğinde konuşuruz dediğinde kız yeniden gözlerini kapatmıştı. Sandığından daha fazla bitkin düştüğünü şimdi anlayabiliyordu. Nekar’ı da alarak oyalanmadan Ana Başkent’ e diğerlerinin yanına geçti.

- Görünüşe göre Başkan siz de anlaşmaktan yanasınız. Sorun çıkarmadığınıza göre…

- Çıkaramadı desek daha uygundur dedi Üzeil kardeşine dönerek.

- Öyle mi Başkan? Zor mu oynamak istiyorsunuz. Öyleyse size şunu belirtmeme izin verin; hiçbir teknolojik aletiniz biz seçilmişlerin gücü karşısında yeterli olmayacaktır. Yalnızca tek bir hareketimizle tüm bu demir yığınlarını un ufak edebiliriz. Ancak Septist’te çok fazla hasar meydana geldi ve siz bunun bizden kaynaklandığını düşünüyorsunuz. Neden gerçeği ona anlatmadınız, beyler dedi Yorga ve Üzeil’e bakarak…

- Biz de tam bunu yapmayı düşünüyorduk dedi atılarak Üzeil;- ancak sen geldin. Devam et, sen anlat…

- Pekâlâ… Beni dinleyecek misiniz Başkan hazretleri dedi ima ile yüzüne bakıyorken.

- Önden buyurun dedi adam yolu göstererek…

- Ama öncelikle Konsta…

- Evet…

- Kariha’yı binanın revirine götür dedi omzundaki kızı kucağına alıp ona teslim ederken;- Üzeil sende şunu al… Onu iyi bir yere tık ve kaçamayacağından emin ol. Sonra yanımıza dönersin.

- Pekâlâ dedi baygın adamı omuzlarken.

- Şimdi gidebiliriz, Başkan…   Ağır adımlarla şehirde sağlam kalmış birkaç binadan biri olan Başkanlık sarayına doğru ilerlediler. Devasa Titanyum kapılarıyla dehşetengiz bir görüntü veren toplantı salonuna geçtiklerinde bir süre sessizliklerini korumuşlardı. Ayeil masanın etrafındaki sandalyelerden birini çekip oturduğunda diğerleri de oturmuşlardı.

- Şimdi gelelim konumuza, Başkan bey… Nasıl oluyor da gerçeği yanınızda tuttuğunuz bir kurul büyücü olmasına rağmen öğrenememişsiniz bunun şaşkınlığı içerisindeyim. Söylesenize siz bu adamları hala neden yanınızda tutuyorsunuz?

- Bunca boş konuşma içerisinde sevgili kızım gerçeği söylediğinizi duyamadım. Yoksa ben mi kaçırdım.

- Hayır, hayır kaçırmadınız dedi gülerek;- Septist’i bu hale getiren şey yüzyıllardır süregelen bir lanetin gerçekleşmesinden kaynaklıydı. Ben ve arkadaşlarım da laneti etkisiz kıldığımız için kendimizle gurur duymalıyız sanırım. Lanet yüzünden Septist yeterince yara aldı, sayın başkan bu yüzden bana herhangi bir sorun teşkil etmemenizi umuyor ve yönetimi devralmak istiyorum.

- Yönetimi öylece sana teslim edeceğimi düşündürten şey nedir, sevgili kızım. Bu cesareti nereden alıyorsun?

- Sanırım bunun konusunu etmemize bile gerek yok, öyle değil mi? Bunu neye dayanarak yaptığımı siz de biliyorsunuz, pekâlâ… Ortam gerilmeye başlamıştı. Havada öfkeli bakışlar ve soluklar kol geziyordu. Kapının açılışıyla dikkatleri dağıldı ve o yöne döndüler bir anda… Gelen Üze il’di. 

- Vay canına burası ne kadar da gerilmiş böyle dedi öfkeli bakışlar bir anda üzerine döndüğünde şamataya vurarak.

- Geç otur Allahaşkına, Üzeil yoksa sinirimi senden çıkartacağım. Şimdi tekrar size dönelim, Başkan bozuntusu! Öyle ya da böyle yönetimi bana devredeceksiniz. Yoksa ben zorla almasını da bilirim. Karşımda durabileceğinizi sanıyorsanız pek yanılıyorsunuz. Şimdi bana duymak istediğim cevabı vereceğinizi umarım. İkimizde halkın daha fazla sorun yaşamamasından yanayız…

- Hala senden korkmuyorum. Ancak haklısın. Daha fazla kargaşa çıkmasından ben de yana değilim. Gel seninle bir anlaşma yapalım. Yönetimi sana devrederim fakat tek bir şartım olacak…

- Dinliyorum…

- Yönetimde söz hakkım olacak ve bana danışılmadan yeni bir yasa yürürlüğe konulmayacak.

- Pekâlâ, size bu isteğinizi çok görmeyeceğim ancak en ufak bir kötü niyet sezersem düşüncelerinizde Başkan Bey sizi kendi ellerimle gebertirim.

- Anlaştık öyleyse, Omay Ayeil dedi ayağa kalkıp elini uzatarak… Adamın elini yakaladı ve tokalaştılar.

- Anlaştık…

 

 

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..