Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 25

Ağır ve sessiz adımlarla son beş dakikadır hazır bekleyen gemiye vardıklarında hemen kalkışa geçtiler. Kaptan pilota yaklaşarak ne kadar sürede Eshel sisteminde olacaklarını sordu. 

- Birkaç saatimizi alır, efendim.

- Kesin bir saat söyleyin, kaptan dedi gergin.

- Gece iki ya da üç sularında sisteme girmiş oluruz, efendim.

- Pekâlâ, uçuşunuza odaklanın. Dedi ve yerine geçip oturdu. Gözleri önünden akıp giden ışık kütlelerine takılmıştı. Böylece üzerindeki gerginlikten yavaşça kurtuluyordu. Ancak tamamen de bırakmadı kendisini çünkü oraya varmadan evvel söyleyeceklerini en ince ayrıntısına kadar düşünmek istiyordu. Hareketlerini ve mimiklerini öyle iyi ayarlamalıydı ki adam işkillenmemeliydi. 

- Bu kadar düşünmene gerek yok dedi karşısındaki boş koltuğa oturan Konsta. Hareket etmedi ancak gözlerini oğlanın üzerine dikmişti.

- Neden söz ediyorsun?

- Bu kadar düşünme. Al ve şu dosyayı incele, kaza hakkında yeterli bilgiye sahip olman önemli… Sonrası kendiliğinden gelecektir. Sözlerini, hareketlerini ve tepkilerini karşındaki insanın anlık tepkilerine göre ayarlarsan daha samimi görünürsün. Sanırım bu da yeterli olacaktır.

- Ya tehdit etmeye kalkışırsa ne olacak?

- Öfkelenmemeye özen göster. Aynı sakinlikle ve itina ile yanıtla onu. Zaten söyleyeceği şeyler belli… Üze il’e söylediklerini eminim sana da aktaracaktır.

- Öyleyse ona böyle bir şeyin olmayacağı konusunda kesin bir garanti verebilmeliyiz.

- Sözlerini yeterli görmezse ki bu oldukça muhtemel aranızda bir antlaşma imzalarsınız.

- Bu konunun artık yalnızca bizi ilgilendirmediğini biliyorsun. 

- Haklısın. Arada sorun oluşmasını istemeyen birkaç çıkarcı sistem iktidarı da var. Muhtemelen bir antlaşma söz konusu edilecektir. 

- Yani onların gözetiminde yazılı sözler vermem şart…

- Öyle…

- Bürokrasi ve diplomasiden nefret ediyorum. Dedi hırçınlıkla.

- Nefret de etsen sen artık Septist’in yöneticisisin. Mecbursun.

- Biliyorum. Dedi dikkatini tekrar uzay boşluğuna verirken...

- Boşuna geriliyorsun. Eminim rahatlıkla halledeceksin bu sorunu.

- Umarım.

- Sana içecek bir şeyler getirmemi ister misin?

- Teşekkür ederim. Sıcak bir kahve İyi olur.

- Sütlü mü sade mi?

- Sütlü…

- Hemen geliyor, majesteleri dedi ayaklanıp geminin arka bölümündeki mutfak kısmına yöneldi. Birkaç dakika içinde elinde bir fincan kahveyle geri dönmüştü. Bardağı kıza verdi ve rahatça göz atabilmesi için dosyayla yalnız bıraktı onu… Kahvesini bitirene dek dosyayı okumayı da tamamlamıştı. Karşısındaki koltuğa fırlattı ve hissizleşen ayaklarını açabilmek için ayaklandı. Fincanı mutfağa bıraktıktan sonra diğerlerinin yanına geçti. Ancak oturmadı. Geminin duvarına yaslanarak konuşmalarına odaklandı. Zaten kız ses çıkarmayınca onlarda konuşmalarına odaklanmıştı yeniden… Bir süre daha onları dinledikten sonra sıkılmaya başlamıştı. Tüm bu konuştuklarından daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğundan Üzeil hariç ikisinin zihinlerine sızmıştı. Böylece deneyimlerinden canlı olarak faydalanabilecekti. Ancak kızın dalgınlığından işkillenen Yorga; aslında daha önce birçok kez onu birilerinin hafızasına sızarken görmüştü. Şimdide onların zihinlerine girdiğinden şüpheleniyordu. Tam bir şey söyleyecekken Ayeil anladığını hissedince geri çekildi. Yanlarından uzaklaşacaktı ki Yorga hafifçe yükselttiği sesiyle durmasını söyleyince duraladı. Döndü ve yüzüne baktı.

- Bir açıklama bekliyorum, sevgili varis! Dedi kelimeleri adeta püskürmüştü suratına…

- Ne konuda?

- Ne olduğunu çok iyi biliyorsun…

- Bu kadar tedirgin olmanıza hiç gerek yok, General. Zihinlerinizdeki özel bilgilere dokunmadım. Yalnızca yönetim işlerinde edindiğiniz deneyimlere ve bilgilere odaklanmıştım.

- Her ne olursa olsun bunu yapman doğru değil. O kimsenin izni olmadan zihnine giremezsin. 

- Ne düşündüğün umurumda değil. Elimde bir yetenek var ve ben de onu kendimi geliştirmek için kullanabilirim. Bu kadar basit…

- Asla o kadar basit değildir. Sen bizim yıllarca ne koşullarda kalarak edindiğimiz bilgileri hiç enerji sarf etmeden alıp benimsiyorsun. Bunlar bizim düşüncelerimiz, bizim görüşlerimiz… Sana hiçbir faydası olamaz.

- Sanırım haklısın dedi biraz mahcubiyetle çünkü aralarının bu denli açıldığını ilk kez fark ediyordu;- ancak artık yapabileceğim bir şey yok. Zihnimden söküp atamam öğrendiklerimi… Ne değeri olur bilmem ama bir daha olmayacağına dair söz veriyorum ve özür diliyorum.

- Özrünü ve sözünü kabul etmek kalıyor öyleyse bana da…

- Artık izninizle… Dedi yanlarından uzaklaşmak için arkasını döndü. Ancak Konsta kolundan yakalayıp onu durdurmuştu.

- Geç otur şöyle… Ben Yorga gibi düşünmüyorum. Tamam, iznimiz olmadan böyle bir şeyi yapmış olman beni de biraz rahatsız etti ancak sen bunu iyi bir niyetle yaptın. Orada yanlış bir şey yapmak ve küçük düşmek istemiyorsun. Zaten senin hareketlerin ve en küçük bir sözün artık Septist’in namını etkileyecek. Bu yüzden bu işleri iyi öğrenmelisin.

- Artık korkmuyorum merak etmeyin. Adamın nasıl biri olduğunu görebildim çünkü…

- Bu iyi… Seni onun karşısında dik durmaya teşvik eder.

- Öyle bir adamın karşısında onu tanımasaydım bile kendimden ödün vermezdim.

- Haklısın dedi gülerek;- bunu söylediğim için majesteleri affınızı istiyorum.

- Kes şu aptallığı, Konsta dedi omzuna sert bir yumruk atarak…

- Ama seni güldürdü öyle değil mi? Çok gerginsin. Ve en son ihtiyacın olan şey de budur.

- Önemli değil. Yanımda deneyimli arkadaşlarım var. Bana yardımcı olacağınızdan eminim.

- Elbette. Teklife bile gerek yok.

- Güzel. Buna sevindim. Dedi kolundaki saate bakarken;- yola saat kaçta çıkmıştık?

- On bir buçuk dedi bu defa Üzeil…

- Saat bire geliyor. Pek fazla yolumuz kalmamış. Umarım benimle temas kurması onu yatıştırır. Bir de bu saçmalıklarla uğraşmak istemiyorum.

- Haklısın! Dedi hırçınlıkla Yorga, hışımla ayağa kalktı;- zaten neden uğraşasın ki! Ayak işlerini yapacak kölelerin var nasılsa!

- Yorga! Diye çıkıştı Üzeil ancak onu susturmuştu.

- Evet, senden yanıt bekliyorum, seçilmiş kişi! Yoksa benimle muhatap olmak istemez misiniz?

- Ne diyorsun sen be! Sorunun ne senin!

- Sorunum; yönetimi devraldığından beri bizlere sanki birer köpekmişiz gibi davranman. Sürekli emirler yağdırıp duruyorsun. Ancak bir şeyi unutuyorsun Omay Ayeil bugün Septist’in hala ayakta olmasında bizim de çok yardımlarımız oldu. Bizler olmasaydık ne sen ne de Artık Bir Septist kalacaktı ortada… Bunu görmezden geliyor olman beni çıldırtıyor!

- Bence asıl sorun ne biliyor musun; senin tüm bunları unutup size, söylediğin gibi bir hayvanmışsınız gibi davranıyor olduğumu düşünmendir. 

- Sözlerin beni yatıştıracak zannetme, küçük ucube! Çünkü ben yeterince ikna oldum gördüklerimden sonra…

- Seni yanımda zorla tutmuyorum, yorga. Madem size böyle davrandığımı düşünüyorsun çeker gidersin. 

- Bu kadar kolaylıkla vazgeçebiliyorsun, yani! Ne kadar güzel!

- Hayır, bu dediğini yapan ben değilim. Sensin. Sen çoktan vazgeçmişsin bizden… Bu yüzden onurumu ayaklar altına almana izin vermem. Bana doğru olmayan hakaretler savurmana hiç!  Septist’e geri döner dönmez istediğini yapmakta serbestsin ancak rica ediyorum o zamana dek sessiz kal… 

- Emredersiniz, majesteleri! Dedi ve yanlarından uzaklaşarak arka bölüme geçti.

- Onu dert etme, Ayeil. Çok sinirli ve gergin… Eminim söylediklerinde ciddi değildi. Dedi Konsta kızın iyice kötüleştiğini görünce…

- İyiyim ben… Ayrıca söylediklerinde de ciddi olduğunu sen de gördün. Ben öyle biri değilim, Konsta. Size asla o şekilde davranmam.

- Elbette, değilsin. Sadece…

- Sadece ne! Öfkeli mi kızgın mı? Peki neye?

- Bilmiyorum. Keşke bilebilseydim.

- Keşke ben de bilebilseydim, Konsta.

- Lütfen sıkma artık canını… Atlatırsınız bunu da…

- Nasıl yapacağımı da söylesene dedi elleriyle yüzünü kapatarak…

- Ayeil lütfen… Şu an düşünmen gereken bunlar değil, biliyorsun.

- Tamam, tamam. İyiyim ben dedi kendini toplamaya uğraşırken.

- Sana bir bardak su getireyim. Rengin bembeyaz oldu baksana…

- Teşekkür ederim, istemem. Dedi onu durdururken…

- Emin misin?

- Eminim, Konsta… Lütfen üsteleme…

- Tamam… İzninle ben gidip şu aptalla konuşayım, tamam mı?

- Ne istersen yap. Ancak onu bir süre gözüm görmesin.

- Nasıl istersen… Dedi ve yanlarından uzaklaştı.

Saat tam üçü gösterdiğinde Eshel sistemine varmışlardı. Kaptan pilot gezegene giriş ve iniş iznini aldıktan sonra gezegenin sistemine giriş yaptılar. İnecekleri alanda oldukça kalabalık bir asker güruhu ve bir temsilci onları bekliyordu. Sorunsuz ve başarılı bir inişin ardından kendine çekidüzen verip yüzünde zoraki hafif bir gülümsemeyle indi gemiden… Ona nazikçe elini uzatan ve gülümseyen temsilciye karşılık vererek elini sıktı.

- Sizi gezegenimizde görmek bir onurdur, Efendim. Hoş geldiniz.

- Teşekkür ederim. O onur bana ait, sayın temsilci… Adamı yanına aldı ve araçlara dek ilerlediler. 

- Başkente dek yarım saat daha yolumuz var, efendim. Umarım sıkılmazsınız.

- Sıkılacağımı sanmıyorum, sayın elçi… Düşündüğünüz için teşekkür ederim.

- Efendim haddim değil ancak bir şeyi merak ediyorum.

- Dinliyorum, sayın elçi dedi adama verdi dikkatini…

- Ben bu başımıza gelen olayın tamamen bir kaza olduğundan eminim ancak efendim öyle düşünmüyor. 

- Bu sanırım gayet normal, öyle değil mi? Henüz ilişkilerimiz sağlam temeller üzerinde yükseliyor değil. Bunun için biraz zaman gerek ve ben tüm bunları anlayışla karşılıyorum. Birbirimize güven duyana dek böyle şeyler elbette yaşanacaktır.

- Anlıyorum, efendim.

- Ben de efendinin tedirginliğini anlayabiliyorum ancak gerçekten yanılıyor. Böyle bir düşüncem asla olamaz. Ne benim ne de kurmaylarımın… Bunun için gerekirse ona yazılı sözler verebilirim. Dedi tüm bunları ona anlatması gerekmiyorsa da… Zaten adam da onu yalnızca başını eğerek yanıtlamıştı. Tüm bunları duymaması gerektiğini, haddini aştığını düşünüyordu. Geri kalan süre boyunca ikisi de sessizliklerini korudular. Kaleye ulaştıklarında askerler geride kalmışlardı. O,temsilci, Konsta, üzeil ve Yorga ağır adımlarla binaya girdiler. Zaten Ayeil adamın camdan o iğrenç düşünceleriyle onları izlediğini hissedebiliyordu. Ancak bulunduğu kat o denli yüksekteydi ki gözle onu görmeleri zordu. Binaya girdiklerinde asansöre yöneldiler. Azsonra kata ulaşmışlardı. Askerler onları gördüklerinde kapıyı açtılar ve selamlayarak içeri girdikten sonra kapıyı kapattılar. İçeri girdiklerinde adam bir süre daha camın önünde kalmış, daha sonra kibirli bir tavırla yerine geçip oturmuştu. Aldırmadı Ayeil. Eline koz vermek istemiyordu iğrenç mahluğun… Elini uzattı ve gülümseyerek ‘sizi iyi gördüm, sayın hükümdar.’dedi.

- Teşekkür ederim, sayın seçilmiş… Lütfen oturun.

- Çok naziksiniz. Teşekkürler dedi adamın gösterdiği yere otururken. Diğerlerine de oturmaları için işaret ettikten sonra tekrar adama döndü.

- Sanırım olanları biliyorsunuz, seçilmiş.

- Elbette dedi aynı anda başıyla da onaylayarak onu;- zararınız için gerçekten çok üzgünüm. Kabul etmeniz koşulunda zararınızı karşılamaya hazırız.

- Daha önce de söylediğim üzere Septist’in yardım teklifini kabul etmeyeceğim. Nedenlerini de açıkça belirttiğimi düşünüyorum.

- Evet, ağabeyim açık düşüncelerinizi bir bir açıkladı bana, sayın başkan…

- Öyleyse sıkıntımı çok iyi anlıyor olmalısınız.

- Pek tabii… Dedi başını hafifçe eğerek ve devam etti adamın o yüzünde peyda olan çirkin gülümsemeyi gördüğünde;- ancak anlayamadığım bir nokta olmadığını söyleyemeyeceğim. Neden böyle düşündüğünüzü gerçekten merak ediyorum. Açık konuşuyoruz, değil mi Başkan bey?

- Buyurun…

- Kazaya sebep olan pilotu ve meydana gelen zararı en ince ayrıntısına dek inceledim. Ben düşündüğünüz üzere bir plan ya da sorun göremedim ortada… İhracat işleriyle ilgilenen vekilimizde burada dedi Yorga’yı göstererek;- diyelim ki tüm bu olanların benim bilgim dışında gerçekleşmiş çıkar planları olduğunu iddia ediyorsunuz fakat ben bu adama bizzat kefilim. Yorga’nın yanlış işler peşine düşeceğini düşünsem onu yanımda dahi tutmayı bırakın kendi ellerimle geçirirdim boynuna yağlı urganı… Duraksadı bir süre, nefes aldı ve devam etti;- size kişisel bir şey söyleyeyim, Başkan Bey ben bir Omayım… Ve itiraf etmeliyim ki şu an tüm düşünceleriniz, adamlarımın düşünceleri hepsi gözlerimin önünde… En kıyıda köşede kalmış hatta bilinçaltınızın en derin yerlerinde paslanmaya yüz tutmuş istek ve düşüncelerinizi de görüyorum. Öyleyse şimdi siz söyleyin bana sandığınız ve ima ettiğiniz gibi bir durum olsaydı bunu anlamaz mıydım? Ha dedi adamın konuşmaya ve kendisiyle ilgili güvensizliğini dile getireceğine yeltendiğini hissedince;- şunu da belirteyim. Belli ki bana karşı da oldukça güvensizsiniz. Bunu görebiliyorum. Fakat güveninizi doğru olmayan yollarla kazanmak yerine size danışmak isterim. Bize güvenmeniz için ne yapmalıyım, söyleyin. Ve lütfen dürüst olun…

- Güvensizliğimin nedenini çok iyi anlamış olduğunuzu görüyorum, Sayın Omay…

- Anlıyorum dedi gözlerini üzerinden hiç ayırmadan;-ancak bunu gidermenin de bir yolu bulunabilir. Yok, yere zaman ve para kaybetmeye hiç gerek yok öyle değil mi?

- Çok haklısınız. Dedi yüzüne yayılan o açgözlü gülümsemesiyle.

- Öyleyse lütfen zararınızı ne koşullarda karşılayabileceğimi siz söyleyin bana?

- Pekâlâ dedi ayaklanarak, ellerini arkasında birleştirdi;- öncelikle yalnızca sözlü ifadenizin beni endişe ve korkularımdan kurtaramadığını söylememe izin verin. Bu sebeple aramızda şartlarını ve koşullarını belirleyeceğim karşılıklı bir güven antlaşması imzalamalıyız. Zararıma gelince ancak nakit şeklinde karşılamanızı istiyorum. 

- Memnuniyetle dedi bir an için durup ona baktığında…

- Ve son olarak yeni sonar sistemlerimiz devreye girene dek tüm ticaret işlerimizi durduruyorum. Sistemimde tek bir geminiz ya da insanınız kalmayacak. Yeni koruyucu sistemi yörüngeye yerleştirir yerleştirmez bu ambargoyu kaldırmayı düşünebiliriz.

- Peki, Sayın hükümdar dedi kendine hâkim olmaya çabalıyordu. Bu adam kendini ne zannediyordu acaba? İstese şu gezegeni yalnızca bir saat içerisinde dize getirirdi. Bu güce sahipken bunu yapmıyordu ve bu adam hala neler geveliyordu? Ayağa kalktı o da… Adamı karşısına aldı.

- Öyleyse Sevgili Omay, anlaştık dedi cılız kemikli elini önüne uzatınca tüm öfkesine ve artık iyice iğrenmiş olmasına rağmen bu adamdan elini yakaladı ve sıktı.

- İmzalayacağımız antlaşmayı hazırladığınızda yeri, zamanı ve koşulları konusunda beni bilgilendirirsiniz. 

- Elbette… Çok beklemeyeceğinizden emin olabilirsiniz.

- Eminim, Sayın Başkan. Dedi son kez ve daha fazla beklemeden odadan ayrıldı. Diğerleri de takip etti onu… Öyle öfkeliydi ki gözü hiçbir şey görmüyordu. Bir zaman sonra gemiye ulaştıklarında eline geçirdiği ilk şeyi şiddetle yere fırlatmıştı. Kaptan pilota hemen kalkışa geçmesi için ikaz verdikten sonra bağırmaya başladı.

- Bu adamı zincire vurup bir köpek gibi bağırta bağırta gebertmek lazım… Kendini ne zannediyordu bu ha dedi gözlerine denk gelen ilk kişiye ki bu da yorga’ydı. Ve hiç sesini çıkartmamıştı.

- Bu kadar öfkelenme, Ayeil dedi Konsta yanına yaklaşarak…

- Söylediklerini duymadın mı, lanet ucubenin… Nasıl sakin kalabilirim. Ona tüm bu korkularını yaşatmak vardı ya… Ah!

- Sakin ol, lütfen. Kendine zarar veriyorsun?

- Daha antlaşmanın koşullarını şartlarını da bilmiyorum ki kalkıp kabul ettim. 

- Çok ağır olursa kabul etmezsin olur biter. Şimdiden bunu dert etmene hiç gerek yok. Üstelik adamın zihnine girmemiş miydin? Nasıl bilmiyorsun?

- Elbette, yapmadım böyle bir şeyi Konsta. Dedi sesini alçaltarak. Biraz sakinleşmişti.

- Neden öyle söyledin, peki?

- Bilmiyorum işte, ima ettiklerinin ne denli saçma olduğunu anlar diye umuyordum.

- Anlar anlamasını da… Bu onu daha yanlış düşüncelere de sevk eder, Ayeil.

- Mesela?

- Mesela tüm düşüncelerini bildiğin için bunu bir kanıt gibi algılayabilir. Ve inan bana şimdi bununla işbirlikçi olan herkes öğrenecek böyle bir güce sahip olduğunu… Seni köşeye sıkıştırmak içinde ellerinden geleni yapacaklardır.

- Korkmalı mıyım? Hayır, hiç sanmıyorum. İsterse birleşip çıksınlar karşıma… Benim de oldukça güçlü müttefiklerim var ve desteklerini benden esirgeyeceklerini hiç sanmıyorum.

- Lütfen Ayeil işleri bu raddeye getirmeye hiç gerek yok. O antlaşmayı -Septist’in birlik, bütünlük ve bağımsızlığına uygun olduğu takdirde- imzalamalısın. Ve artık onlara kendinle ilgili de güvence vermen gerekiyor.

- Orası kolay dedi bir yere otururken.

- Öyleyse düşünme bunları artık… Bir süre en azından antlaşma günü belli olana dek yönetim işlerini bize bırak. Rahatına bak. Omzundaki yük gereğinden ağır ve tek başına taşıyamayacak kadar deneyimsizsin. Biz ilgilenelim, tamam mı?

- Yine de tüm olan bitenden haberdar olmak istiyorum. Benden habersiz hareket etmeyin.

- Elbette… Sen hiç meraklanma… Anı anına her şeyden haberin olacak, söz veriyorum.

- İyi… Dedi dikkatini camdan dışarı verdi ve geri dönene dek de tek kelime dahi etmedi.

 

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..