Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 7

Olaylardan beri ilk kez yalnızlardı evde, üzerinden üç uzun hafta geçmişti. İlginçtir ki O Gün olanlar bugün artık neredeyse unutulmaya yüz tutmuş silik anılar gibiydi kafasında. Pek bir şey hatırlamıyordu olanlara dair ve bundan hiç de şikâyetçi değildi. Üstelik o günden sonra bir titreme bile gelmemişti ve o korkunç rüyaları da görmüyordu artık, eskisi kadar sıradandı yeniden hayatı. Son dört ayın zorlu geçen haftalarından sonra okulunun monoton geçen günlerine ve tebeşir kokan tozlu sıralarına da kavuşmuştu nihayetinde. Bundan daha mutlu olabilir miydi; Hiç aklına gelir miydi okulu bu kadar özleyeceği, arkadaşlarını ve hatta bazen yaptıkları aşırılıklarını bile dört gözle beklemişti meğerse. Bambaşka biri gibiydi sanki, hayata dair ne varsa artık daha olumlu daha yaşanabilirdi gözünde. Ağabeyiyle arasındaki buzlarda çözülmüş ve oldukça iyi anlaşır olmuşlardı. Ne olursa olsun anında ve sıkılmadan dile getiriyorlardı düşüncelerini; olanlar hayatlarındaki çok şeyi değiştirmişti. Böylesine mutlu olmaktan memnundu ikisi de… Arkasına yaslandı, yorucu bir okul günü geçirmişti.  Sıradan günleri derslere yetişebilmek için daha fazla çalışarak geçiyordu,  abartılı bir şekilde öğle araları ve teneffüslerde bile çalışır olmuştu. Ne olursa olsun ister bir varis ister sıradan bir insan olsun okumaktan vazgeçmeyecekti; ileride ne olacağını kim bilebilirdi? Belki her şey sona erdikten sonra tekrar buraya geri dönecekti. Bu yüzden mümkünse liseyi bitirmeden şu varislik meselesini düşünmek istemiyordu.  Pür dikkat televizyona gömülmüş ağabeyine takıldı gözleri; dokuz haberlerini seyrediyordu. Daha önce fırsatı olmadığındandı herhalde bu vakitte moral bozucu şeyleri izlemesi… Zaten hiç eksik olmazdı krizler, kazalar, felaketler; bir de bunlara mübalağalı spiker sunumları eklenince her şey daha da kötü görünüyordu gözünde; sanki her şey sona ermişte hiç umut kalmamış gibi konuşmuyorlar mıydı? Gereksiz insan müspetteleri diye küfretti içinden. 

— Ağabey rica etsem kapatır mısın artık şu haberleri; ne anlıyorsun bunları izlemekten. Daha fazla çaresizlikten başka hiçbir getirisi yok; dünyayı sen mi kurtaracaksın sanki dedi yergili bir hitapla.

— Öyleyse neden gidip odanda biraz daha ders çalışmıyorsun, kardeşim. 

— Ne o beni azarlıyor musun yoksa ben sen üzülme diye söyledim öyle; seni aşağılamak gibi bir düşüncem yoktu dedi ayağa kalkarken, dışarı çıkmak gibi bir düşünceyle kalkmamıştı elbette; kızacağını bilse de bu gece bu kadar şey duymak yeterliydi. Hem onun hem kendisi için; üzerindeki tuştan kapattı televizyonu.

 — Sana söylüyorum, sana efelik taslamam hoşuna gitmiyor biliyorum ama artık bitmiştir, kusura bakma dedi hınzır bir çocuk edasıyla ona bakarken. Bugün sinirli görünüyordu, iş yerinde sorun çıkmış olmalıydı herhalde. Başka ne olabilirdi ki zaten.

 — Neden biraz konuşmuyoruz; bana gününden bahset mesela, berbat görünüyorsun çünkü.

 — Günüm kötü değildi dedi çaresiz arkasına yaslanırken; - sadece moralsizim biraz.

 — Neden peki dedi yanına otururken; - anlatmanı istersem anlatır mısın?

 — Önemli bir şey değil, boşuna çenemi yormaya değmez yani…

 —  Hadi gel, Çardağa çıkalım o zaman, sıcak birer kahve de alırız. Hava almak iyi gelebilir, ne dersin.

 — Hiç keyfim yok derim, canım; başka bir akşam yaparız ağabey-kardeş konuşmasını. İzninle gidip yatmak istiyorum sadece.

 — İstediğin gibi olsun, yarın hafta sonu olduğu için ben biraz daha ayakta kalacağım dedi ancak susmaya ve bu kadar çabuk pes etmeye niyeti yoktu, ilgisini çekecek bir şey biliyordu. Zaten günlerdir onunda kafasını kurcalayan bir şeydi bu, bir ara konuşmaları gerekli olan bir şey ve o ara bu gece olsa fena mı olurdu? Ardından mutfağa geçti, ağabeyi de kişisel temizliği için banyoya geçtiğinde duyması için yüksek sesle konuşarak “ düşünüyordum da eşimi bulmak için harekete geçmeliyim artık, ne dersin” dedi. Ne dedi içinden Yağız, böyle bir şey traş olurken mi söylenirdi insana, kestiği yere bir parça pamukla bastırdı. Uzun ve derin bir kesik olmuştu. 

 — Yani biliyorsun ki bu haftalardır kafamı kurcalayan bir durum, seni de rahatsız etmiyor mu? Yaşlı adamın söylediklerini düşünürsek bence bu çok rahatsız edici, bir an önce harekete geçmeli ve o kişinin sen olmadığını anlamalıyım. Yoksa…

 — Yoksa ne dedi yağız yanına gelerek; evet bu durum onun da sinirlerini geriyordu. 

 — Demek ilgini çekebildim sonunda, öyle mi?

 — Elya bunun ne kadar ayrıntılı bir konu olduğunu biliyorsun, sence bunlar ayaküstü konuşulacak şeyler mi ya da öyle gelişigüzel…

—      Yapma, ağabey. Bu durum artık beni çok korkutuyor.

—      Haklısın beni de tedirgin etmiyor değil…

 —ya doğru söylediyse ya gerçek olursa, söylesene o zaman ne yaparız?

 — Kendi adıma konuşmak gerekirse hiçbir şey… ne olduğu umurumda değil, düşüncesi bile iğrenç iken buna müsamaha gösterilemez. Üstelik ben yaşlı bunağın yanıldığından da eminim. Sadece benzerlik var diye olduğumu iddia etmesi çok saçma.

 — bu duruma bir çözüm bulmalıyız bir an önce…

 —  bu konuda da iş sana kalıyor sevgili kız kardeşim. Eğer dediği gibi ise onu yalnızca sen bulabilirsin.

 -    evet haklısın…

 — İyi anlaştık o halde, şimdi izninle gidip yatacağım.

 — Dur bir dakika nereye, daha konuşmamız bitmedi dedi onu kolundan yakalayarak.

 — Konuşacak daha ne kaldı ki dedi ona dönerek; ne kadar da güçlü sıkıyordu kolunu, bir an için onun bir insan olmadığını unutmuştu artık. Hala eskisi gibi göründüğünü düşünürse bu kaçınılmazdı zaten.

 — Sanırım fiziksel gücünün bir sınırı yok, kolumu biraz daha o şekilde sıkmaya devam edersen kopacak.

 — Aa, özür dilerim; sadece seni durdurmak istemiştim, gerçekten o kadar güçlü mü sıkıyorum, farkında değilim özür dilerim yeniden dedi sırıtarak; - Hadi gel çardağa çıkalım, gerisini orada konuşuruz.

 — Ah, Elya. Çok başına buyruk bir kızsın, sana laf anlatmak imkânsız; yürü hadi dedi yolu göstererek. 

 

Özel yapım gümüş tabaklarının içerisinde kendine özel bir ziyafet çekiyordu bu gece; kim bilir ne kadar olmuştu kendi elleriyle avladığı bir hayvanı yemeyeli… Bu aralar kafasını meşgul eden onca şey arasında biraz olsun keyif yapabildiği için memnundu. Suratında çirkef bir gülümsemeyle yıllanmış şarabını içip taze geyik etinin tadını çıkarıyordu tasasız; aylardan sonra aradığını bulmuştu sonunda. Çok yakında onu esir edecekti şatosunun zindanlarında, savaşının önündeki tek engeli yok edecekti nihayet. Bu işe uygun özel olarak belirlediği bir cellâdı gönderecekti varisi yakalaması için. Ne kadar acımasız o kadar iyiydi bu yüzden kana susamış merhametsiz biri olmalıydı ve o kişinin de kim olduğunu çok iyi biliyordu.

- Efendim dedi içeri giren hizmetkâr, onu rahatsız etmiş olmanın verdiği korkuyla titrek vücudunu zemine yapıştırdı hemen; - sizi çok yakından ilgilendiren biri hakkında birkaç bilgi edindik efendim, izninizle…

- Yemek yerken rahatsız edilmek istemediğimi daha kaç kez söyleyeceğim size ahmaklar diye kükredi asilzade Mühin Nekar. 

- Çok özür dilerim efendim, bağışlayın lütfen diye yalvarıyordu dışarı çıkmak için sürünürken.

- Önce şu öğrendiklerini bir duyalım da ondan sonra bakarız icabına dedi işaret ederek.

- Emredersiniz efendim dedi titrek sesiyle hizmetkâr yerinde duraksayarak; - Damas’ın kuruldan sızdırdığı bilgiye göre yaşlılar loncası varisi koruması için gardiyan Hatula’yı gönderecekmiş, o zamana kadar yalnızca bir haftanız kaldı asilzadem.

— Sizi aptallar diye kükredi gür sesiyle; önündeki masayı bir hamlede yere serdi; - bu zamana kadar ne halt ediyordunuz sizi beceriksizler, hemen kaybol gözümün önünden ve bana cellât Mizal’ı gönder derhal!

— Emredersiniz efendim, hemen gidiyorum dedi başını ve vücudunu hiç kaldırmadan sürünerek çıktı salondan korkudan kırılan hizmetkâr. Az sonra cellât kontun yanındaydı, önünde eğilip elini öptü efendisinin.

— Beni çağırtmışsınız asilzadem.

— Evet, Mizal, görevini bir hafta erkene çekiyoruz, git ve kızı bana getir.

— Emredersiniz efendim, peki ya oğlanı?

— Onu da istiyorum çünkü aradığım diğer seçilmiş o…

— Derhal gidiyorum efendim dedi tekrar elini öptü ve hızla çıktı oradan.

 — Çok yakında varis benim merhametime kalmış olacaksın ve o yaşlılar kurulunu elimde oynatacağım sayende diye söylendi; kahkahası geniş tavanlı büyük odanın içini inletti.

 

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..