Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Kızıl 8

Yaşlılar loncası Gardiyan Hatula’yı bir hafta sonra yola çıkması için telkin ettikten sonra askeri savunma bakanlığı merkez birimde revize edilmesi için ikinci başkent Ster-Ulûm’a göndermişlerdi. İkinci başkent fen ve teknoloji üslerinin bulunduğu tamamen yeni icatlar ve silahlar üretimi üzerine yapılandırılmış bir bilim şehriydi; Gardiyan Hatula burada yenileme birimi güçlendirme istasyonu birinci laboratuar’da bir hafta süre ile kontrole alındı; bu yüzden daha erken gitmesi söz konusu olmayacaktı. Yaklaşan tehlike göz önünde bulundurulacak olursa bu kötü bir fikirdi elbette, Kontun aralarına bir casus soktuğunu ve varisle ilgili her türlü enformasyonu öğrendiğini bilmediklerinden daimi kızıl şavk durumuna geçtiklerinde her şey için çok geç olacaktı.

 - A durumu seviye bir birleşme kombinasyonu hazır ve başladı dedi yardımcı bir birleşmeyi kontrol eden astbaşkan’a.  Mümkünse bu tetkikler kusursuz olmalıydı, yaşlılar loncası özel bir emirle bu işi nedense onun üzerine yıkmıştı, sanki yapacak onca ikdam’ın (iş) arasında bu çok gerekliymiş gibi bir de başına bu çıkmıştı. Hiçbir dönemde bir varis için bu denli kod durumu ilan edilmemişti, her yerde bir telaş bir hengâme vardı. Savunma bakanlığı teknik birimi bu hengâme arasında bir de gereksiz yenileme programlarıyla mı uğraşmalıydı, öyleyse düzeni sağlamak için başka bir bakanlık daha oluştursalardı ya.

- Gardiyan’ın bir hafta boyunca tüm birleşmeleri hakkında eksiksiz durum raporu hazırlanılsın ve ofisime gönderilsin, o zamana kadar dışarıdaki işlerimle ilgileniyor olacağım; hiç kimse tarafından rahatsız edilmeyeceğimden emin olmak isterim.

- Emredersiniz başkanım dedi başyardımcı. Gerekli her şeyi söylediğinden emin olarak ardına bile bakmadan çıkıp gitti, buna ayıracak vakti yoktu, durumun vahametinin farkında olsa da bir isyan her şeyi daha da kötüleştirirdi. Bu yüzden asıl olması gereken yerde birliklerinin başında olmalıydı. Bu dönem çok fazla acemi didon silâhaltına alınmıştı, onların eğitimi ile ilgili her şey öncelikli durumdaydı; bir asker olduğu için her şeyin önünde bunu tutmak zorundaydı. Başına bir yığın acemiyi yıktıkları yetmiyormuş gibi bir de yeni bir görevle uğraşamazdı… Aracına atladı; Munt’taki(Askeri üsler ve teknolojiler bölgesi) merkez silo yeniden inşa edildiği için başkent Boyler’deki ikinci savunma komutanlığına doğru kırdı aracın direksiyonunu.  Oraya vardığında saat gece yarısını bulmuştu çoktan, bu saatten sonra yapacak bir şey olmadığı için adımlarını Miralay Konsta’nın odasına çevirdi. Septist’in en deneyimli aynı zamanda en geç Miralay’ıydı Konsta orgeil. Daha on beş yaşındayken geniş çapta biyolojik silah kaçakçılığını önlemiş, on sekizinde Başkent Boyler’in( Askeri bakanlık bölgesi) başına getirilmişti. Yorga Artjin, Konsta ile o zaman tanışmış ve o günden beri iki kardeş gibi olmuşlardı. O dönem devletin istihbarat biriminde hizmet ediyordu yorga, aynı görevde üst kademelerin gözüne çarpacak derecede işler yaptığından Munt’ta Miralay olmakla onurlandırılmıştı. Munt Boyler’den(Başkent) sonra askeri alanda gelişmiş ikinci şehirdi. Her türlü askeri proje ve karargâh bu iki şehirde toplanmıştı. Bu nedenle buralarda bir çöpçü olarak bile görevlendirilmişsen şanslı sayılırdın. Ünün ve prestijin artardı. Bu iki ahbap kibirli görünüşlerinin ardında aslında tamamen hizmet aşkı ile yanar; bu nedenle pek sevilmediklerinden arada sırada bir araya gelir eski günleri yâd eder ve gündemdeki olaylardan bahsedip tartışırlardı. Bu da onları zamanla birbirlerine bağlamıştı.  Ancak bugün tamamen farklı bir sebepten ötürü buradaydı Yorga, bu aralar gündemi her şeyden çok meşgul eden şu malum olay hakkında bilgi alışverişi yapmak istiyordu.  Başkanın bu konu üzerinde neden bu kadar çok uğraştığını merak ediyordu, bir varis neden bu kadar değerli bir hale gelmişti. Hangi dönem onların üzerine bu kadar düşülür olmuştu da bugün gelinen nokta buydu. Mutlaka altında bir bit yeniği vardı bundan emindi; özellikle Septist’in en güçlü gardiyanını o kızın hizmetine verdiklerini öğrendiğinden beri bundan şüphe etmiyordu. Gümüş rengi ahşap kapıya hafifçe iki kez vurduktan sonra beklemeden içeri girdi.

- Oh yorga hoş geldin kardeşim, bu gece geleceğini bilmiyordum dedi onun içeri girdiğini gören arkadaşı.

- Aslına bakarsan geleceğimi ben de bilmiyordum.

- E söyle o halde seni buraya hangi şiddetli rüzgâr attı?

- Uzun zamandır görüşemiyoruz hem bir ziyaret edeyim hem de şu varisle ilgili yeni gelişmeler var mı diye bir sorayım dedim, onu gözetim altında tutmak senin görevin, belki bir şeyler biliyorsundur.

- Anlıyorum, şüphelendiğin bir şey var galiba?

- Bugün Munt’taki istasyona Gardiyan Hatula getirildi elinde özel bir emir vardı; birleşme programına almam istenmiş.

- Ya bu çok kapsamlı bir istek; kim istemiş bunu?

- Yaşlılar.

- Desene şu varis ortalığı epey karıştırıyor.

- Ya ne demezsin, sende ne var ne yok. Dökül bakalım.

- Valla dostum, aslına bakarsan hiçbir şey yok, Hatula’nın oraya gönderileceğini bile şimdi senden duydum, herhalde o göreve başlayana dek bir sorun çıkmaz, sanıyorum ki.

- Sanıyor musun? Daha kesin konuşamıyorsun anlaşılan… Sence daha önce de olduğu gibi, sorunsuz bir dönem mi olacak…

- Aslında çok da sakin olacağını sanmıyorum dostum, senin son gelişmelerden haberin yok mu?

- Hayır, yok. Zaten bu yüzden buradayım.

- Bu sefer ki varis bir savaşa neden olacak gibi görünüyor.

- Neden öyle söyledin, bildiğin bir şey mi var?

- Evet, hem de birinci ağızdan. Neden bu kadar önemli olduğunu söyleyeyim sana.

- Dinliyorum.

- Bu kesin bir bilgi ve teknolojik silahların rol alamayacağı bir savaş üstelik savaşın nedeni de Varisin ta kendisidir.

- Anlamıyorum. Teknolojinin saf dışı kalacağını aklım almıyor.

- Benim de ama bildiğim bir şey var ki ortalık epey kızışacak; bu varis soyunun son örneği bu yüzden oldukça güçlü ve tahtında gözü olanlarda hep oldu biliyorsun.

- I-hım; Kimmiş o göz, onu da biliyor musun bari…

- Çok fazlalar ama en tehlike arz edeni Kont Mühin Nekar.

- Ne! Dalga geçiyorsun. Nekar’ın tehdit olarak görülmesi saçmalık değil mi adam sürgün de sonuçta…

- Evet, öyle ama bu onu engellemez değil mi? Varisi ele geçirirse sefasını sürecektir.  Sana söylüyorum bak; Bu kız diplomatik açıdan çok güçlü dostum. Daha evvel ki varisler gibi bir simgeden ibaret değil. Gerçek bir güç… Nekar’ın ilgisini de bu yüzden çekiyor olmalı.

- İyi de bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, atağa geçeceğinden çok emin gibisiniz.

- Evet, hem de şüphesiz eminiz ama bu ne zaman olur bilemem.

- Nasıl?

- Nekar’ı başına buyruk bırakmadık, dostum yapma. Yedi gün yirmi dört saat izleniyor, bu aralar malikanesinde büyük bir karmaşa hakim; yani düşünsene yüz yıldır kılını bile kıpırdatmadan yaşadığı evinde şimdi in cin oyun oynamayı bırakmış, kaos yaratmakla meşgul.  Ve Ne kadar güçlü olduğunu sen de bilirsin, onu ilhak etmek çok zordur.

- Ne demezsin. 

- Cık, cık… Senin dünyadan haberin yok, yorgacım…

- Yine ne var, Allah aşkına.

- Bak bu varis çok değerli diyorum, kız yok edilirse Septist’te büyük bir karmaşa ortaya çıkar, varis bu düzenin tek koruyucusudur. Eski varis öldükten sonra olanları hatırla, hala düzeni sağlamakta zorlanıyoruz.

- Haklısın, ne diyebilirim ki…

- Heh şöyle sözüme gel ama Bir şey daha var ki duyduğuna inanamayacaksın dedi ağzı kulaklarında.

- Böyle sırıttığına göre gerçekten olağandışı bir şeydir mutlaka, ondan eminim…

- Evet, hem de nasıl dedi masasından kalkıp arkadaşının ayaklarının dibine kadar ilerledi ve durdu. – varis soyunun ender bir örneği sayılmaz aslında.

- Az evvel kendi ağzınla söylemedin mi yahu canlı kalan son varis diye…

- Evet, ama o şimdi sana söyleyeceğimi duymadan önceydi, bunu en sona sakladım ki etkili bir nokta olsun.

- E söyle o halde.

- Biz bu varisi doğduğundan beri gözetimimiz altında tutuyoruz,  öyle değil mi?

- Evet.

- Sabırlı ol;  yalnızca onu ve ailesini biliyoruz ancak Septist’ten kaçmadıklarını kaçırıldıklarını da biliyoruz.

- Evet, bunda ilginç olan nedir anlayamadım.

- Septist’ten kaçarken Cerine ve Eicine; onları kaçıranın haricinde yalnızdılar…

- Eee…

- O ikisinin Septist’ten çıkmaya izinlerinin olmadığını bilmiyor musun; hatta kaçışlarını önlemek için de yüksek güvenlikli bir kale de hapsedildiler. Şu da var ki o ikisi ayrı ayrı odalarda inziva edildiler.  Yani onları kimin kaçırdığını ve nasıl olur da Cerine’nin daha bir diğer noktaya geçer geçmez doğum yaptığını bilmiyoruz.

- Bütün bunları biliyorum elbette ama kızı buradan kaçar kaçmaz doğurmuş olamaz.

- Evet, hiç mantıklı olmazdı zaten.

- Dur bir dakika; varis ayei-l ailesinin kaçışından iki yıl sonra doğmadı mı onları bulmadan önce arada sadece bir aylık bir boşluk var. Nasıl olur da…

- Evet, evet aynen öyle yalnız Cerine kız değil oğlan dünyaya getirdi.

- Bunu bilmiyordum. Yani varis bir erkek mi?

- Hayır, ahmak, varisi sen de gördün zaten ne diye böyle aptal gibi davranıyorsun ayrıca o bilmediğin bilgi ben başkan ve lonca başkanı haricinde kimse tarafından bilinmiyordu.             

- Öyleyse bütün bunları bana neden anlatıyorsun.

- Hala anlamıyor musun, varisin bir ağabeyi var?

- Bu konu nereye varacak hiç bilmiyorum, dostum böyle gizli bir bilgiyi bana anlattığın için başın derde girmesin.

- Girmez merak etme, bunları sana izinsiz anlattığımı mı sanıyorsun bizzat başkanın emri…

-  Demek öyle, o zaman neden şimdi?

- Bırak şimdi onu,konumuz bu değil. Şu ikisini buradan kaçıranı bulamadığımızı biliyorsun, izlerini iyi kapatmıştı ama bugün bir söylenti dolaşıyor üst mercilerde. Yaşlılar kurulu başkanı kızı ve oğlanı bizzat gördü ve kaçağı yakalama görevi de onun üzerindeydi, geri döndüğünde acil bir emirle Ana başkent Odeon’a çağırıldık.

- Bundan neden benim haberim yok, her şeyi anlatma emri almışsın ama böyle önemli bir toplantıdan neden haberdar değilim? Dedi öfkeyle.

- İnan ki orasını bilmiyorum.

- Ne konuşuldu peki toplantıda… Ne istiyormuş yaşlı moruk?

- İstediği değil bulduğu bir şey;  o ikisini buradan kaçıranın aynı türden bir erkek olduğunu varsayıyormuş son bir aydır da şimdiki varis gibi insanların arasında gizlendiğini ve onu ayırt edecek birkaç da özelliğini keşfetmişmiş.

- Sonra?

- Sonrası şöyle; onları kaçıranın kızın ağabeyi Yağız olduğunu düşünüyor, kendini gizlemek için neden böyle bir yola başvurduğunuysa bilmiyor. Yani ikisinin soyu devam ettirecek tek Omaylar olduğunu düşünürsek, oldukça kafa karıştırıcı.

- Gerçekten müstesna bir olaymış, dostum. Ne diyebilirim dedi ayağa kalkarken. – ben artık gideyim yarın erken kalkmam gerekiyor.

- Daha çok şaşırırsın sanıyordum, benim nutkum tutuldu inan ki. anlam veremiyorum.

- Elden ne gelir kardeşim dedi kapıya yönelirken; selam verdi ve çıktı odadan… Duyduklarına değil bunları neden duymadığına şaşırmış ve kızgındı Yorga, neredeyse hiçbir şeyden haberi yoktu. Böyle bir bilgi neden saklanmıştı ondan, anlayamıyordu. Yıllardır yeterli ve güvenilir bir naip olabilmek için didinip duruyordu ve şimdi anlıyordu ki son ana kadar ve gerekli olmadıkça bu işlerin dışında tutuluyordu. Hınçla yumruk yaptığı elini hiddetle vurdu duvara, lanet olası asillerin gözünde Konsta kadar değeri yoktu, hâlbuki en çok çalışan ve yıllarını veren bu işe oydu. Kahrolsun diye küfretti içinden; odasına kadar sayıklaya sayıklaya ilerledi.  Yatağına gömüldü;  tavandaki altın varaklarla bezenmiş kadın resmini seyrederken Konsta’nın yeni varisle ilgili söyledikleri meşgul ediyordu kafasını. O kızı daha evvel yalnızca bir kez görmüştü; bu da yaklaşık olarak on yedi yıl önce doğduğu gündü. Daha sonra özel bir sebepten dolayı onu gözetmek görevi Konsta’ya devredildiğinde varisle ilgili her şeyden yalnızca yüzeysel olarak haberdar olabilmişti. On sekiz yaşında bir çocuğun varisi nasıl koruyacağını aklı mantığı almamışsa da bugün bu işi ondan bile iyi yaptığını her geçen gün daha şaşırtıcı bir şekilde gösteriyordu. Demek varisin kardeşi aynı zamanda eşiydi, bu gerçektende gizlenmek için oldukça iy ama aynı zamanda mide bulandırıcı bir detaydı. Sağında dönüp kolunu başının altına aldı; gözlerini kapattı. Bu kadar değerliyse mutlaka başka şeylerde vardı bu varis olayının altında. O düşüne dursun uyku yavaşça onu kolları arasına almaya başlamıştı bile; kafasının içinde kesilen birden fazla ve devamı gelmeyen düşünceler yorgunluğuna karışıp yitip gidiyordu. Şiddetle çarpılan kapının sesiyle çıktı daldığı rüyalar âleminden; gözlerini ovalayarak doğruldu kollarının üzerine. Konsta askılıktan kaptığı bir ceketi ona fırlatırken aynı zamanda acele etmesini,bir an evvel Ana Başkent’e gitmeleri gerektiğini haykırıyordu.

- Dur Allah aşkına bu telaşının sebebi de ne? Neden bağırıyorsun kuyruğuna basılmış encek gibi?

- Şimdi ne konuşmaya ne de daha fazla oyalanmaya vaktimiz var; bir an evvel Odeon’a hareket etmeliyiz. Hadi acele et, giyin de çıkalım. Onu kolundan sürükleyerek binadan çıkarttı; zaten kapının önünde hazır olan aracın sürücü koltuğuna geçerek freni sonuna kadar kökledi. Yorga olan bitenden şaşkın merak içindeydi; kopardığı velveleye bakılırsa ciddi bir durum olmalıydı. Yüzüne direk bakmamaya özen göstererek dikiz aynasından seyrediyordu onu; inatla sessiz ve sinirli görünüyordu. Yirmi bir yaşında bir genç için tersi çok mundar olurdu. Yine de neden bu kadar acele ve telaşla hareket ettiklerini bilmesi gerekti; başını koltuğa yasladı.

- En azından Ana Başkent’e varana dek boş vaktimiz olacak. Neden bu karmaşanın hikâyesini anlatmıyorsun bana dedi sakin bir şekilde. Konsta arkadaşına dönerek onu bir süre süzdü bakışlarıyla.

- Varis kaçırılmış dedi lafı gevelemeden.

- Ne?

- Ne, ne? Kaçırılmış diyorum işte, acil durum ilan edildi bu yüzden vakit kaybetmememiz gerekiyor.

- Kim, neden kaçırmış?

- Tahmin edebilirim ama bu doğru olmaz o yüzden bilmiyorum; bunu Ana Başkent’e gidince öğreneceğiz.

- Ah, pekâlâ. Anlıyorum. Tekrar düşüncelerine gömüldü. Kara taşıtı ile Odeon Boyler’e yaklaşık üç saat mesafedeydi; oraya varana dek kaybedilen o üç saatte varis için yapılabilecek çok fazla şey olabilirdi. Ancak bu soruşturmanın ve gözetmenin iki önemli unsuru yani kendileri orada olmadan Ana Başkent’teki o ahmakların bir şey yapabilecekleri yoktu. Ki bu tetkik ve mizan davalarında sıradan bir askerden bile daha az şey bildiğinden emindi ya neyse…

- Bu iş başımıza bela olacak Yorga; daha şimdiden olaylar kızışmaya başladı. Ana Başkent’te olanları ve olacakları düşünemiyorum bile.

- Haklısın dedi onun tedirginliğine eşlik ediyordu içten içe. Varisin kaçırıldığını duyan halk sokaklara dökülüp zaten düzensiz ve kıpırtılı olan bu uyumu büyük bir kaosa sürükleyeceklerdi. İnsanların düzeni sağlamak için yöneticilerin bir paraf olarak kullandığı varisi bu denli yüceleştirmesi akıl almaz bir gerçekti; hem de insanı ürkütecek cinsten. Bu uğurda tebaanın neler yapacağını kestirmekte çok zordu, bu da Septist’in varlığının sonu olmaz mıydı? Ve imparatorluğun? Ve sadece bir simge olarak bile ortalığı tozu dumana katan bir varis diplomatik gücünü elde ettiğinde büyük güçler ve dengeler arası bir harbe neden olacaktı. Yüzünde istemsiz bir tebessüm peyda olmuştu; başlarına açılan sorunları düşünecek olursa bir ordu askerin bile yetersiz kalacağından korkuyordu. Ve henüz birlik altına alınmış acemileri düşününce sinirleri geriliyordu ister istemez… Daha eğitimlerin yarısını bile tamamlayamamış onlarca didonu komuta altına almak… Mümkün değildi.

- Hayrola neden gülüyorsun; Yorga. Ben ortada komik bir durum göremiyorum dedi yüzündeki yaygın aptal gülümsemeyi gördüğünde.

- Bir şey yok; sinirlerim gergin yalnızca dedi onu yatıştırmaya çalışarak.

- Ah; bu üç saatlik yol cehennem azabının yanında hiç kalır; bir kızı koruyamadım, lanet olsun…

- Yapma, dostum; durup dururken suçu üstlenmene gerek yok. Bu olayda kabahatli olan sen değilsin yalnızca. Madem kızın özel durumunu biliyorlardı, daha tedbirli hareket etmeleri gerekirdi.

- Evet, bu konuda haklı olabilirsin ancak bize verilen görevi layıkıyla yerine getiremedik. Gün gibi ortada işte her şey…

- Kendi adıma hiçbir şeyin sorumluluğunu üzerime alamam Konsta kusura bakma; eğitmem gereken onlarca acemi varken bir de başıma Hatula gardiyanı yıktılar. Ayrıca denetimlerin yükünü sırtımızdan hafifletip de yaşlı moruğa veren de başkanın ta kendisi değil mi? Bırak o düşünsün yana yakıla; sorumluluk kesinlikle kabul etmiyorum dostum, anladın mı beni diye çıkıştı hiddetle. Haklı olduğunu ifade eden bir bakışla süzdü arkadaşını Konsta; içine derin bir soluk aldı. Ciğerleri havasızlıktan neredeyse kurumak üzereymiş gibi hissediyordu; bir varisi nasıl olur da koruyamazdı. Yorga ne derse desin onu gözetmek sorumluluğu tamamen üzerindeydi. Kim bilir bunun için nasıl bir ceza ile ödüllendirilecekti. Saatine baktı sabırsızca; daha bir saatlik bir yolu anca kat etmişlerdi. Direksiyonu kırarak uygun bir yerde durdurdu aracı; ayak sürüyerek fırladı araçtan.  Öfkesine söz geçiremiyordu; düşündükçe kabarıyor, zaten harap sinirlerini paramparça ediyordu. Böyle bir başarısızlığı nasıl kabul edebilirdi; bu işin altından nasıl kalkacaktı? Vücudunun ağırlığını daha fazla kaldıramayan dizleri büküldü, bir anda kuru toprağın üzerine yığıldı boylu boyunca. Araçtan çıktığından beri onu sakinleştirmeye çalışan Yorga yere yığıldığını görünce kucaklayıp sürücü koltuğunun yanında kendi oturduğu koltuğa düz bir şekilde yatırdı ve kemerini de bağladıktan sonra direksiyona geçip hareketlendi. Şimdi sırası mıydı sanki çocuk diye çıkıştı babacan bir ifadeyle sanki duyacakmış gibi.

Ana Başkent Odeon ana baba günü gibiydi; yardımcılar, generaller, lonca başkanları ve daha onlarcasını bir telaş almış; ne yapacaklarını bilemez bir halde şaşkın ördekler gibi bir o yana bir bu yana durmadan hareket halindeydiler. Büyük toplantı odasında başkan ve yardımcıları ise sessiz sedasız bu işin sorumluluğunu üzerine yıkacakları iki genci bekliyorlardı. Aslında etraflarına baksalar sorumlu olanların kendileri olduğunu anlayacaklardı. Başkan çileden çıkmıştı; kasvet kokan bu odada bu işin bir an önce çözülmesi için daha ne kadar vakit geçmesi gerekiyordu. Koskoca savunma bakanlığında işe yarar yalnızca iki genç mi vardı da durumu düzenlemek ve rapor etmek için onları bekliyordu. Öyleyse bütün bu ahmaklar sürüsü ne işe yarıyordu. Koca ordunun sorumluluğu gencecik iki adamın omuzlarına mı yıkılmıştı; anlaşılan bu karmaşadan kurtulduktan sonra geniş çaplı bir temizlik yapması gerekecekti… Duvardaki metal kaplamalı gömme saate baktı; yaklaşık iki saattir beklemedeydiler. Odeon ile boyler arası karayolları üzerinden üç saat demekti; hışımla odanın içinde volta atmaya başladı. Bir yandan da sövüp sayıyordu; beceriksizlikleri için hepsini cezalandıracaktı. Yaşlılar kurulu Başkanı gergin ancak durumun vahameti karşısında sakin görünmeye çalışıyordu; biraz daha vakit kaybederlerse… Salonun toryum kaplama devasa kapısı ağır ve kulakların pasını silen bir gıcırtı ile sonuna dek açıldı; Konsta arkada Yorga önde içeri girdiler. Başkanın önüne değin ilerleyerek durdular; aynı anda eğilerek selam verdiler ve yerlerine oturdular.  Başkan kızgın bir sima ile ellerini masada önünde birleştirdi; sağında ve solunda duran bu iki gence şöyle bir göz gezdirdikten sonra en güçlü ruhları bile titretecek o gür sesi ile haykırarak ayağa kalkmasını istedi Konsta’dan. Genç general güçlükle zapt edebildiği gövdesini oturduğu sandalyeden kaldırdı ve başını önüne eğerek selam verdi tekrar.

 

— Bu işin sorumlusu sen misin General Konsta Orgeil; duyduğuma göre varisi gözetim altında tutmak senin görevinmiş…

— Evet, efendim diye yanıtladı bu soruyu titrek sesi ile.

— Öyleyse söyle bana General seni bu görevin başına getirmekle hata mı etmiş olduk; ha? Bir gözetmen işinin altından bile kalkamayacak kadar toy musunuz siz general; cevap verin?

— Hayır efendim.

— Öyleyse General nasıl haklı bir mazeret göstereceksiniz bütün yetkilerinizi elinizden almamam için, söyleyin dedi yumruk yaptığı elini masaya vurarak. Yorga her şeye rağmen araya girerek; -hareketinin tehlikeli ve gereksiz olduğunu biliyordu-

— Efendim, izninizle bir iki kelime de ben konuşabilir miyim dedi. Başkan bakışlarını bu saygısız askere çevirerek devam etmesini istedi. Ne de olsa sonunda ikisini de sivile ayıracak ve bir zindana kapattıracaktı.

— Bence efendim; bu işi tek başına bizim üzerimize yıkamazsınız; evet General Orgeil varisi gözetme görevini elinde tutan kişiydi ancak onu koruyabilmesi bu durumda imkânsızdan bile öte bir şeydi. Varisi korumak adına görevlendirilen daha onlarca asker, sivil ve asilzade vardı dedi yaşlılar kurulu başkanı Ukmas Damal’ı işaret ederek. Damal dikkatini başkan’dan ayakta duran ve kibirli bir ifade ile ona bakan gence verdi.

— Öyle değil mi asilzade, bu işte siz de sorumlu değil misiniz dedi dikkatini üzerine çekebildiği adama. Başkan’da masadaki diğerleri gibi şaşkın, sorulan bu soruya bir cevap bekleyişi içindeydi; odadaki tüm bakışların üzerinde olduğunu bilse de yaşlı adam konuşmaya tenezzül bile etmeden isteksiz onayladı bu genci.

— Öyleyse ben ve arkadaşım böylesine ağır bir sorumluluğun bizim omuzlarımıza yıkılmasını reddediyoruz dedi ve tekrar yerine çöktü. Konsta onun bu rezaletinin karşısında artık ne yapabileceğini; durumu nasıl kontrol altına alabileceği umutlarını da yitirmişti.  Artık tamamen Başkan’ın insafına kalmışlardı; yüksek askeri mahkeme önüne bile çıkarılmadan kesin idam edileceklerdi. Yerine oturan arkadaşına sert bir bakış fırlatarak her şeyi mahvettin dedi dudaklarının arasından fısıldayarak. Onun bu hareketine kayıtsız bir gülümsemeyle karşılık verdi ve tekrar hala ayakta olan Başkan’a döndü. Gülümsüyordu; bıyık altından gülümsüyordu ve bu kesinlikle ulvi öfkesinin bir göstergesiydi. Yine de sağlam durmaya çalışarak bekliyordu konuşmasını; bu işin sonu kesin yağlı urgan’a varacaktı. Ancak koca salonu inleten bir kahkaha ile güçlü elini bu cesur adamın omzuna koyarak; “ gerçek bir mertlik örneğisin değil mi evlat; beni bozguna uğrattığını itiraf etmeliyim” dedi.  Bu takrir( söz) ile salonun gergin havası bir anda dağılmıştı bir az olsun.

— Bu haklı olduğun konu üzerinde gelecekte neler yapacağımı zaten göreceksiniz; şimdilik sizin meydan okumalarınızı bir kenara bırakalım ve olanca dikkatimizi bu işi çözmeye verelim dedi babacan bir ifade ile.

— Elbette efendim, tüm varlığımızı bu yolda harcayacağımızdan şüpheniz olmasın dedi Yorga keskin ve zafer kazanmış bir asker edası ile. Halen ayakta durmakta olan arkadaşına da göz kırptıktan sonra asıl konu üzerine derin bir araştırma başlatıldı derhal büyük salonda.  Konsta yanında getirdiği varise ait görüntülerin bulunduğu diski çaşıtlardan birisine uzatarak görüntüyü büyük ekrana vermesini istedi. Gece boyunca varisin son hafta içerisinde yaptıkları ve ilgi çekici tuhaf bir şeyler olup olmadığına bakıldı; daha sonra da varis ile ilgili olan ve tehlike arz eden ne kadar şahıs varsa incelendi. Ve son birkaç ay içerisinde göze çarpan bazı eylemlerde bulunmuş asilzade Mühin Nekar’ın malikânesi ve bulunduğu adadaki kamera kayıtları incelendi. Son birkaç hafta içerisindeki hareketlilik dışında şüpheli bir şeyle karşılaşılmadı malikânesinde. Ne varise ne de ağabeyine dair hiçbir iz yoktu; araştırmaya bir süre ara vererek dinlenmek için odalarına çekilmişlerdi. Konsta ve yorga odalarında halen bu durum ile ilgili konuşmaktaydılar. Başkan ve diğerleriyse ikinci başkent Ster-ulûm’a doğru hareketlenerek; vaziyeti alarm durumuna geçirecekti. Ve nereden sızdırıldığı belli olmayan varisin kaçırıldığı bilgisi ile ilgili olarak burada basına bir açıklama yapacaktı.

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..