- Kategori
- Deneme
Kızıl düş
Sonbahar. Pencereden giren ılık rüzgâr dalgalandırıyor kırık beyaz, dantel tülleri. Sevdiğim, zor da olsa tamir etti antika radyoyu. Şimdi Münir Nurettin Endülüs’te raks diyor bakmaya bile doyamadığım radyoda.
Aynı ılık rüzgâr deniz ve çam kokusunu beraberinde sürüklüyor. İçime çekiyorum. Bez ayakkabılarımı ayağıma geçirip, iniyorum sokağa. Dostlarla, esnafla selamlaşıp, sohbet ediyorum. Fevzi, Rıfat Beyler tavlaya oturmuşlar bakkalın önünde.
— Nesine oynuyorsunuz bu sefer?
— Rakı – balık tabi.
Karabaş pür dikkat yuvarlanan zarları, hızla yer değiştiren pulları seyrediyor.
Bugün çok çeşit yok balıkçı Rasim Abide. Olsun, alıyorum deniz çipurasından fazlaca. Akşama dostlar gelir, meşk edilir. Eve dönüyorum, köşedeki çiçekçi Asiye’den kasımpatı almayı ihmal etmeden.
Sevdiğimin yeşil gözleri, satırlarda iz bırakan kalemin ucunu takip ediyor.
Gözleri parlak,
gözleri verimli üzüm bağı.
Yüzünde iki günlük kirli sakalı. Hepsi mahsur kalmış satırlarda. Dağıtmıyorum dikkatini. Rakısını hazırlamak için mutfağa giriyorum.
Gün batıyor yavaş yavaş. Gün batımının kızıllığı sararan yapraklara, taçlarını açmış kozalaklara, pencerenin ahşap pervazına, duvardaki fotoğrafa, omzuma yaslanmış bir tutam saça değiyor.
İçime işleyen huzurun, dingin mutluluğun rengi oluyor kızıl.
Rakıyı ve peynir tabağını alıp, eşikte biraz duruyorum. Sevdiğimi seyrediyorum. Sonra düşünüyorum. Burada, bu mahallede, namuslu ve sakin insanların arasında ölmeyi beklemeyi.*
Kafasını kaldırıyor yazıdan, bana bakıp ışıl ışıl gözleriyle gülümsüyor.
Gülümsüyorum.
* Sait Faik Abasıyanık’tan alıntı.