Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '20

 
Kategori
Eğitim
 

Kızım Sana Söylüyorum…

 

Ve sana söylemek istediğim

en güzel söz

henüz söylememiş olduğum sözdür.

                               Nâzım Hikmet

                Nadir Elibol adlı değerli bir hemşerim var. İnternetten göndermek lütfunda bulunduğu mektubuna:

                “Her zaman ve her işten önce sessizce, hemen ama heyecanla sizin yazılarınızı okuyorum.” diye başlayıp, “Bugün, (23/11/2019) 243 sayılı ‘Ah Şu Bağnazlık’yazınızı okudum. Yine ne kadar güzel ‘örnek anılar’ anlatmışsınız; sağ olun, var olun!” diye pek nazikçe devam etmiş.

                O yazıda sözü geçen, 1940’lı yıllarda görev yapan Akseki’nin ünlü Belediye Başkanı Gani Şatıroğlu için, “O, yalnızca Akseki’nin belediye başkanı değil, Akseki’nin o dönemdeki en büyük önderi ve yöneticisidir. Yol göstericiliği ile Akseki ve köylerinde isimsiz gibi duran kadınların rehberi olmuş bir kişidir.” diyor.

                Mutlaka öyledir ki, Akseki halkı uzun yıllar “Belediye Başkanı” seçmiş O’nu. Ve yarım yüzyılı çoktan geçtiği halde, hâlâ sevgi ve saygıyla anıyor adını.

                Hakkında yazılmış bir kitap olsaydı keşke! (Var da benim mi haberim yok acaba?)

                Hemşerimin bu çok güzel iltifatlarından sonra, önemli bir eleştirisi de var. Olmalı elbette. Bildiğiniz gibi, pek çok insan, eleştirilmekten korkar. Ya duymazdan gelir, ya da, “Sen kim oluyorsun da beni eleştiriyorsun? Boyundan büyük işlere karışma. Haddini bil.” diyerek büyük bir yanlış yapar.

                Ben, beni ya da savunduğum bir düşünceyi eleştirene daha çok saygı duyarım. Alkışlamak kolay, eleştirmek zordur. Her şeyden önce bilgi gerekir, cesaret gerekir. Ve de oturup yazmak için emek ve zaman harcamak... Bu zahmete katlanan birine teşekkür etmek dururken, “Tencere dibin kara, seninki benden kara” anlayışıyla bağırıp çağıranları, yüksek perdeden atıp tutanları gerçekten ayıplıyorum ben.

                Bu açıklamadan sonra, söz Sayın Nadir Elibol’un:

                “Hani, sizin köyden Aksu Köy Enstitüsü mezunu 11 erkek öğretmenden söz ediyorsunuz ya… Hani, ‘Bir tek bayan yok aramızda’diyorsunuz ya… Bu cümlenin içinde biraz eksiklik, biraz da hata var.”

                Oh be! Karşımda bir ayna var. Korkmadan bakarsam ona, eksiğimi de göreceğim, yanlışımı da…  Ne güzel, ne güzel!..

                Nadir Elibol, “efsane başkan” Gani Şatıroğlu için şöyle diyor:

                “O, annelere ve kızlara anlayış, çalışma, hoşgörü öğretendir. Onları taassuptan uzaklaştırarak bâtıl ve kör inançlardan kurtarandır. Akseki kadınları ve kızlarını bağnaz bir ana ve eş olmaktan uzaklaştırandır. Siz sanıyorsunuz ki, bu çocukları Köy Enstitüleri yetiştiriyor. Hayır, o çocukları bu kadınlar, bu analar yetiştiriyor.

                “Bence, sizler gibi tüm güzel insanların sanatkârları; o akıllı, becerikli, görgülü analar ve eşlerdir.”

                Özellikle bu son cümleye “hayır” diyecek bir babayiğit çıkar mı, bilmiyorum.

                Hemşerim, bu çok kibar mektubuna, annesi Türkan Elibol’dan dinleyerek 2014’te yazdığı “Evvel Zaman İçinde Akseki Kızları” başlıklı 7 sayfalık bir derlemesini de eklemiş.

                Merakla okuduğum bu güzel anıların tümünü vermem mümkün değil. En ilginç bulduğum birini özetleyeyim size:

                Türkan Elibol hanımın amcası Şaban Bey ve yengesi Makbule Hanım, cumhuriyetin ilanından sonraki yıllarda Konya’da öğretmendir. “1926 yılı köy enstitüsü mezunu” olarak not edilmiş ama bir yanlışlık olsa gerek. Çünkü o yıllarda “köy enstitüsü” diye bir okul, bir kavram yok henüz. “Köy Muallim Mektebi” olabilir. Neyse, kafayı takmayalım; biz buna şimdi.

                O yıllarda dantel, örgü, nakış ve biçki – dikiş konularını kapsayan Mandifata adlı bir dergi çıkarmış. Ara sıra da olsa, yengesi bu dergiyi gönderirmiş yeğeni Türkan’a.

                Henüz genç kızlığa adım atmakta olan Türkan da dergiyi alıp Gani Bey’in kızı Gültekin Abla’sına gider; O’nun yardımıyla nakış yapmayı, elbise dikmeyi öğrenir.

                Yengesi Makbule Öğretmen’in Konya’da görev yaptığı okula bisikletle gittiğini, şort giydiğini duyar, fotoğrafını görüp imrenir. Ayrıca kız arkadaşlarıyla da paylaşır; bu duygu ve düşüncelerini.

                Genç kızımız, Aksekili Kerim Ağa’nın oğlu mühendisi İlhan Elibol’la evlenir. Nadir ve Nazan’ın annesi genç bir hanımdır o artık. Yolu İzmir’e her düşüşte, yengesi Makbule Öğretmen’i ziyaret eder. Çünkü O’nu her ziyaretinde bir şeyler öğrenir mutlaka.

                Oğlu Nadir, ilkokul üçüncü sınıftayken, çocuklarıyla birlikte, İzmir Karşıyaka’da bahçe içinde üç katlı bir evde oturan yengesini ziyaret eder yine.

                Ev sahibi Makbule Öğretmen, öğle öncesi meyve verir çocuklara. Çocuklar, yedikleri meyvenin kabuğunu mutfaktaki çöp kutusuna atar.(Ya nereye atacaklardı? Salonda halının ya da koltukların üzerine mi fırlatsalardı?)

                Yenge, yanına çağırır çocukları. Der ki:

                 “Bu çöpü buraya atmayın. Bu çöpü şu kovaya atacaksınız. O kutuya kâğıt, cam, metal gibi şeyleri atacaksınız.

                “Neden böyle yapıyoruz?

                “Çünkü bunlar değerli eşyalar. Onlar eritilip yeniden kâğıt, yeniden cam yapılıyor. Aslında, şu kutuya attığınız meyve kabukları da çöp değil. Gelin bunları ne yaptığımızı görelim.”

                Olup biteni odasından sessizce, fark ettirmeden utanarak izlemektedir; çocukların annesi.

                Öğretmen Yenge, elinde çöp kovasıyla çocuklarla birlikte çıkar bahçeye. Çeşitli meyve ağaçlarından birinin dibini kazar. Meyve kabukları olan çöp kovasını, kazdığı yere döker. Üstünü çocuklara örttürür. “Bunlar çürüyüp toprağa karışacak, gübre olacak, ağaca can verecek.” der.

                İşleri bitince dönerler eve. Girişte küçük bir hol vardır. Sağda vestiyer ve ayakkabılık, solda bir etajer… Bu sırada mutfaktan onları izleyen çocukların annesi Türkan Hanım, “Yardım edeyim mi yenge?” diyerek yaklaşır yanlarına. “Gel Türkan” dedikten sonra, büyük çocuk Nadir’e dönüp, “Etajerin en alt çekmecesini aç. Oradan kendine ve kardeşine birer paket seç.” der. Nazan için paket seçiminde yardımcı olur. Çocuklar paketleri açar. Nadir’e bir kitap, Nazan’a bir bebek çıkar.

                “Sakın anlattıklarımı unutmayın.” demeyi de ihmal etmez. Sonra çocukların annelerine dönüp etajeri işaret ederek, “Türkan, sen de kendine bir hediye seç.” demesin mi?

                Türkan Hanım dikkatle bakar etajere. Üst çekmecede “Yeni Evliler”, altındakinde “Ev Alanlar”, onun altında “Yetişkin Erkek-Yetişkin Kadın”, en alttakinde de “Çocuklar” yazmaktadır. İrili ufaklı hediyelerle doludur çekmeceler. Birine giderken, “Ne hediye alalım? Nerden alalım?” diye  düşünmeden, var olanlardan birini alıp çıkıveriyormuş; Makbule Öğretmen.

                O günden sonra, Türkan Hanım da benimser bu yöntemi ve çok rahat eder.

                “Elibol” gibi bir soyadı taşıyorsa insan, bunun gereğini de yapmalı elbet. Taşıdığı soyadı yakışmalı insana.

                Diyeceksiniz ki şimdi, “İyi, güzel de bu anılar, hani senin eksiğin nerde, yanlışın nerde?”

                Öyle kibar bir insan ki Nadir Bey; eksiğimi, yanlışımı açık açık söylemek yerine, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.” demiş oluyor bana.

                Teşekkürler Nadir Bey. Yürekten teşekkürler değerli hemşerim!

 

HER DALDAN HER DİLDEN ÂDİL’CE

                Yıllardır, gazetelerde yazılarını zevkle okuduğum eğitimci yazar Adil Arda, “Her Daldan Her Dilden Adil’ce” adıyla kitaplaştırmış; beyninin ve emeğinin ürünlerini.

                Gerçekten her biri bilgi yüklü o yazıları, topluca okuma şansı vermekle bize, ne iyi etmiş!

                Yazarken, öğretmen olduğunu hiç unutmamış Adil Arda. Bildiklerini, düşündüklerini okuyucuya da öğretmek ve benimsetmek için âdeta çırpınıyor. Basit politika ile de zamanımızı boşa harcamıyor, dedikodu ile de…

                98 makalenin yer aldığı kitap, hem rahat okunuyor; hem de her yazı okuyucuya mutlaka bir şeyler veriyor; bir şeyler düşündürüyor. Herkese tavsiye ederim; bu güzel eseri. (*)

 

                                                                                                                              Hüseyin Erkan

                                                                                                        huseyinerkan.antalya@gmail.com

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Her Daldan Her Dilden Adilce: Keşanlı Adil Arda, Ceren Yayıncılık 2019, Edirne (0507) 057 84 57 

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..