Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '09

 
Kategori
Psikoloji
 

Kızım

Kızım
 

Bir kızım var, adı Ayşe. Çok sevimli, çok tatlı bir kız. İşten dönünce koşarak üzerime atlar, boynuma sarılır ve bağırır coşkuyla:
-Babbacığıııııııııım!
Öper, öper, öper…

Oracıkta soyunuveririm, çıkarırım üzerimden olduğumdan farklı gösteren maskeleri, kıyafetleri; ben olurum.

Sonra alır yüreğimi eline, sever, okşar, mıncıklar… Ellenmedik yeri kalmaz yüreğimin, yumuşacık olur, kabuğu kırılır ve içinden acemi bir kuş çıkar, telaşla şakımaya başlar.

Şimdi, günü, gündemi konuşma zamanıdır. Çıkarır resim defterlerini, ortaya yayar. Bir bir gösterir o gün yaptığı resimleri ve anlatır. Hiç biri ötekine benzemez resimlerin, hepsinin ayrı öyküsü vardır ama her birinin temasında sevgi mutlaka bulunur.

Ezbere bilirim sınıfındaki bütün arkadaşlarını, anlatır onları tek tek; nasıl biridir, zeka durumu nedir, nelerden korkar, neleri sever, ne yetenekleri vardır. Aktarır bütün doğallığıyla arkadaşlarını ve o gün yaşananları her gün.

Bir telaşla başlar anlatmaya:
—Babacığım, biliyor musun Ayça, Kaan’ı seviyormuş! Defterine kalp resmi çiziliymiş ve ortasında K harfi yazılıymış, Nesrin görmüş bugün.
Sonra fısıltıyla kulağıma söyler:
—Murat var ya Murat, bugün Melek’i yanağından öpmüş.
Sonra ağzını eliyle kapatarak, kıs kıs gülmeye başlar.

Bir başka gün, Mehmet’in çok yaramaz çocuk olduğundan ve Elif’in saçını çektiğinden bahseder.

Başka bir zaman, bana kimseye söylemeyeceğime yemin ettirerek bir sırrını verir:
—Biliyor musun? Yaman, bugün bana ne kadar güzel saçlarım olduğunu söyledi, hi hi hi; bana aşık mıdır nedir?
O an yüreğimde bir şey cız eder, eyvah derim. Şimdi bir goril çıkacak ve kapacak yavrumu! Bir şey demem, diyemem de zaten. Biricik kızıma belli etmem sıkıntımı. İçimde bu fırtınalar koparken, yüzümde altı boş bir gülümseme belirir. Aman Ayşe anlamasın, görmesin kaygılandığımı, üzüldüğümü; onun bir an bile yüzü asılmasın, mutsuzluğu hiç tanımasın, bilmesin…

Sonra teskin etmeye çalışırım kendimi, “Yok ya!”, derim. “Şimdi o daha küçücük, daha uzun yıllar var o meseleye.” ve sihirli kelimeler imdadıma yetişir: “…Ama ben ona hiç yüz vermedim, öyle deyince tersledim onu, seni babama söylerim, dedim.” Bütün dünyalar benim olur o an. Aslan kızım benim, heyyt kimin kızı be!..

Kızım esmer güzelidir; simsiyah, hafif dalgalı, omuzlarının biraz altına inen saçları vardır. Açık kahverengi gözlerine neşeliyken bir ışık düşer ki, kendini alamazsın ondan. Erkeksi şeyleri giymekten nefret eder, hele bir giydirmeyi dene yıkar ortalığı. Kıyafetlerinde pembe tonları tercih eder, diğer kızlardan ayırmaz kendini yani. Kıyafetleri mutlaka birbiriyle uyumlu olmalıdır. Geçer aynanın karşısına dakikalarca seyreder kendini, dener bütün kıyafetlerini ve uygun olduklarına ikna olmadan evden kesinlikle çıkaramazsın onu.

Dünya hali bazen canım sıkkın olur, uzanıveririm şöyle kanepeye, gözlerim televizyondadır ama aklım başka yerde. Hemen anlar halimi, koşarak gelir atlar üzerime “Ne oldu babacığım, Karadeniz’de gemilerin mi battı?”, der. Sonra yüzünde muzip bir gülümsemeyle ekler; “Ama senin gemilerin yok ki, olmayan şey nasıl batacak, ne kadar saçma, neden böyle söylenir ki?” Yüzüme gülümseme geldi, geldi yoksa yandım; başlar güldürene kadar gıdıklamaya, deli kız ne olacak!

Benim, somut olarak bir kızım yok aslında. Olsa iyi mi olurdu, emin değilim. Bu nedenle hülyalarımdaki gizli gizli sevişmelerimin meyvesi olarak doğdu o. Öyle sessiz oldu ki doğumu, annesi bile farkına varamadı doğumunun.

Korktum, onun böyle karanlık bir dünyada bir bedenle bedenlenmesinden, böyle sevgi fakiri bir dünyaya gelmesinden korktum. Din, dil, ırk, mezhep gibi en ince ayrıntısına bölünmüş insan toplumlarının çatışmalarının arasında kalmasından korktum. Kendi inanç ve yaşam tarzlarını başkalarına dayatmaya çalışan insanların hedefi olmasından korktum. Küresel ısınmadan, trafik canavarından, ekonomik krizlerden, işsizlikten, savaştan, kıtlıktan, açlıktan… korktum. Bir de, bir goril tarafından alıp götürülmesi var tabii ki.

Kısacası kızıma, zarar verebilecek en küçük olasılıktan dahi korktum. Biliyorum, o da çok arzuluyor ete kemiğe bürünmeyi; biliyorum, oda çok istiyor yumuk yumuk gözleri ve minicik elleriyle dünyaya gelmeyi ama üzgünüm ona kıyamayacağım. Zaten, ağabeyi için yeterince kaygılar besliyorum, bir kaygıyı daha taşıyacak gücüm yok, affetsin beni!

Kaygılarım engel oldu senin bu dünyaya gelmene, korkularım; alınma ne olur. Sen, yine her eve gelişimde boynuma atılarak karşıla beni, sarıl, öp. Büyüme, hep çocuk kal; kirli ellerin uzanamayacağı bir alemde, gizlice buluşmaya devam edelim seninle; aramızda küskünlük olmasın, oldu mu güzel kızım?

Sevgiyle kalın.

 
Toplam blog
: 36
: 1120
Kayıt tarihi
: 21.09.07
 
 

İstanbul'da 1967 yılında doğdum. Askerlik harici bütün yıllarım bu şehirde geçti. İşletme mezunuyum,..