Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Koca bir sevdaydı yaşamakta olduğumuz

Koca bir sevdaydı yaşamakta olduğumuz
 

Yıllar önceydi. Odamın duvarına, bir şiirin büyülü sözlerini, bir şairin gönül ikliminin müthiş yansımalarını asmıştım. Farkında olmaya çalışıyordum. Sahip olduklarımın, zenginliklerimin, mutluluklarımın farkına varmaya ya da.


Şiirin adı “<ı>Bazen”di. Ama Ben, bazen değil devamlı okurdum. Dilime besmele, yüreğime mihmandar olmuştu adeta. Bir rehber, bir danışman, bir nişan taşı.

<ı>


“Yıldızları süpürürsün farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür.
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun,
Anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın.”


Eminim ki pek çoğunuz bileceksiniz. Bu, insanın yüzüne tokat gibi çarpan, neredeyse hepimizin içine düştüğümüz günlük telaşlarımız, anlamsız didişmelerimiz ve gayesiz mücadelelerimiz içerisinden bizi, ensemizden tuttuğu gibi çekip çıkaran muhteşem sözlerin sahibi, bir edebiyat dahisi. Tüm dünya edebiyatının, tüm zamanlarının en büyük ediplerinden <ı>William Shakespeare yani.


Hadi bir düşünün bakalım. Hayatımız boyunca ne yıldızlar süpürdüğümüz anlar oldu, ne fırsatlar yakaladık, ne büyük mutlulukların kapısı eşiğinden geri döndük de farkında olamadık. İşin kötüsü bazılarımız bazen, farkında olmadığının da farkında olmadı değil mi?


Güneşi kucağımıza alıp, sıkı sıkıya tutup enerjisiyle ışıldamak varken her tarafımızı buz kestirdiğimiz, talihsiz olaylar yaşadık. İnsandık biz. İnsana dair zayıflıklarımızın esiri olduk çoğu zaman. Bir güneşe tutunup yol alamadık. Hep yörüngelerimizden çıktık. Kendi yörüngelerimizi kendimiz çizecektik hesapta. O da kağıt üzerinde, kalem izinde kaldı. Savrulup durduk.


Öyle güzelliklere, öyle sevgilere, öyle değerlere arkamızı döndük ki kendisine acı çektirmekten zevk alan ruh hastaları gibiydik. Bizden bir tek öpücük, oyununa kısacık süreli oyun arkadaşlığı, gece yatarken uyku öncesi beş dakikacık arkasından sarılma bekleyen gökyüzü meleklerine, çocuklarımıza bile bağırıp çağırabildik. Döndük lanet olası arkalarımızı, o ışıldayan yüreklerin, en pırıltılı gözbebeklerine.


İğrenç dedikoduları, iç karartan haber bültenlerini, kavgaları, sövgüleri, kara sözleri dinlemekten iç seslerimize kulak vermeyi unuttuk. Ciğerlerimizde kurulan, dünyanın o en muhteşem orkestrasını duymaz, bilmez olduk. Orada atılan ritimlerin, akorların, basılan seslerin ve yarım seslerin huzur ve mutluluk şifrelerini çözüp özümsemek yerine; akordu bozulmuş ve bazı telleri kopmuş kırık bir enstrümanın tepesinde bakınıp durduk birbirimize ve çevremize embesiller gibi. Kaybettik zamanı. Yerine konulamayan en nadide değer olanı.


Koca bir sevdaydı aslında, yaşamakta olduğumuz. Her birimizinki, farklı ve kendine özgü koskoca sevdalardı. Devasaydılar. Büyüktü ve uluydular. Anlayamadık. Sahip olduklarımızın değerini kaybedince anlayabilmek gibi eblehçe bir yanımız var ya. İşte yüreklerimizin sağırlığı çoğunlukla bundandır. Bir türlü bilemedik.


Koştuk belki de ardından, çok zaman sonra. Uçup gidene yetişmeye çalışmak gibi iddialı isteklerimiz oldu. Kanatlanabilmek ya da ne bileyim örselenmeden gülebilmek gibi. Kederin, yüreklerimizde açtığı derin kovuğu mutluluklar ve gülümseyen sevinçlerle, aydınlık gelecekle doldurmak arzusundaydık.


Koştuk, koştuk, koştuk...


Yorulmadan öldük.


Yorgun yılkı atları, doru yaban kısrakları değildik. Dedim ya, biz yorulmadan öldük.


Sadece pişmanlık ve koşup da tutamamışlıklarımızın verdiği yıkılmışlıklarımızla.


Yıkıldık kaldık.


Makbere dönmüş yataklarda değil, çınarlar gibi ayakta öldük.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..