- Kategori
- Haber
Koca bir tarih yoğun bakımda
Bugün kırgınım kendime, kızgınım da.
Üzgünüm yaşananlara ve yaşayamadan yarım kalanlara, ardımda bıraktıklarıma.
Bu kadar geç mi gelmeliydi aklım başıma? Bu kadar geç mi dolmalıydı gözyaşlarım pınarlarına?
İçimin sızlaması, hayıflanmam, kahrolmam bu kadar geç mi olmalıydı?
Haberi hepiniz duymuşsunuzdur; son gazimiz yüz dokuz yaşındaki Yakup Satar yoğun bakımda. Her ne kadar sağlık durumunun iyi olduğunu söyleseler de hüznümü yenemiyorum.
Çok şeyler yazıldı, çizildi Kurtuluş Destanımız üzerine. Çok hikayeler anlatıldı.
Okullarda, tarih derslerinde tarih bilinci, kahramanlık duyguları aşılandı hepimize.
Filmler yapıldı, türküler söylendi.
Ve bunlar yetti hepimize.
Kaçımız merak ettik, bu kahramanlık destanlarının yazıldığı yerleri?
Kaçımız gidip gördük oraları?
Ya da kaçımız o günleri yaşayan insanları gidip bulduk ve kendi ağzından dinledik bu destansı geçmişi, atalarımızın yaşadıklarını, birbirleriyle paylaştıklarını, bu gücü nereden bulduklarını, umutlarını ya da umutsuzluklarını?
Hiç mi merak etmedik? Güzel olmaz mıydı yaşar gibi öğrenmek?
Kim bilir, belki de daha kaç tane asırlık çınarı kaybettik böylece, el değmeden, göz görmeden, yürek duymadan.
Ne yazık değil mi?
Şimdi de son gazimiz ve koca bir tarihimiz yoğun bakımda.
Tarihin gölgesinde çürümüş birer vişne lekeleriyiz, unutulmayacaktır hiçbir zaman vurdumduymazlığımız.