Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sonsuzluk (Osman Özeker)

http://blog.milliyet.com.tr/yasev

17 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Koca Seyit Çanakkale'de bir nefer

Çanakkale Osmanlının Balkan Savaşlarını kaybettiği, balkanları terk etmek zorunda kaldığı bir dönem sonrası müdahil olmak zorunda kaldığı 1. Dünya savaşında destanlaşan bir vatan toprağının şanla yazıldığı bir yer.

Anadolu’yu ve İstanbul’u hedefleyen düşman güçleri bu hedefe varmanın tek yolunun Çanakkale’den geçeceği üzerine hesap yapmışlar ve Çanakkale’den Anadolu topraklarını işgal etmeye karar vermişlerdir.

Çanakkale Osmanlının Anadolu’yu ve İstanbul’u koruyan “Son kalesidir” . Ne pahasına olursa olsun bu kale korunacaktır.

Gerçektende 250 bine yakın şehit, binlerce gazi bu toprakları canları pahasına korumuşlar bu destanı yazanlar sonrası Türk Tarihine ve dünya tarihine “Çanakkale geçilmez” sözlerini altın harflerle yazdırmışlardır.

Çanakkale savaşları esnasında bu millet ve bu ordu o kadar çok destanlar yazmışlar, o kadar çok kahramanlıklar göstermişler ki, anlatılanlar binlerce ciltlik kitaplara dahi sığmamaktadır.

 Çanakkale Zaferinin yıl dönümü ve “Şehitler Haftası” nedeniyle bugün sizlere o binlerce kahramandan bir tanesi olan Seyit Onbaşıyı anlatmaya çalışacağım.

Seyit Onbaşıyı aşağı yukarı hepimiz biliriz, 275 kğ lık top mermisini kucaklayıp top namlusuna sürdüğünü de biliriz. Ancak birçoğumuzun beklide bilmediği bazı önemli özelliklerini ve hayat hikâyesini birçoğumuz beklide bilmiyoruz. İşte sizlere bu büyük kahramanın bilinmeyen yanlarını kısa kısa kaleme almak istiyorum.

Seyit Onbaşı Balıkesir’in Havran İlçesine bağlı Çamlık (Manastır) köyündendir. ailesiyle birlikte orman ve kömür işleriyle meşguldür.

1909 yılında 20 yaşına geldiğinde askere alınır. Balkan Savaşlarına katılır. 1912 yılında Balkan savaşları bittiğinde terhis edilmeyerek “topçu eri” olarak Çanakkale cephesine gönderilir.

18 Mart Deniz savaşları esnasında Mecidiye Tabyasında tek top bataryası kalmış, bataryaya top mermisi süren vinç ise düşman mermileri tarafından parçalanmıştır.

Top Bataryasına mermiyi getirip yerleştirmek ise imkânsızdır. Ancak er Seyit 275 KĞ lık bu üç mermiyi kucaklayıp namluya sürer ve düşman gemisi batırılır.

Olayın ertesi günü Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa olayı öğrenir ve Seyit’e onbaşı rütbesi verir ve top mermilerini huzurunda bir kez daha kaldırmayı ister.

 Seyit Onbaşı ne yaptıysa bu mermileri kaldıramaz ve Cevat Paşaya dönerek:

“ Paşam ben bu mermileri kaldırırken gönlüm imanla doluydu, o an ardımda büyük Türk milletinin duası ve rızası vardı, şimdi ise bu mermiyi kaldırmam mümkün değildir”.

İşte Seyit Onbaşıya 275 Kğ ağırlığındaki mermileri kaldırtan güç Onun kalbindeki iman ve vatan sevgisiydi.

 Seyit Onbaşıya bu başarısından dolayı altın ve para ödülü verilmek istenmiş, ancak Onbaşı bu ödüllerin hiç birisini kabul etmemiştir. Çok cüsseli olması ve karnının zor doyması nedeniyle sabah kahvaltı istihkakının iki katına çıkarılmasını talep etmesine rağmen, bir süre sonra bu talebinden diğer askerlerin istihkakından verilmesini hazmedemeyerek vaz geçmiştir.

Seyit Onbaşı 1909 nisanında çıktığı köyüne 1918 Sonbaharında döner. Mesleği olan ormancılık ve kömürcülükle uğraşır.

 Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuvva-i Milliyeye Edremit’te yardımcı olur.

Kurtuluş Savaşı sonrası Çanakkale Kahramanlarını unutmayan Atatürk çıktığı bir yurt gezisinde Edremit’e uğrar ve Seyit Onbaşının bulunmasını ister.

Atatürk’ün bu talebi karşısında kaymakam dâhil kimse bu büyük kahramanı tanımaz, araştırmalar sonucunda Seyit Onbaşı bulunur ve kaymakamlığa getirilir.

Fakirlikten kılık kıyafeti perişan olan Seyit Onbaşı’ya alel acele bulunan elbiseler giydirilir, traş edilir ve Paşa’nın huzuruna çıkarılır. Bu durum ise paşanın gözünden kaçmaz ve orada bulunan heyeti azarlayarak yüksek sesle:

“Siz vatanı için, milleti için, namusu için canını ortaya koyan bu insanları böyle mi tanıyorsunuz? Eğer siz onları tanımazsanız geleceğinizi ve hedefinizi belirleyemezsiniz.”

Büyük Atatürk ne güzel söylemiş, vatanı, milleti ve namusu için canını verenleri bizler böyle mi tanıyacağız, onları kaderlerine böyle mi terk edeceğiz. Bir düşünün Çanakkale’de destan yazan bir yiğit köyüne döndükten sonra kömürcülük, bazılarına göre hamallık yapıyor. Zeytin fabrikasında işçi olarak çalışmak istiyor, ancak ayaklarından rahatsızlığı nedeniyle fabrika sahibi tarafından işten atılıyor, devlet ise kendi milli kahramanlarının ne yaptığını, nasıl yaşadığını hiç mi hiç sorgulamıyor, sonra bu yiğit yoksulluk içinde köyünde “zatüreden” vefat ediyor.

Seyit Onbaşının ölümünden sonra doğduğu köyün adı “Koca Seyit Köyü” olarak değiştirilir. Havran İlçesinde bir ilkokula ve bir caddeye O’nun (Koca Seyit) adı verilir. Havran meydanına da bir heykeli dikilir.

 Savaş sonrası hatırlanmayan, yoksulluk ve perişanlık içersinde yaşam mücadelesi verirken kimsenin sahip çıkmadığı bu büyük kahraman 1934 yılında daha fazla bu sefil hayata dayanamayarak göçüp gitmiştir.

Çanakkale’de destan yazan o kadar çok Koca Seyitler, o kadar çok kahramanlar vardır ki maalesef biz bugün bunların birçoğunu sağlığında sahiplenememiş, rahat ettirememiş ve onları kaderlerine terk etmiş bir duruma düşürdük.

Dün bu acı gerçeklerle baş başa bıraktığımız kahramanlarımızı bugün rahmetle, minnetle anıyoruz. Bugün ise hala binlerce şehidimize, gazimize ve onlardan bizlere emanet kalan ailelerine bu devlet, bu millet ne kadar sahip çıkıyor, ne kadar bu insanları huzura ve rahata kavuşturuyoruz. Kanımca asıl sorgulanması gerekenler bunlar.

 Sonsuzluk (Osman Özeker) 18.03.2013

 
Toplam blog
: 287
: 3107
Kayıt tarihi
: 11.07.08
 
 

1949 Konya Ereğli doğumlu olup, halen İzmir'de oturmaktayım. A.Ü. Eğitim Fakûltesi mezunuyum  Ata..