Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '14

 
Kategori
Anılar
 

Kod adı 'April'

Kod adı 'April'
 

Görsel: www. guzelyuzler.blogspot.com/ 'April'in çiçekli yüzü.


O sene de bahar geldi ya… Hemen her akşamüzeri atıyoruz kendimizi Derneğimizin göl kıyısındaki lokal bahçesine… Hani ana zoruyla evde kapalı tutulan çocukların ilk fırsatta kendilerini dışarı atması gibi….

İşte öylesi bir akşamüzeri, yabancı olduğu daha ilk bakışta anlaşılan öylesi zarif, masum ve güzel yüzlü bir genç kadın girdi ki bahçeye, masadaki tüm erkekler bir an için efsunlanmış gözlerimize inanamadık. Dışarıda aydınlık ve diri ama sanki unutmuş gibi giyindiğini rengârenk gelinliğini, soğukla ılıman arası bir Nisan akşamüzeri... Tıpkı onun  gibi…  Ve onun Nisan gelini güzelliğinde olan yüzü gibi… Sakin bir kuğu gibi zarif boynunun üzerinde yüzen yüzü... O da kararsız ve hüzünlü...

İlk bakışta aşk derler ya! Sanki hepimiz bir an için -güzel yüzlü ve mahzun bakışlı- bu kadın sevgilimiz olsa diye geçirdik içimizden. Ben kendi hesabıma istedim ki; zamanla olgunlaşıp pişecek olan derin ve kıvamındaki sevgim, soğuk kış günlerinde de sıcak bir çorba gibi tütsün ısıtarak o masum, hüzünlü ve (gizliden gizliye) dişi yüzünü… Kod adı April…

Baksınlar istedim dünyanın tüm güzelliklerine o hafif kısık gibi gizemli ve anlamlı gözleri öylece, büyülü büyülü…

Sonra bazı günler yürürken görür olduk onu, sahil boyunca... Bazen tek başına, bazen de köpeğiyle. Göz alıcı bir Golden redreiver ile... Aramızdan biri, Melih olsa gerek, bir seferinde tutamadı kendini ve "Şu köpekteki şansa bak be, onun kadar olamadık!" deyiverdi. "Yok, o kadar da değil!" dedik diğer dördümüz gururlu ve erkeksi bir refleksle (ama içimizden "yerden göğe kadar haklı" diyerek). Melih'i o günden sonra 'Golden Melih' olarak çağırır olmuştuk. 

Ama, ilk bakışta fark edilmeyen, zamanla kendini ele veren incitilmiş bir tebessüm de saklıydı sanki April’in yüzünde. Üzerinde aynı zamanda çiçekler açmış gibi duran yüzünde... Öylesi ki, beyazlığında acıları damıtarak saflaştıran yüzünün bile saklamakta güçlük çektiği bir incitilmişlik, gizli bir hüzün vardı. Belki de bu en uygun yaşlarda cinselliği doya doya yaşayamamanın verdiği gizli bir hüzün. Ya da bilemezdik, belki de başka türden bir hüzün.

Ama ben yine de doyursun istedim o tatlı bakışları sevgiye aç tüm masum ve mahzun çocukları da… Tıpkı benim de ona bakışlarımla doyduğum gibi.

Ve hiçbir zaman unutmak istemedim April’i gördüğüm o Nisan günlerini… Onun o hafif kısık gibi duran (belki de güneşle arası baozuk) büyülü gözlerine, şiire ve aşka düşer gibi düştüğümüz o günleri… Cemrenin havaya, suya ve toprağa, mevsimin bahara ve ceninin rahme düşmesini andıran o mucizevi günleri daha sonra hiç unutmak istemedim.. Ve bu düşmenin sonu belli olan yaşama karşı bizleri diri tutan, düşerek umutla ayaklandıran düşmeler olduğunu hiç unutmadan...

Bir de, görüp karşılaşıp da tanışılmayan her kişinin bizler için ne kadar büyük bir potansiyel kayıp olduğunu da unutmadan...

Onu anımsadıkça içimden hep diledim ki;  Nisan gibi onun da hak ettiği coşkun, çağlayan bir sevgiyle sulanan yürek bahçesinde çiçekler ve yasemin kokulu esintiler ömür boyu hiç eksik olmasın. Yüzündeyse kendi rengindeki tebessümler de öyle...

Dileğimi yineliyorum bu geçip giden Nisan'da da, geçip giden onca Nisan'da olduğu gibi...

İ. Ersin KABAOĞLU,

28 Nisan 2008, Ankara 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..