Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '12

 
Kategori
Anılar
 

Kolağası Ali Bey

Kolağası Ali Bey
 

Baba dedem Kolağası Ali Bey … Çerkezdir. Daha doğrusu Çerkez’miş. Benim gördüğüm, bildiğim yok. Bütün bildiklerim babannemin anlattıklarından.

Kim bu Kolağası Ali Bey ? Kendisi Azerbaycan’dan gelmiş… Türkiye’de bütün Azerbaycan’dan göç etmişlere “Çerkes” demek adeti yerleşmiştir… Kafkaslardan gelmişler.. Ha öyleyse onlar Çerkes… Oysa Kazın ayağı öyle değil. Kafkas ülkesi öylesine değişik Türk kavimlerini barındırıyor ki, saymaya bir elin parmakları yetmez…

Dedem, 1840 yıllarında Şeyh Şamil, Hacı Murat tartışmasında Hacı Murat’ı izleyen komutanlardan biri olur. Fakat Ruslara karşı dayanamazlar birlikleri dağılır. Dedem Ali Bey, kaçarak  Osmanlı Devleti’ne sığınır. Onu Maraş’a yerleştirirler. Ali Bey orada eşraftan birinin kızı olan Elif Hanım’a talip olur ve Elif Hanım’la evlenirler. Daha sonra, Çerkezlerin geniş ölçüde yerleştikleri Bandırma’ya gelip yerleşirler. Elif Hanım’dan bir kızı ve bir oğlu olur.

Fakat Ali  Bey; kalıplı kıyafetli bir asker olduğu için onu, Saray’a İstanbul’a gönderirler. Orada , “Kolağası” rütbesiyle yerleşir, Saray’a mensup bir asker olur; fakat bir süre daha geçince İstanbul’dan bir kez daha evlenir. Orada da çocuk sahibi olur. Ondan sonra, yine Bandırma’ya döner.

Babannem ondan çok bonkör bir insan olarak sözederdi. Genellikle sofrada misafir eksik olmazmış. Ramazanlar da mahallenin bütün yoksulları gelir, misafir olurlarmış… Ama Dedem oldukça genç yaşta ölmüş, gitmiş.

Babam, Ali Dedem’in İstanbul yaşantısını bilirdi. Orada da kardeşleri olduğundan haberdardı. Hatta “Recai…” falan diyerek adlarını da sayardı. Üvey kardeşlerinden birisi de Kaptan’mış… İstanbul’a bir gidişinde tanışmışlar, görüşmüşler.

Daha sonra Kaptan Recai, üvey annesini (cici anne) görmek için kardeşleriyle Bandırma’ya gelmiş. Kendini tanıtmış… Fakat Babannem bir tuhaf olmuş; kumasının çocuklarını tanımak istememiş; onların cesaretlerini kırmış; adeta geldiklerine geleceklerine pişman etmiş… Onlar da sessiz sedasız İstanbul’a  dönmüşler; bir daha da aramamışlar…

Babannemin iki çocuğu vardı. Babam Nuri ve kızı Asya…
Babannemin kızını çok sevdiği belliydi. Ne zaman ondan söz edilse, göz yaşları dere olur çağlardı.

Asya, güzelleri güzeli bir kızmış… Marifetli mi marifetliymiş… Yaptığı işleri çeyiz sandığında ben de gördüm… Ne sabahlıklar; ne gecelikler; ne namazlıklar… Envai türlü nakışlı, işlemeli elbiseler… Zaman içinde bu güzel işlemeli elbiseler; marifet dolusu seccadeler… tümü de akraba kızları arasında paylaşıldı.

Fakat babannemin göz yaşları dinmedi. Asya… dedikçe, onu andı, onu anlattı, marifetlerini saydı ve her zaman erken gittiğine inandı, bundan dolayı da çok canı yandı.

Zavallı  Asya’cık o zamanlar bir kuşağı silip süpüren, “İnce Hastalık”tan  tam 17 yaşında gitmiş. Tam hayatının baharında… ne evlilik, ne nişan, ne sevgili görmeden… Ölmüş gitmiş işte. Ama acısını benim babanneme sormalıydınız. Onu andığı zaman, ağzından ne ağıtlar, ne mersiyeler çıkardı… Aman Allah.
Oğlu Nuri Bey sevgili annesini hiç yalnız bırakmadı. Nereye gittiyse peşinden sürükledi. Annesine zaman zaman sert davranan anneme de gereken sıpırıntıyı verdi. Annesini hiç kimseye harcatmadı. Annem  de ister istemez, kayın validesine iyi davranmaya mecbur kaldı.

Babanne, bütün ömrünce Bandırma’daki, Poyraz Kahve’nin oradaki küçük evini hep özledi. Yıkılmaya yüz tutmuş evini, fakir fukaraya, 10-20 liraya kiraya verirdi. Tek bakılsın diye.
Taşra kentlerinden Bandırma’ya geldiğimizde ilk yaptığı iş de evini kontrol etmekti. Her geldiğinde oradaki kapalı sandık odasındaki kapalı sandığı açar, Asya’dan kalan eşyaları çıkartır, gözyaşları içinde yeniden düzeltir, katlar sandığa yerleştirirdi… Ömrü boyunca, ne Asya’ya hasreti dindi ; ne de Bandırma’ya.. Fakat kader bu, ne yazık ki onu da bir taşra kentinde toprağa bıraktık.

Ben de hala, halam olacak o güzeller güzeli Asya’yı merak ederim. Cennete gittiğimde herhalde ilk işim bu güzeller güzeli, iyilikler timsali, marifetli o insanla tanışmak olacak. Tabii babannemle birlikte oturup uzun boylu konuşacağız.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..