Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '11

 
Kategori
Kitap
 

Kolera günlerinde aşk - Gabriel Garcia Marquez

Kolera günlerinde aşk - Gabriel Garcia Marquez
 

Aşk hakkında okumayı, dinlemeyi, yazmayı, seviyorum , pek çoğumuz gibi. Aptal tebessümler içinde, baştan sona bir ilk aşk filmi izleyebilirim, misal ( ki bu gerçeği sonradan ret ederim ) ya da aşk konulu bir kitabı keyifle okuyabilirim...  

Bir romantik, her zaman romantik kalıyor, her ne yaşta olursa olsun. Benim gibi...  

Florentino Ariza gibi...  

En son devrettiğim roman Kolera Günlerinde Aşk. Okuduğum ilk Marquez romanı. Beğendim. Marquez, Nobel Ödülünü hak etmiş, düşüncesi geçti aklımdan romanı okurken... Ödül almak, çok da önemli değil işin aslı... Önemli olan okurlara bir şeyler hissettirebilmektir, satırlarda kendilerinden bir şeyler bulmasını sağlayabilmektir. Marquez çok eğlenmiş olmalı yazarken ... Ben de okurken keyif aldım ve eğlendim . İyi ki de okudum bu romanı. Marquez hakkında , nedenini bilmediğim, mantıklı açıklama bulamadığım bir antipati büyütmüştüm içimde. Onun romanlarını okumayı hep sebepsiz erteledim.Romanı okurken aklımın içinden pek çok düşünceler geçti. Keşke düşünce kayıt makinem olsaydı, ama henüz o makineler icat edilmediği için, yakalayabildiğim dağınık düşüncelerimi, yine, öncelikle kendim için, yazmaya deniyorum.  

Aşk...  

Diğer insanların, ya da daha doğrusu, bizim seçtiğimiz tek bir insanın, bizi, kendince nasıl kabul ettiğini, nasıl gördüğünü tam olarak bilmemiz olanaksız. Aramızda geçen olayları sadece kendi prizmamızdan değerlendirip, canlandırdığımız için, senaryo her zaman gerçekleri yansıtmıyor olabilir, hatta bazen karşıdan bir izleyici için, komik bir durum olarak görünebilir. Gelişmeleri, kendi istediğimiz gibi yorumlayabiliyoruz, nasıl olmalarını istiyorsak o şekilde gerçek olduğuna inanabiliyoruz. Söylenmemiş sözleri hayalimizde tamamlayabiliyoruz, yakalanmış bir bakışa farklı anlamlar yükleyebiliyoruz, zihnimizde gerçek olmayan kareleri birleştiriyoruz ve... karşımızdaki insan, tıpkı bizim ona âşık olduğumuz gibi, bize âşık olduğuna inanabiliyoruz....  

Hepimiz biliyoruz aşkın gözü kördür. Bu körlük, pek çok kez gerçekleri tüm çıplaklıyla görmemizi engelliyor. Sadece çekici ve parlak parçacıkları görebiliyoruz, oysa tüm parçalar birleştiğinde, ya göz yaşları var... ya da mutlu gülücükler ...  

Bu kör aşık olma durumunda, sezgilerimiz bir parça yer aldığında inanırım ben... Tam da bu sezgiler, bize ilk bakışta görünmez olan ve mantıklı hiç bir sebep olmaksızın, eğer fırsat verilirse, hayatımızın sonuna kadar o insanı sevebileceğimize inandırırlar bizi.  

İki kişi tesadüfen karşılaştığında, kader, yazı - tura oynamıyor mu onlarla? Kader neler olacağını merakla izlemiyor mu ? Bu iki kişi aynı anda sezgilerine dayanarak hiç bir mantıklı neden olmadan, birbirlerine güven duyabilecekler mi ? Her şeyi göze alma cesaretini bulabilecekler mi ? Korkularını yenebilecekler mi ?Aşka yelken açabilecekler mi ?  

"Genç kız pencerenin önünden geçenin kim olduğunu anlamak için gözlerini kaldırdı ve bu rasgele bakış, aradan yarım yüzyıl geçmesine karşın hâlâ bitmeyen bir aşkın tufanının kaynağı oldu"  

İşte bu kadar… bir bakış...  

Aşk anlaşılmaz ve anlatılamaz... Herkes farklı yorumluyor bu olağanüstü güzel, sadece insana özgü durumu.  

Kolera Günlerinde Aşk romanında, Marquez, aşk hakkında kendi düşüncelerini hoş bir üslup ve kurguyla anlatmış;  

" Güvence, düzen, mutluluk;alt alta yazılıp toplandığında, aşka benzeyebilecek, hemen hemen aşk sayılabilecek sayılar. Ama aşk değildi bunlar." Femina Daza ve Dr. Juvenal Urbino arasında yaşananlar.  

Aşk başka bir şey...Aşık Veysel'in dediği gibi; "Seversin, kavuşamazsın, aşk olur"  

Bana göre tabii ki, aşkı tanımlayan en doğru sözler.  

Marquez de romanında bunu anlatmaya çalışmış, Fermina Daza ve Florentino Ariza'yı " tam elli üç yıl, yedi ay on bir gün" kavuşturmamış. Romanının tanrısı O, kahramanlarının kaderlerini istediği gibi tayın etmekte olabildiğince özgür. Onların kavuşmasını ölümün pençesinde olmasını istemiş;" Çünkü ne zaman, nerede olursa olsun, ama en çok da ölüme yaklaşıldıkça aşkın aşk olduğunun bilincine varmaya yetecek kadar yaşamışlardı birlikte" Kahramanların zamanı yok, ölüm pek yakında, ama önemli olan aşk içinde ölebilmek, çünkü "Hiçbir şey, ölümünden daha çok benzemez insana" diyor Yazar ve ben ona katılıyorum…  

Marquez " Felaketlerde aşk daha yüce, daha soylu olur" diyor ve devam ediyor ;" böylesine kolay elde edilen bir mutluluğun çok uzun süremeyeceğini, deneylerinden çok, sakınımlılığından biliyordu"  

İyi bir roman okumanın mutluluğunu, bir kez daha yaşadım. Yazar, romanını harika satırlarla noktalamış. Sanıyorum bu kitabı kolay kolay unutamayacağım.  

 

 

 

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..