Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '12

 
Kategori
Psikoloji
 

Koltuk sevdası

Koltuk sevdası
 

Platonik bir aşk bu.


Koltuk pek çoğumuz için rahatlık ve dinlenmeyi çağrıştırır. Evimizde bile koltuğun rahatlığından ve keyfinden vazgeçemeyiz. Ama koltuğa sahip olma duygusu, bize rahatlıktan daha fazlasını ifade eder.

 Aslında koltuk ile insan arasında doğrusal bir ilişki vardır. Onunla başlanan günde, sanatsal yapılışının güzelliklerine, oturulduğunda insanın kalbine veren sevinci ve aklın öfkesiyle günü ve geceyi bir arada yaşamayı sağlıyor. Belki de onun varlığından dolayı insanlar, aşkı, sevdayı, özlemi yaşayamıyor tam anlamı ile. Onunlayken düşüncelerle öyle dopdolu oluyor ki insan, onsuz hafta sonları bile gönlünce yaşanmıyor.

Kalkarsam başkası kapar diye düşünmek, yaşamın gündemimde sürekli onu tutmak, onunla barış güvercinleri uçurmak istemiyorum. Sevgilerimi, özlemlerimi, yaşam zarafetlerimi götürsün ama asla vazgeçemediğim ümitsizliklerimin merkezi olmasın. Koltuğumun yanında Seni seviyorum diyen bir paylaşanım olsun istiyorum. Gökyüzü doruklarında kendine yer bulamayan rengârenk kelebeğin konduğu bir mekan o. Sevgilinin otururken kırmızı karanfilden bir demet sunulduğu yer.

 Fakat o koltukta ne varsa, oturan kalkmak istemiyor. Hatta oturanlar ciddi bir değişim de yaşıyorlar. Koltuğun gücü nasıl bir güç ise onun üzerine oturanları etkileyerek bambaşka insanlar haline getirebiliyor. Etrafınıza bakın. Koltuğuna tutunmuş nice yaşayan ölüler rastlayacaksınız. Siyasetten, yazara, yazardan iş adamına, sporcusundan, sanatçısına, hatta antrenörüne, bürokratına, devlet adamına, memuruna kadar.

 Koltuk sevdasının en yoğun yaşandığı siyaset alanında istifa edenler sonradan pişman olup yeniden aday olurlar bilirsiniz. Şöyle bir düşünüyorum da yaşamım boyunca gördüğüm, yaşadığım koltuk sevdası ne kadar çok insanın başını yaktı, nice insanların özel, siyasi ve sosyal hayatını yerle bir etti. Ah! Bir koltuk sevdasından vazgeçebilselerdi.

 Eskiden bir baltaya sap olmak için uğraşılırdı. Şimdi bir yerlere baş olma ve koltuk kapma sevdasına düşüldü. İktidarı ve gücü elde etmek adına, baş olunsun da koltuk kapılsın da ne olursa olsun. Baş olma sevdası çetin bir tuzak, meşakatlı bir yol, zor bir sınavdır. Bir kısır döngü içerisinde tarihin derinliklerinde koltuğu ile birlikte yok olanları, tarihin siluetinde tekrar rastlıyoruz.

 Ben; sadece siyasette değil, hayatın her noktasında, koltuk sevdalısı yaşları epeyce geçmişlerin, liyakatsızların, iş bilmezlerin yerine gençlerin, genç beyinlerin, genç yüreklerin ön planda olmasından yanayım. Hemen “eee tecrübe ne olacak?” demeyin, tecrübe her zaman “koltukta” olmak zorunda değildir, muhakkak gençler tecrübeli olanların görüşlerine önem verecek ve tavsiyelerini dikkate alacaktır. Hem “zaman insanı değil, armut’u olgunlaştırır” diyen de ben değilim.  Hep aynı savunma yapılır “tecrübe”  nerde diye? Ya peki değişen dünyaya ayak uyduramayan tecrübe ne işe yarar.
 Her türlü tehlikeyi bertaraf etmek yerine, "koltuğumu bırakmam" ya da "bana dokunamazlar" çılgınlığı, aymazlığı içinde, utanmaz bir tavırla riski ve süreci yönetemeyenler, kendisine bağlı kurumların güvenirliğini sarsmak, saygınlığını yok etmek adına bu koltuk sevdasının esiri olmamalıdırlar. Bunun yaşandığı yer ister bir ülke, ister bir kurum, ister bir şirket olsun.
Siyasetçilerin asıl hedefi sizce vatan sevgisi mi, hizmet aşkı mı ya da koltuk sevdası mıdır?

Her yıl 23 Nisanda çocuklarımızı koltuklara oturturuz. Ülkenin en zirvesindeki koltuklara Bakın zirve dedim aklıma geldi, zirve koltuklara geçici olarak oturtmak yerine, Çocuklarımızı niye dağcılarla bir araya getirmiyoruz, dağcılarımız anlatsın onlara bağımsız ruhun nasıl rüzgar aldığını? Ressamların paletlerini tutturalım, heykeltraşlarımızın taşlarına çekiç atsınlar, sanatçılarımızın çamurunu karsınlar, fotoğrafçılarımızın deklanşörüne bassınlar, Tiyatrolarda rol yapsınlar, sanat ruhu ile dünyaya farklı bir bakış açısı ile bakmayı, bakmakla görmek arasındaki farkı fark edebilmek için yaptıralım bunları.

Yoksa varsa yoksa koltuk sevdası mı aşılayalım çocuklarımıza.

 Oysa "o sevdalanan koltuklar" için ödenen bedellerin, genç bedenlerdeki, ruhlardaki tahribatlarını görsünler diye neden GATA'ya götürmeyiz çocuklarımızı?

Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi  

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..