Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '08

 
Kategori
Komşuluk
 

Komşu var, komşu var

Komşu var, komşu var
 

Kibritçi Kız'ın ateşi


Ben 50'li yılların sonu 60 lı yılların başında doğdum. 6 yaşımda annemi kaybettiğimde, annemle ayrılmış olan babam tarafından, ana, abla sıcaklığı ile sarmalandığım yuvamdan çekilip alındım. Birden kendimi, çok güvensiz çok soğuk kare içinde buldum. Bırakın herşeyi, o yaşımdaki gözüm ve yüreğim ile hissettiklerimi, üstüne üstlük bir de bunlar yetmiyormuş gibi, çok uzak diyara , Amerika'ya götürüldüm. Ana'cığım yoktu, ablacığım, agbeyciğim yoktu. Beni seven mahalleli ve komşularda yoktu. Çok küçüktüm. Ve üstelik , o yıllardaki teknoloji ile, Amerikaya tek başıma, bir hostese emanet edilerek yaklaşık 24 saat süren bir yolculuğum olmuştu havada. Havaalanında, beni, şehrin soğukluğu kadar soğuk karşılayan, kocaman cüsseli babamın, kocaman kocaman bacakları ve ayakları vardı. Herbir adım neredeyse bir metreyi aştırıyordu ona. Oysa benim adımlarım çok minikti. O bir , ben beş atıyordum arkasından. Sahne bu. Nerden çıktıysa. Oysa ben yazıma 'komşuluk' üzerine yazmak üzere başlamıştım. Vardır bir nedeni diyerek devam edelim, bakalım nereye gidecek.

4 yılı hiç bir şekilde bana cazip gelmeyen bu memlekette, korkular, baskılar ve sevgisiz duygular içinde geçirdim. Ne bir komşu, ne bir ses. Herşey çok mekanikti. Ölsen kimse dönüp bakmazdı. Nerede benim memleketimdeki insanlar. Gözündeki acıyı ve hüzünü gördüklerinde dahi seni sarıp sarmalayan komşular. Mutluluğunda ise , seninle havalara zıplayanlar. Dışardan bakıldığında ise, herşey Charlie'nin cukulata fabrikası gibiydi. Heryer rengerenk, hele hele de xmas'larda heryer masal gibiydi. Mc Donald's bile vardı. Çocukların rüyası. Her yerde, herkesin kullanabileceği havuzlar, piknik alanları, çocuklara ücretsiz etkinlikler çok cazipti. Ama ben hiç mutlu olamadım.

Tatil için babamsız geldiğimiz Türkiye'den babama 'ben dönmüyorum asla geri' mesajı göndermiştim. Yaş 11 , yıl 1970. Zira mutsuzluktan, insansızlıktan ve sevgisizlikten kavrulmuştum. Oysa çocuktum, yeşermeliydim.
Israrlara ve inadıma, boyun eğmek durumunda kalmıştı babam. O zaman bunu, bir küçüğün, büyük zaferi olarak algılamıştım. Halbuki bugün bu zaferimi, babamın üstünden sorumluluğu atıp rahat etme rüyası olarak ta algılayabilirim. Ama yok, algılamayayım.Neyse, Türkiye de kalma şartım ancak yatılı okulda okumak kaidesi ile oldu. Bu yatılı okul hikayelerini daha sonraya bırakalım. Aman tekrar mutluluğu yakalamıştım. Herkese korku filmi gibi gelen yatılı okul günlerim harika geçiyordu. Hafta sonları yanına çıktığım, teyzem ve ablalarım, o sevgisiz geçen 4 yılı sevgiyle doldurmak için yarışıyorlardı. Komşularımız vardı, kucak dolusu. Hafta sonları tır tır deniz motorları ile Caddebostan açıklarında denize girdiğimiz, istavrit tuttuğumuz, dışardan Caddebostan Maksim'den Emel Sayın'ı dinlediğimiz, bu arada kendimizi o denizin serin sularında birlikte serinlettiğimiz, komşularımız vardı.Ayşe Teyze, Zeki amca, Fatma abla, Sevgi, Ayşe, Melek, Saim, deli Kemal ve onlarcası. Bugun, o gün olsaydı, kimse dört duvar arasında tek başlarına kuru ekmeği, bir çorba ile içiyor olmazdı. Çünkü ozaman 'komşuda pişer, bize de düşer' vardı. O insani ahlakımız yemyeşil dalında hala yaşıyordu. Evler büyük temizlikte, birlikte yardımlaşarak temizlenirdi. Birlikte, yazlık sinemalara gider, gazete kağıdında yapılmış külahların içine sırasıyla, ellerimizi sokup, çıkardığımız çekirdekleri çitlerdik. Alkış tutulurdu duyguların en çoştuğu anlarda. Komşularımız vardı, hayatı paylaştığımız.Yazın koca bir sokağın tüm aileleri, balkonlardaydı. Biz küçümenler, daha sonra genç kızlar ve delikanlılar, sokakta gecenin geç saatlerine kadar, korkusuz saçlambaçlar oynar, gece yataklarımızda, mışıl mışıl uykuya dalardık. Ne güzel günlerdi. Komşularımızla, koca bir aileye sahip gibiydik.

Yıllar geçTi, erdemler kaybolmaya, ilişkiler maddiyat ve çıkar üzerine kurulmaya başladı. Tüm komşular ve komşuluklar eridi, kayboldu. Küçümenler evlendi, onların çocukları evlendi. Komşusuz, paylaşımsız soğuk geceler başladı. Ben çok üşümeye başladım o yıllar esnasında. Tam donmuşken, birden içimdeki çılgınca özlemin sesini duydu sanırım evren. Çiglıklar atıyor, arada sırada Kibritçi Kız'ın yaktığı küçük kibrit çubuğundaki ısıyla bir hücrem ısınıyordu. Ama donmayı sadece erteleyen bir ısıydı o. O gün hayatımda bir mucize olmuş, çok eski bir apartmanın; 35 yıllık gibi bir apartmanın bir dairesine taşınmıştım. Apartman, benim o yıllarımdaki , duvarlarla çevriliydi. 'Eskidim ben, unutuldum ben' diyordu. Her bir yanını doldurmuş, Fransız balkonlu, şıkır şıkır parlayan binaların arasında yanlız görünüyordu. Oysa ki, apartmana girdiğimde duvarlar başladı beni selamlamaya, 'Hoşgeldin komşu, hoşgeldin ' diyorlardı gözleriyle'. Artık ne sen yanlızsın, ne de bizler eksiğiz. Zaman geçmedi, bizim burada , SEVGİ, PAYLAŞIM , KOMŞULUK ' terk etmedi dairelerimizi. Kimse ölmedi, üstelik çoğaldıkça çoğaldık. Tek eksiğimiz, boş tek dairemizi dolduracak SENDİN , sen de geldin. TAMAMIZ' dediler....
 
Toplam blog
: 39
: 1366
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi 1982, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi,Yöneticilik İht..