Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

10 Temmuz '19

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Komşularım Konuştu

Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdiğim Karadeniz gezime yönelik yazımı yazmaya bilgisayar başına oturdum. Nasıl başlasam diye düşünüyorum. Zil sesiyle düşüncem bölündü. Kapıyı açtım, alt kattaki komşum gelmiş. Beni bir süredir görememiş de nerelerdeymişim merak etmiş. Sevindim ilgisine, içeriye buyur ettim. Bilgisayarımı açık görünce:
-"Haber mi yazıyodun, yeni başkan demirköprü yanındaki kaldırımları yeniledi onu yazsana; eski başkan gitmeden az evvel döşettiydi o yolu. Bunların işi gücü israf anam, ne olacak taşların hesabı yapılmıyor tabi, kaldırımla kandırarak malı götürüyordur bu adamlar."
-"Boş ver" diyorum. Hırçınlaşıyor.
-"Boş ver olur mu? Sen gasteci değil misin? Şöyle vurucu bir yazı patlat tatlım, adam yaptıklarını bilmiyoruz sanmasın. Ama bunu benden duyduğunu yazma sakın, malum daha biz emekli olmadık, bir haber uğruna işimizden olmayalım." diyor korku ifadesiyle...
 
Hani beni merak edip gelmişti. Daha halimi hatırımı bile sormadı. Ben mi önce ona sormalıydım, fırsat bırakmadı ki sorayım. Hemen şunu yaz, bunu yaz girişti talimata. İki sözün birinde de "aman benden bahsetme" diyor.
Komşuma "Merak etme, senden bahsetmem, yolun yeni halini oradan geçtiğimde görürüm nasılsa. Ben zaten genel yazmak istiyorum" diyorum. "Yerel demek istediklerimi bazen bütün gün konuştuğum her insana söylüyorum. İlimin menfaati neyi gerektiriyorsa, bireysel uyarılarımı yapıyorum çevremdeki herkese..." 
Komşum tavrımdan memnun, gülümsüyerek koltuğa kuruluyor. ikramım olan kahveyi yudumluyor. 
 
Ülkemde genelde de, yerelde de, yazacak konu çok aslında. Ne de olsa gün boyunca pek çok kişiyle konuşuyorum. Her birinden duyduklarımı yazsam, sayfalar dolar taşar. Velhasıl yazılacak konu çok ta, yazmaya bazen takat yok. Ömür biter, kalemler tükenir, lakin konular bitmez. Ama insanımız bir garip. “Bizim ismimizi kayda geçirmeden yaz,” dediler mi? İnanın hiç bir şey yazasım gelmiyor. Hem konuşacaksın, hem konuştuğumuzu el bilmesin, sen kendinden bir şeyler karala diyeceksin. Bunun adına ödleklik denir, cesaret denmez. Akıllı deliye söyletir misali, aklınca beni maşa olarak kullanacaklar. Pışık, yani.
 
Vatandaştan bazıları beni gördükleri yerde diyorlar ki "mangalda kül bırakma, başkanı valiyi eleştir." Sonra da: “Benden duymuş olma, sen kendin görmüş gibi yaz.”
Olacak iş mi? Gördüğümle yazı yazan biri değilim ki ben. Araştırmadan, karşıya söz hakkı tanımadan atmasyon yazı iftira olur, vebali gelir bir gün seni bulur. Anlatamıyorsunuz işte, gazeteciysen her dediklerini diyenden bahsetmeden yazasın istiyorlar. 
 
Bazıları bana sitem de ediyor. “Sen artık vurucu yazılar yazamıyorsun” diyerek. 
Onlara,”Ben neyi, nasıl yazacağımı bilirim, kalemim körelmedi merak etmeyin” diyorum. Bu sebepledir ki, bugün bu gibilerin inadına ne yerel, ne de genel hiçbir konuya değinmeyeceğim. 
Komşum dikkatimi dağıtmazsa, fitneleriyle ilhamımı yanımdan ayırmazsa o evimden gittikten sonra gezi anılarımı aktaracağım. 
 
Ama maalesef bu isteğim bugün mümkün olmuyor. Komşum da konu çok birikmiş, kocasının eve geç gelmelerinden, yan dairedekilerin eve köpek almalarından içinde yığılı ne varsa virgülsüz anlattıkça anlatıyor. O rahatlıyor, benim kafam şişiyor, beynimin dinleme kapasitesi dolup taşıyor, yorgun düşüyorum.
Betim benzim sararmış olacak, komşum halimi iyi görmüyor. "Hadi diyor, ne zamandır yoktun, çıkıp bir çarşı pazar dolaşalım.Hava alalım, dondurma falan yeriz açılırız." Dondurma yemekle durulup açılacağımızı sanmıyorum, ama komşum çenesinin kuvvetiyle beni ikna ediyor. 
Çarşı tarafına gitmek için otobüs durağına geliyoruz. Bir süre güneş altında bekledikten sonra otobüsteyiz.
 
Yanımda komşumla otobüste de birlikteyiz. 
Yan yana iki koltuğa oturduk. Şoförümüz kel başlı, siyah gözlüklü, fıstık yeşili gömlekli, sert görünümlü bir tip. Ama inanamayacağınız kadar kibar. Ben böyle bir otobüs şoförüne ilk kez rastlıyorum. Adam her otobüs müşterisine binişlerinde ve inişlerinde “ iyi günler, sağ olun” diyor, karşılık verenlere teşekkür ediyor. Güler yüzü olmasa da, dilinden bal damlıyor. Zaten kara güneş gözlüklerinden, yüzünün sertliği dikkat çekmiyor. Şoföre hayret ifademle çakıldım kaldım. Adam da ukalalığın zerresi yok. Ya babasından öğüt aldı “müşteri velinimetimdir felsefesi uyguluyor, ya da Avrupa ülkelerinin birinde uzun yıllar yaşadı bu adam, yolcuya nasıl davranılması gerektiğini çok iyi öğrenmiş, uyguluyor. 
Bizim ildeki tüm halk otobüsleri sürücüleri arasında (Benim bir zamanlar yaptığım, şoförler arası centilmenlik yarışması) düzenlense, favorim kesinlikle bu şoför, kendisini buradan tebrik ediyor ve teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçekten böyle insanlarla hayatın keyifli yönleri anlam buluyor. 
Bu centilmen ve çok nazik şoförümüzle seyir halindeyken yanımdaki komşuma: “Hiç inmesek, böyle bir şoför bir daha denk gelmez” diyorum. O da bana:
“Hakikaten medeni insanın hali başka oluyor, şekilde görüldüğü gibi” diyerek muziplik yapıyor. 
Bu arada bir durakta durmaktayız. Orta yaşlı, koyu renk etek bluzlu, başı örtülü bir hanım bindi.  Her halinden belli bizim şehre yerleşmiş, giyimiyle şehre uyum sağlamış, köy göçerli bir hanım. 
Şoförün: “İyi günler hanımefendi.” deyişine terslercesine bakıp, cevap vermeden parasını ödeyip arka tarafa geçti. Bize yakın oturan arkadaşını gördü, selamlaştılar. Arkadaşına hemen sordu. 
-Nediiyon gı, nere gidiyon? Gızını sattın mı? ne demeye bizim oralara gelmeyon?
Karşılık beklemeden ardı ardına aynen bunları sordu. 
Kadın cevap verdi. 
-Hayır satmadım. Evde. pek çıkmeyoz bi yere.
-Çıkmasazsan kızı sataman tabi, gezcen ki görcekle...
Sonra ikinci soru geldi. 
-Oğlunu everdin mi? 
Cevap anında geldi. 
-He everdim onu.  Memleketten kız aldık. 
 
Ağlayayım mı güleyim mi anlayamadım. Neyi satıyorsun, neyi satın alıyorsun. Kızlar sebze meyve sanki. Sulandı, büyüdü, pazara getir sat… 
2000’li yıllardayız ve hala kızlar için sattım cümlesi kullanılıyor. Erkekler evlendiriliyor kızlar satılıyor. Aradaki farkı biri açıklasa da öğrensek. İkisi de evlat, ama biri kız sonuçta deniyor adeta, neden peki?
 
Çocuklara karşı her zaman şefkat ve merhamet dolu olan Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), dışarıda bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü ayrı bir mutluluk kaplar ve çocuğu kız ya da erkek olmaksızın ayrım yapmadan sevgi göstererek kucaklarmış. Kız çocuklarını hor görmenin yanlış bir tutum olduğunu belirten Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), evlatlarında ayırım yapan kişilerin, bu davranışlarının Allah (celle celaluhu)'un takdirine razı olmadıklarından dolayı yaptıklarını buyurmuş. 
Biz ilim cahili olduğumuzdan neyin nasıl olduğunu bilmeden yaşamış olmak için yaşıyoruz göçüyoruz işte...
 
NE TATLI ŞEY ŞU DEDİKODU
Saati, yeri yok. Saat gece 12’ ye geliyor. Dün akşamda evimin balkonunda oturmuşum serinlik içinde yıldızları seyrediyordum. Karşı apartmandaki dördüncü kattaki komşu kadın da benim gibi balkon sefası yapmaktaydı. Varlığımı fark edince bir heyecanlı bir heyecanlı ki sormayın gitsin. Sanıyorum ki çok özlemiş, yokluğumdan hüzünlenmiş. Korkuluklara abanıp evinin balkonundan bana laf yetiştiriyor. 
“Ayfer Hanım gördün mü az önce gelen karşıdaki dairemde oturan adamı, karısı çocuklarla memlekette adam eve kız attı, sarı bir şey. Ar damarları çatlamış vallahi." 
Aslında söylenecek tek şey “Sana ne komşu” demek. Ama bunu diyemiyorum tabi ki, komşu sonuçta. 
Daha yumuşatarak söylemek lazım. 
“Arkadaşıdır, akrabasıdır” filan demeye çalışıyorum, o "Yok yok sevgilisidir" diyerek ısrarında diretiyor. 
Sinirleniyorum ve “Sevgilisi olsa kime ne kardeşim. Geçiş iznini komşular mı verecek. Zabıta mıyız, asayiş miyiz?” demek istiyorum, onu da diyemiyorum komşu sonuçta.
 
Konuşurken kelimeleri biraz daha dikkatli seçmek lazım. Ne demek ya eve kız atmış. Bu kız atılacak bir meta mıdır, bu nasıl bir konuşmadır. Bize ne. Adamın İster erkek arkadaşı gelir, ister kız arkadaşı, ister oturur film seyrederler, ister konuşurlar. Öğrenemeyeceğiz. Özel hayata saygı göstermeyi öğrenemeyeceğiz. 
 
Bu tür dedikoduları yapan kişiye dikkatinizi çekerim. Bu komşumun sosyal hayatı hiç yok, bütün gün evde televizyon seyreder. Gece vakti gözleriyle evinin etrafını kolaçan eder. Çevresinde arkadaşları, dostları yoktur. O da gönlünce yaşamak ister ama ailesinin veya kocasının baskısı yüzünden yaşayamaz. Kocası çalışır para getirir, o bütün gün evde temizlik yapar, yemek pişirir. Kocası akşam yemeğinden sonra çıkar gider, balkonda kocasının döneceği saati bekler. Bu yaşanmamışlığını da bu tür tepkiyle verir. 
Başkalarının özel hayatına karışınca rahatlar kendince. Fırsat verseler kim bilir kaç kız-kaç erkek atacak kendisi eve. Kocası dışarıda ne haltlar karıştırıyor onu bilmez. Koluna takmış on kadar bilezik “Benim adam, bana iyi bakıyor, bir dediğimi iki etmiyor” diyerek balkonlarda havasını atar. O bilezikler neyin sus payı acaba? 
Bu da biraz dedi kodu oldu değil mi? Ayıp oldu. Komşularımla konuşalı gezi konum dağıldı. İnsanız, konuşmadan duramıyoruz. Komşulardan fırsat bulunca asıl konuya koyuluruz...
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..