Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Deneme
 

Komşusu tokken aç yatan biz değildir!

Sinema, modern dünyanın insanı yalnızlaştırma araçlarından biri. Bu kadar çok insanı, karanlıkta, yapayalnız bir şekilde bir araya toplamak; dikkatlerini aynı anda tek bir şeye yoğunlaştırabilmek modernizmin zaferi. Dünyanın her yerindeki kalabalıklara, belli bir rasyonellikle düzenlenmiş koltuk sistemi içinde, önceden belirlenmiş zaman dilimlerinde film seyrettirilmesi, onların merkezi enformasyonlarla kendilerine bile yabancılaştırılmış yığınlar olduklarını göstermektedir. Sinemaya gitmeyi kabul etmekle, belli bir binanın içine girmeyi, belli bir zamanda orda hazır bulunmayı, belli bir yerde oturmayı kabul ediyorsunuz demektir.. Ayrıca salonun karanlık olması, orada film seyretmekten başka hiçbir etkinliğin yapılmadan tüm dikkatlerin tek bir konuya yoğunlaştırılıyor olması konunun başka bir yanı…

Orada sosyal bir aktivitenin aksine yalnızlık ve sessizlik paylaşılıyor, yalnızlıkla beraber ortak bir “yalnızlık bilinci” karanlıkla harmanlanıp teneffüs ediliyor. Bu durum, vahşi kapitalizm ile modernitenin aynı düşünce üzerinden beslenmesi, insanlığı aynı yalnızlaştırma eğitiminden geçirmesi demektir. Modernitenin sosyal dayanışmayı gerekli kılması bir yana, bu en temel insani duygusu bile değişik profesyonel yöntemlerle yok edilen insanların yönetilmesi sistemine dayanıyor. Sinema tiyatronun yerine ikame edilmek istenen bir eğitim etkinliği. Sinema insanlara başka yerlerdeki, başka yaşantı biçimlerini aktarmayı amaçlar. Belgesel gibi değil. Kopya edilebilir, tekrarlanabilir, taşınabilir bir tiyatro. Sinema insanın edilgen konumda kalmasını da dikte ettiriyor, kabullendiriyor. Bireyselleştirirken yalnızlaştırma aracı olarak kullanılıyor.

Hitler sinemayı kitlesel değişim için kullandı… Yanı başınızdaki canlı insan dururken perdeye bakarak en çok iletişime ihtiyaç duyduğunuz bir anda tek başınıza gülen ve ağlayan bir kimlik geliştirmeye başlıyorsunuz, bu davranış biçimi önce kişiliğinizin bir parçası olmaya başlıyor, sonra da çevresinde olan biteni umursamayan, içine kapanmış, hiçbir zaman kendini tam olarak güvende hissedemediği için yüksek duvarlı, otomatik kapılı, her adımı kameralarla takip edildiğinde kendini güvende hisseden, bu yaşama biçimi kimliğimizin önüne geçmeye, hatta kimliğimiz olmaya başlıyor. Yanındakiyle birkaç saat yan yana oturup hiç konuşmadan, birbirlerini yok sayarak yaşamaya alışması yok mu insanların..Yanı başımızdakini değersizleştirmeyi, ötekileştirmeyi öğreniyoruz ya bir arada yaşarken..Konuşma, paylaşma, birlikte sorun çözme kabiliyetimizi köreltiyoruz ya.. İki saat dirsek teması kurduğumuz kişinin adını bile soramadan yan yana oturmak ve ayrılmak..Ruhları bile klonlamaya çalışanlarla geldiğimiz nokta bu mu? Modernizm, adını bilmediğiniz kişilerce emeğinizin sömürülmesi, adını bilmediğiniz kişiler tarafından size bulaştırılan hastalıktan ölmeniz midir yoksa.. Bütün bunları ne için mi yazdım. Aklımız buralarda mı diye merak ettiğimden. Aksi halde ormandaki hayvanların başına ne gelirse bizim başımıza da aynı şeyler gelecek. Sonuçta geldiğimiz nokta neresi mi? Kendimize bile itiraf edemediğimiz yaşam biçimi: KOMŞUSU TOKKEN AC YATAN BİZDEN DEĞİLDİR!
 
Toplam blog
: 15
: 1265
Kayıt tarihi
: 15.12.09
 
 

1955 yılında Trabzon'da harika bir ailede büyüdüm, değerlerimi buradan aldım. Ne zaman bir kitabe..