Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kömür gözlü kerata

Yapılması gereken bir alışveriş için hızlı hızlı yürüyorum. Adımlarımı hızlı atmak zorundayım çünkü zaman kısıtlı, iki ayrı ihtiyaç bir saatlik öğle tatili arasında satın alınmak zorunda. Soğuğun henüz iliklere işlemediği, Ankara’nın Aralık ayına pek de yakışmayan bir gün. Hala her gün güneş ile uyanıyoruz, yaklaşan yeni yıla inat…Güneşimle beraber hızlıca yolumuza giderken, bir ses takılıyor kulağıma ''n’olur bir mendil alın, n’oluurrr''…Diğer sokak satıcılardan farklı bir sesleniş bu.

''Mendil var, mendiilll'' değil…

''Üç tanesi bir liraaa'' değil…

''Mendil, kağıt mendiilll'' değil…

Tek cümle, yalvarır gibi

''N’olur bir mendil alın n’olurrr…''

İkinci n’olur seslenir gibi değil, gerçekten yalvarır gibi…''n’olurr…''

Sesi arıyorum önce, bakınıyorum sağa sola, ses sağ taraftan geliyor sanki… Mithatpaşa Köprüsünün ayağında, yere serili kağıt mendillerin yanında küçük bir oğlan çocuğu görüyorum. Yedi sekiz yaşlarında var yok… Küçücük… üzerinde kirden rengini tam olarak anlayamadığım birkaç yeri yırtılmış bir kazak, onun altında mavimsi bir gömlek… Yüzü de çok kirli ufaklığın… Ve galiba iz var yüzünde, gözünde başlayıp çenesinde biten, gözyaşı gibi… Ses hiç kesilmiyor,

''N’olur bir mendil alın n’olur…''

İçim mi acıyor ne? Gitmem gerek geç kalıyorum ama bu içli sese de kayıtsız kalamam ki…

Bakıyorum ve karşılaşıyorum iki kömür gözle… O kirli, o esmer mi kumral mı anlayamadığım yüzde, boncuk gibi parlayan iki kara göz… Bakıyorum, gözüme, gözbebeğimin içine baka baka yine tekrarlıyor yegane cümlesini… Bu nasıl bir yakarmadır diyorum, çoğu insan Tanrı’ya bile böylesi yalvarmamıştır herhalde… Bir satış talebi bu kadar mı içlenerek söylenir… Üstelik önündeki para kutusu da boş, kimse mendil almamış anlaşılan, duygusuzlar! Elbette her duygusal insanın yaptığını yapıyor, kömür gözlüden alıyorum bir paket mendili… Değerinin kat kat fazlasını vererek… Çok zorda kaldı çocuk herhalde, belki de aç kaldı diyorum kendi kendime… Senaryomu oluşturmaya başlıyorum. Gözümün önüne bir gecekondu, içinde yaşayan bir sürü çocuk, işsiz bir ana ve baba geliveriyor hemen… Aç sefil çıplak bakıma muhtaç aile… Çocuk da ailesine yardım olsun diye mendil satıyor muhakkak… Hani diyorlar ya, çocukları dilendiriyorlar, cam kapı sildiriyor paralarını alıyorlar diye, yok bu varsayım bu çocuk için geçerli olamaz, içi acımasa bu kadar içten yalvarmaz herhalde… Bu kadar da rol yapılmaz ki canım… Hem bak kesildi çocuğun sesi diyorum yine kendime, kendimi onaylamanın rahatlığıyla… E tabi açtı yavrucak belki de bir çorba içmeye gitmiştir hemen… Üşümüştüm hem… Zorda kalan ufaklığa bir nebze olsun yardımcı olabildim diye vicdanı rahat bir şekilde devam ettim yoluma… Yol boyu yalvarma sesini bir daha da duymadım…

Alışverişimi yapmış aynı yoldan geri dönüyorum bu kez… Köprü ayağına yaklaşırken yine aynı ses,

''N’olur bir mendil alın n’olurrr…''

Yine aynı yalvarma hali, boğazı yırtılırcasına sesleniş

''N’olur bir mendil alın n’olurrr…''

Bu sesleniş gün boyu mu sürüyor yahu? Benim senaryoma göre, çocuk artık sefaletin son raddesine gelmiş ve işi bir kereliğine yalvarmaya dökmüştü. E gün boyu sürmezdi ki bu hal… Merakımdan izliyorum bu kez ufaklığı. Bakıyorum, sesleneceği kişileri seçiyor öncelikle. Dikkat ediyorum, erkeklere seslenmiyor hiç ama bir kadın geçtiğinde hemen alıyor sazı eline. Gözleri mahzunlaşıyor, sesi çatallaşıyor ve yalvarma faslına başlıyor… Sürekli bağırmıyor, gözüne birini kestiriyor onu mendil almaya ikna edene dek bağırıyor yalvarıyor, sonuca ulaşınca susuyor, bir daha ki sefere dek… Rol yapıyor bu çocuk! Sanırsın koca adam! Yedi sekiz yaşında sadece!

Ben hayretimle meşgulken, vay kerata vay derken, orta yaşlı bir kadın sesi duyunca dönüyor o gözlerle karşılaşıyor ve benim gibi kat be kat fazlasını ödeyerek bir mendil alıyor! Orta yaşlı kadının yüzünde bir memnuniyet ifadesi, tabi canım hep beraber hayat kurtarıyoruz biz. Çocuk da mutlu, atıyor cebine parasını, para kutusu yine boş… Bir sonrakine kadar da ses yine kesiliyor… Bu çocuğun öğretmeni kesinlikle bir usta olmalı, ya da bu çocuk çok iyi bir öğrenci… Bu yaşta bu kabiliyet pes doğrusu!

Önce kendime kızacak oluyorum aldatılmış olmanın huzursuzluğu ile. Aman canım kendime niye yükleniyorum sanki, o iki kara gözü kim görse aynını yapardı herhalde… Yine de itiraf etmek gerek biz kadınlar daha duygusalız işte, iki kömür göze tav oluveriyoruz…

Sonuç itibariyle, kadınların duygusallığı tarafımca bir kez daha test edilmiştir Ankara’da, bu güneşli öğle vakti… Ne diyeyim, çocuk haklı, kime sesleneceğini iyi biliyor kerata…

 
Toplam blog
: 7
: 1280
Kayıt tarihi
: 24.11.06
 
 

Herşeyden bir parça bahsetmeyi, bunları yazıya dökmeyi sevince, neden olmasın diyor insan... Yazmak ..