Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

Kontrgerillayı sulandırma safsatası

Kontrgerillayı sulandırma safsatası
 

KRAL ÇIPLAK


Nadide bir düşünce vardır.
Ve milliyetçi-mukaddesatçı muhteremlere özgüdür bu nadide düşünce.
Biliyorsunuz ya!
Hani memleketin bir yerinde bir eylem gerçekleşirse.
Ve bu eylem, toplum vicdanını alabildiğine yaralarsa.
Toplumda infial uyandırırsa.
Toplumun başı önüne eğilirse.
Çok erdemli ve ahlak sahibi şahsiyetler “Dış Mihraklar” denen bir ucubenin arkasına gizlenir.
Ve bilmiş bir tavırla “Dış mihraklar ülkemizi ve milletimizi kaosa sürüklemek adına böyle bir kanlı eylemi gerçekleştirmişlerdir”.

Tıpkı zamane “milliyetçi-mukaddesatçı” larının etmiş olduğu laflar gibi.

Zamanın kaşarlı ülkücüleri 1980 öncesi kanlı eylemlerini dile getirirken “Dış Mihrak” teranesinin arkasına gizlenirler.
Doğruluk payı olsa da şu “Dış Mihrak” ifadesinin, hiç düşünmezler “acep şu dış mihraklar bizi de kullanmış mıdır?” diye.
Lakin o dış mihrakların açtığı ihalelere başını açıp, bodoslama dalan milliyetçi ve de mukaddesatçı kardeşlerimiz değil miydi?
Ne yapalım?
Muhteremler unutmuşlar.
Lakin tarih yazıyor.
Söylediklerimiz laf değil.
Tarihin not defterine iliştirilmiştir olanlar.

Çok değil.
Daha üç gün önce bir dönemin en kanlı eylemi zaman aşımından düştü.
16 Mart katliamı.

Bu gün milliyetçi ve de mukaddesatçı zatlar, o günleri anarken “Dış Mihrak” ucubesine atıfta bulunurlar.
“Nasıl kullanıldık”, diye de bir düşünce jimnastiğine soyunmazlar.

Can Dündar 16 Mart katliamını anlatan bir belgesel hazırlamış.
Ve o dönemi tekrar hafızalarımıza işlemiş.
O dönemde öğrencilerin üzerine atılan bomba, ABD’den TSK’ya hibe edilen TNT kalıbıymış.
Ve bu TNT kalıbı, bir yüzbaşı tarafından, dönemin ÜGD Ankara Şubesi başkanı Abdullah Çatlı’ya verilir.
Sonrası malumunuz.
Ne diyelim şimdi biz bunlara?
Ve bakalım dönemin şahsiyetlerine.
Abdullah Çatlı.
Mehmet Gül.
Reşat Altay.
Muhteremler dış mihraklara alet olmuşlar.
Şimdi, o zamane milliyetçileri “Ergenekon Davası”nı mercek altına almışlar.
Ve 1980 öncesi yaşanan kanlı eylemlerin ucunun Ergenekon’la çözülebileceği kanısındalar.
Sanırım anlamadıkları bir nokta var.
O lanetledikleri Ergenekon’un en önemli bileşeni, MHP ve onun gençlik teşkilatı değil miydi?
Ülkücü camianın polis teşkilatı ile “al takke, ver külah” ilişkileri yok muydu?
Askerle ve bir dizi resmi ve yarı resmi kurumla ilişki halinde değiller miydi?
Komando kamplarında alınan eğitimin gayesi ve amacı neydi?
Ellerinde ki silahlar bizatihi resmi makamlarca Ülkücü camianın koltuk altlarına akmıyor muydu?
Ve bu silahlar “komünizme karşı mücadele” çerçevesinde, bilim insanlarına ve aydınlara karşı kullanılmıyor muydu?
Devrimciler bu silahlarla öldürülmüyor muydu?
Toplumsal muhalefet güçlerine bu silahlarla saldırı eylemlerine girilmiyor muydu?

Ancak ve ancak.
Dönemin has milliyetçi ve mukaddesatçı zümresi, o dönemler de yapılan katliamları ve kanlı eylemleri çarpıtma hadisesinde yarış halindeler.
Ve başvurdukları en nadide yöntem ise sulandırılmış bir kontrgerilla tanımıdır.
Kanlı eylem ve katliamları “Dış mihraklar” denen ucubenin üzerine yıkarak bulaştıkları pislikten arınacaklarını zannederler.


 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..