Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '15

 
Kategori
Psikoloji
 

Konuşma dili ve insan psikolojisi ilişkisi

Konuşma dili ve insan psikolojisi ilişkisi
 

“Hypocognition” Amerikalı Psikiyatrist ve Antropolog olan Robert Levy tarafından kazandırılan bir kavram olup hissedilen herhangi bir hissin ya da yaşanılan bir durumun kullanılan dil aracılığıyla tarif ya da ifade edilememesi durumu şeklinde özetlenebilir. Böyle bir kavramın ortaya çıkışı Levy’nin 1973 yılında 26 ay boyunca Tahiti halkıyla yaptığı çalışmaya dayanır. Özellikle kullanılan dilin insan psikoloji üzerindeki etkisini inceleyen Leyv, Tahiti halkında oldukça ilginç bir duruma rastlar. Tahitililer arasında intihar oranı son derece yüksektir ve Levy bu durumu Tahiti dilinde insana dair birçok duyguyu ifade edebilecek sözcüklerinin olmamasıyla yakında alakalı olduğunu keşfeder. Örneğin Tahiti dilinde  “keder” anlamına gelebilecek herhangi bir sözcük ya da kavram bulunmaz, aynı şekilde “hüzün” ya da “yas” gibi bir kavramlar da yoktur. Tahitililer herhangi durumdan ötürü kendilerini üzgün hissettiklerinde bu durumu “hasta hissetmek” ya da “garip hissetmek” şeklinde ifade ederler. Bu araştırma sayesinde, insanların ne hissettiklerinin tam olarak anlamlandıramamalarının ve ifade edememelerinin onlarda ruhsal bir takım sorunlara yol açtığı ve kullanılan dilin insan psikolojisi üzerinde son derece önemli bir role sahip olduğu anlaşılmıştır.

Henüz konuşmayı öğrenememiş bebekleri incelediğimizde de yaşadıkları ve onlarda duygusal ya da fiziksel bir sıkıntı yaşatan olaylara çok fazla tepki gösterdikleri, yüksek sesle ağladıkları ve oldukça yoğun öfke davranışları sergiledikleri gözlemlenir. Bebeklerin bu derece yoğun tepki vermesinin önemli sebeplerinden biri de –henüz dili kullanamadıkları için- yaşadıkları sıkıntıyı tam manasıyla anlamlandıramamaları ve ifade edememeleridir. Fakat bu dönemde bebekleri yetişkinlere göre duygusal anlamda daha avantajlı kılan başka bir özellikleri vardır, o da bebeklerin hissettikleri hiçbir olumsuz duyguyu bastırmıyor olmalarıdır. Bu durumun en bariz örneğini bebeklerin ağladıktan ya da öfkelendikten çok kısa bir süre sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi gülmelerinde görülebilir. Bir bebek ne kadar ağlasa da farklı bir yere ya da bir oyuna dikkatinin çekilmesi sonucu az önce yaşadığı olumsuz duyguyu kolaylıkla geride bırakabilir, bu özellikleri onların An’ı doyasıya yaşamalarına imkân verir. Fakat bu durum genelde yetişkinlerde böyle değildir. Bir yetişkin yaşadığı olumsuz bir olayın duygusunu haftalar, aylar, hatta yıllar boyunca olumsuz bir enerji olarak benliğinde taşıyabilir. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasındaki en önemli etken ise bastırma savunma mekanizmasıdır. Bastırma savunma mekanizması gelişim sürecinde genelde iki yaşından sonra ortaya çıkar, ne tesadüftür ki çocukların dili kullanma yaşı da yaklaşık bu dönemlere denk gelir. Belki de dili öğrenmenin bedeli kimileri için bastırma savunma mekanizmasının devreye girmesi olmaktadır…

Dil vasıtasıyla kendini ifade etmeyi öğrenen bir çocuğun –kendini ifade edemediği bebeklik dönemlerine göre- tepkileri daha yumuşak bir hal alır çünkü artık ne hissediyorsa anlamlandırabiliyor ve ifade edebiliyordur. Geliştirdikleri bu dil becerileri her ne kadar onları duygusal olarak rahatlatsa da duygularını tanımlayabilme ve ifade edebilme gibi konularda ebeveynlerin desteği son derece önem arz eder. Bu durumu çocuğun kullandığı dile ne kadar hâkim olduğu ve ebeveynlerinin onun kendisini ifade etmesine ne denli imkân sağladığı konusuyla yakından alakalıdır.

Çocuğun dile hâkim olması önemlidir çünkü kelime dağarcığı ve cümle kurma becerisi ne kadar gelişmişse çocuk o denli kendini güzel ifade ederek ruhsal olarak rahatlama fırsatı bulur. Ebeveynlerin yaklaşımı önemlidir çünkü yargılamadan ya da eleştirmeden çocuğun kendisini ifade etmelerine izin verdikleri oranda çocuk hissettiği olumsuz bir takım duyguları çabuk terk etme imkânı bulur. Bu durum da ruhsal olarak sağlıklı bir kişiliğin şekillenmesine zemin hazırlar. Aksi olduğu durumlarda ise çocuk, hissettiği olumsuz duyguları anlamlandırmak ve ifade etmek yerine daha çok bastırmak zorunda kalacaktır. Bu durumun bir sonucu olarak aynı çocuk, bir yetişkin olduğunda da duygularını bastıran, diğer insanlarla iletişim sorunu yaşayan, çoğu zaman hissettiği olumsuz bir takım duyguların etkisiyle yaşadığı An’ı tam manasıyla hissedemeyen bir kişilik haline alacaktır.

Yazılanlardan anlaşılacağı üzere farkında olmasak da kullandığımız dil psikolojimiz üzerinde son derece etkilidir. Bir insanını dili kullanma ve kendini ifade etme becerisi ne kadar zayıf ise yaşadığı duygusal sorunlardan etkilenme derecesi o denli fazladır. Bu manada bu kişinin kullandığı dili mümkün olduğunca geliştirmeye çalışması, kendini ve duygularını ifade etmeyi öğrenmesi son derece önem arz eder. Günümüzde psikoterapilerin kişilere yapmaya ya da öğretmeye çalıştığı aslında tam manasıyla budur. Duyguların bulunduğu sağ beyindeki hissi, dil becerisinin bulunduğu sol beyin anlamlandırır ve seanslarda bunları ifade etme şansı bulur, böylelikle kişi tarif edemediği bir takım duyguları deşarj ederek rahatlama fırsatı bulur. Fakat yaş ilerledikçe kişinin bu durumu değiştirmesi çok kolay olamamaktadır. Bu yüzden çocuk sahibi olan ebeveynlere çok önemli görevler düşmektedir. Özellikle çocuklarının dil öğrenme aşamasında, dili etkin bir şekilde kullanmaya yönelik onları desteklemeleri son derece önemlidir.

Çocukların dili kullanma ve kendini ifade etme becerileri nasıl geliştirilebilir?

1. Çocuğunuza bu konuda yardımcı olabilmeniz için öncelikle sizin kullandığınız dile hâkim olmanız oldukça önemlidir. Bu konuda bir eksiklik hissediyorsanız mutlaka kendinizi geliştirmeye yönelik çaba sarf edin, bolca kitap okuyun; iletişim, kendini ve duyguları ifade etmeye yönelik eğitimlere katılın.

2. Dil öğrenme sürecinde çocuğunuzla mümkün olduğunca çok iletişim kurun ve onun kendini ifade etmesine izin verin. Söyledikleri anlaşılmasa bile sizin tarafınızdan dinlenildiğini bilmesi ve bunu hissetmesi çok önemlidir.

3. Çocuğunuza sıklıkla onun gelişim dönemlerine uygun masallar anlatın ya da hikâye kitapları okuyun. Bu, onun kelime dağarcığının gelişmesine yardımcı olacağı gibi duygu, düşünce ve hayal dünyasını da geliştirecektir.

4. Çocuğunuzun duygularını bastırmadan onları ifade etmesine imkân verin. Karşılaştığı olumlu ya da olumsuz durumlar karşısında ona sık sık ne hissettiğini sorun. Duygusundan dolayı kesinlikle onu yargılamayın ya da eleştirmeyin.

5. Siz de duygularınızı sözle ifade ederek çocuğunuza model olun.

6. Çocuğunuza çok fazla TV izletmeyin. Bu, onun yaratıcılığını körelteceği gibi dili kullanma ve kendini ifade etme becerilerini de zayıflatacaktır.

7. Unutmayın dil becerisinin gelişimi konusunda en büyük sorumluluk ebeveynlerdedir, çocuğunuzun ruhsal gelişiminin sağlıklı olabilmesi için bu konuyu önemseyin. 

 

Faydalanılan Kaynaklar:

http://en.wikipedia.org/wiki/Hypocognition

 

Ümit AKÇAKAYA

Uzm. Psik. Dan.

 

 
Toplam blog
: 89
: 3716
Kayıt tarihi
: 06.12.11
 
 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ,“Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık” bölümünden mezun oldum. Yüksek lisans..