Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '15

 
Kategori
Güncel
 

Konuşmaktan korkmak

Konuşmaktan korkmak
 

 
İnsanlar korkuyor konuşmaktan. Aslında düşünmekten bile korkuyorlar. Düşünmemenin en iyi yolu inanmaktır. Birisine inanırsın… Durmadan onun peşinden gidersin ; bir bakarsın seni satmış. Bir inancın peşinden gidersin bir bakarsın; seni kullanmışlar…
 
Bazı Hıristiyan vatandaşları da kullanıp, Suriye’nin merkezine atmıyorlar mı?  Sonra onlar da kafa kesiyorlar. Düşünmeden  inanmanın sonu budur?
 
Bazıları öylesine korkuyor ki, sesini bile çıkaramıyor. İşte, sesini çıkaramadın mı ; sana yutturulmak istenen fikre sen de katılıyorsun demektir. Niye sesini çıkarmıyorsun; niye itiraz etmiyorsun. Demek ki sen de öyle düşünüyorsun.
 
Bazıları öylesine korkuyorlar ki; yalakalık etmeyi marifet sayıyorlar; bir de zeytinyağı gibi üste çıkıp; hiç inanmadıkları düşünceleri, kendileri de savunuyorlar. Nedir bu “Demogoji”..
Ama böyle insanlar üstlerindeki baskı sonlandığı zaman; ilk “dönen”lerden olacaklardır. Onlar da onur diye bir şey yoktur. Sadece , yaşamak kaygısı vardır… Öyle insanlar her devrin insanlarıdırlar.
 
Basının, gazetelerin büyük bir kısmı korkutulmuş duruda; “ya reklam alamazsak,” kaygısı tümünü değilse bile büyük bir çoğunluğunu sesini çıkaramaz hale getirmiştir, bir bölümü de iyice yalakalık peşindedir.
 
Sivil örgütler; sendikaların büyük çoğunluğu sarı sendika haline gelmişlerdir. İşçilerden aldıkları baçlarla, Mersedes’lerinin içinde, Ankara sokaklarında koşturup durmaktadırlar.
 
Üniversiteler susuyor. Çünkü her birisinin başında istenilen rektörler, yöneticiler var. Yoksa seçilen yöneticiler değil… Elbette susarlar!
 
Siyasetçilerin zaten çoğu oyun peşinde… Aylin Kotil; %10 seçim barajının kaldırılması için İstanbul’a yürürken… Bu yüce amaç uğruna kim onunla birlikte yürüdü? Şaşıp şaşıp kaldılar bu kadının cesaretine… %10 barajının kaldırılmasını savunan kaç kişi var?
 
Siyasetçilerin işleri beyin yıkamak… Bu günlerde işleri güçleri “Başkanlık” sistemini savunmak. 
 
Ama bilmiyorlar ki: Başkanlık sistemi bizim gibi geri kalmış ülkelerde…
 
1.Meclis’in çalışamaz hale gelmesine yol açar.
2. Demokrasi filan iyice ortadan kalkar; tek parti rejimine dönülür.
3. Giderek babadan, oğula (veya kıza ) geçen bir padişahlık’a dönüşür.
4. “Başkanlık” rejiminde tek adamın söylediğini, hem Meclis, hem ordu, hem de  kanun adamları aynen uygulamak zorundadır. Çünkü tümünü Tek Adam atar.
5. Başkanlık demek, “Tek Adam” rejimi demektir. Tek adamlık ise eninde sonunda Diktatörlüğe dönüşür. Bunun lamı cimi yoktur.
6. Tek Adam rejiminde, tek adamın yapıp ettiğinden; harcadığından sorumlu tutulamaz. 
7. Tek Adam; yani başkan, yavaş yavaş “Kanunlar Üstü” bir insan olup çıkar. Her sözü Anayasa’dan da üstündür.
8. Başkanlık rejiminde Başbakanlık yoktur. Genellikle “Kuvvetler Ayrılığı” diye bir kavram bulunmaz.
9. Başkanlık rejiminde çok partili bir Demokrasiye inanılmaz. Onun için %10 barajı  lafı hiçbir zaman itibar görmez.
10. Başkanlık rejiminde adalet sistemi ve hakimler artık tamamen bağımlıdırlar.
 
Şimdi bu durumda gelin Başkanlık rejimini savunun. Kolay mı? Ama bazıları öylesine kolaylıkla savunuyorlar ki… Hayret etmemek mümkün değil. Kamuoyu öylesine baskı altında ki; halkın aksine düşünmesine hiçbir zaman izin verilmiyor.
 
Ancak Prof.Dr.İlber Ortaylı gibi namuslu, saygın isimler düşündüklerini söyleyebiliyorlar. Ama bugün için. Yarın susturulmayacakları pek de kesin değildir. Çünkü o, hakim güçlerin aksini savunuyor:
 
Ne diyor  Sayın Ortaylı :  ““Onun canı başkan olmak istiyor, birilerinin. Hayırlı olsun. O nasıl olsa çöker ilerde, kaldıramaz Türkiye. Kaldırmaz kardeşim. Ne başkanı ya, burası Uruguay mı yani yürümez. 40 bin tane problem çıkar. Bunlar sadece çatışmayı hızlandırır…” (Sözcü)
 
Evet, Uruguay gibi , Şili gibi… bir Başkanlık; sonra açık Askeri Diktatörlük rejimleriyle yönetilen yerlerde bunu savunmak belki mümkündür. Ama Türkiye’de Başkanlık, yani Tek Adam rejimi hiçbir zaman geçerli , akıllıca bir rejim olamaz… 
 
“Ben yaptım…Oldu!” derseniz olur… Ama sonuçlarını yine bu halk çeker. Altından neler kalkar bilemezsiniz. Rejim birden aynen “Esat Rejimine” veya polis devletine döner. Şimdiden bunun örneklerini görüyoruz.
 
Sayın İlber Ortaylı konuşur… Onun gibi, yürekli; cesaretli; gerçekleri savunacak kaç kişi kaldı bu ülkede… Hepsi susturuldular. Ortaylı devam ediyor . ne diyor?
 
“… Anayasa konusunda Türk milletinde müthiş bir lakayiti var. Ne istediğinin, ne yaptığının farkında değil…Verelim de diyor, şu şamata bitsin diyor. ‘Aman canım’ diye bir lafı vardır Anadolu’nun. Bu aman canım böyle ev kadınları söyler, kahvedeki herifler söyler. Esnaf söyler. Daha da büyük akıllı adama yakışmaz bu laf. Fakat onların da mantığı vardır…”
(Sözcü.5.Nisan.15) 
 
Türk halkı daha ne olduğunun farkında değil; farkında olduğu zaman da atı alan Üsküdar’ı aşacaktır. O zaman kimse konuşamıyacaktır. Biraz dikkatli bakın bakalım; nasıl sıkı yönetim yasaları çıkarılıyor. Kimse farkında değil…
 
Getirsinler “Tek Adam” rejimini, Başkanlık kursunlar; isterlerse Padişahlık’ uygulasınlar.. Gelir mi, gelir…Nasılsa vatandaş işinde gücünde…
 
Getirsinler de görsünler… Yarın neler oluyor! Kolay mı?
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..