Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '15

 
Kategori
Felsefe
 

Konuşmanın önemi

Konuşmanın önemi
 

Murat Ahmeti - Kosova Cumhuriyeti


Hayatımızda en çok yaptığımız şey konuşmak olsa gerek.

Sabah kalkar, gece yatana kadar konuşuruz. 

Konuşmak nedir diye düşündüğümüzde, benim aklıma iki tane temel ayrım gelir. Birincisi, konuşmanın, eş deyişle bir dil kullanmanın salt bir iletişim aracı olmasıdır. İkincisi ise bir iletişim aracı olmasının ötesinde çok daha kompleks olarak içerik olmasıdır. Dilimiz kadar düşünürüz.

Dil bir içerik olarak, angajmandır, normdur, söylemdir, ideolojidir, temiz ya da kirli kandır, perspektiftir vs. 

Dilin bu yönünü konu edinmiyoruz.  Bu sefer bir iletişim aracı olarak dil ile insan arasındaki ilişki üzerine:

Şurdan başlayalım; bir zeka sorusu şöyledir: Siz bir otobüs şöförüsünüz. Başta 10 yolcu vardır. Birinci durakta, 5 yolcu, indi, 4 yolcu bindi. İkinci durakta, 3 yolcu indi, 2 yolcu bindi. Üçüncü durakta, 4'ü indi, 2 kişi bindi, şöförün yaşı kaçtır? Bu soruya çoğunlukla insanlar yanlış cevap veriyorlar.

Bunun nedeni nedir diye düşündüğümüzde, iki nokta var. Birincisi, aslında gündelik yaşantıda, zihnimizin, daha önceki basmakalıplarına göre, kendisine gelen şeyleri, algıladığı. Bu bir algılama kolaylığı, alışkanlık, benzerlik vs. İnsan, gündelik hayatındaki her zihinsel olguya sıfır noktasından yaklaşmıyor, elindeki hazır şablonları kullanıyor ve kendine geleni bu şablona yerleştiriyor. Ama yukarıdaki gibi tuzak sorular karşısında da çuvallıyor. 

Bu soruya yanlış cevap verilmesinin, bu yazıdaki önemi başka bir nokta. Konuşurken, dili yeteri kadar iyi kullanmak ve konuşulanı yeteri kadar iyi dinlemek.

Bana kalırsa, insanlar, kesinlikle, dili yeteri kadar iyi kullanmıyor ve bunun için çaba da göstermiyor. 

Ne anlatmak istediğini en iyi nasıl anlatırım diye bir kaygısı var, ne de anlatılanı en iyi nasıl anlarım diye çok dikkatli bir şekilde dinlemek var.

Ve o kadar çok balta insan var ki etrafta, bırakın bu konuları dert etmeyi, bütün baltalığına rağmen, dili kullanma tarzını ve elde ettiği sonuçları, sizin üzerinizde dikte etmeye uğraşıyor. Kısa bir, "Ben ne anlatmak istiyordum, bunu gerçekten, başkalarının anlayabileceği nesnellikte ve yeteri kadar kelime ve uygun kavram kullanarak bu düşünceyi aktardım mı?" sormuyor. Sormuyor, kendi iç dünyasında anlatmak istediğini anlattığına o kadar emin ki, gerçekten anlattığının, yani başkalarınca nesnel olarak anlaşılması gereken şey ile örtüşüşüp örtüşmediğinin farkında bile değil. Dinleyen, ki o da lay lay lom dinliyordur büyük ölçüde, öyle olmasa bile, anlatılanı doğru anladığında, karşı tarafla polemiğe girmeye başlıyor. Lay lay lom dinliyorsa, zaten diyalog içinden çıkılmaz bir hale geliyor ve çok katmanlı düzeltmeye ihtiyaç gerektiren karmaşalar doğuyor. İnsanların çoğunlukla böyle karmaşalar içinde olmadığını söyleyebilir miyiz? Bence zor. İnsanlar bu karmaşalar içerisinde doğru düzgün anlaşamadan, ittire ittire yaşıyorlar.

Bu dediğim nokta, dili iyi kullanamamaktan doğan bir şey. Ancak biz dili iyi kullansaydık bile, çok iyi anlatsak ve çok iyi dinleseydik bile, yine de bir iletişim aracı olarak dili kullanmakta sorun yaşamaz mıydık?

Bana bu da mümkün görünüyor. Dilin, sessel olarak ya da biçimsel olarak kullanımında çeşitli farklılaşmalar var; ağız, şive, lehçe vs., varsa. Bana öyle geliyor ki, dilin mantığında da çeşitli farklılaşmalar var. Bazı insanlar, dili kullanırken, öyle mantıksal tümevarımlar veya tümdengelimler kullanıyorlar ki konuşmadaki düşünceler arasında öyle neden sonuç ilişkileri oluşturuyorlar ki böyle bir konuşmada, en baba konuşan ve dinleyen de olsanız, işin içinden çıkamazsınız. Evet, dilin böyle bir negatif tarafı vardır; dil, dünyadan o kadar geniştir ki, olağan dünyada birbiriyle eklemlenmeyecek sınırsız şey eklemlenebilir. Olağan dünyada eklemlenmez ve ortaya bir şey çıkmaz. Ama dil dünyasında, dile gelen her şey, gerçekmiş gibi ileri sürülebilir. Edebiyatı da mümkün kılan biraz budur. Aslına bakarsanız, felsefeyi filan da. Hatta dil, felsefede felsefe sorunlarını çözmek için kullanılır, ama bendenize göre, dil, bizzat, felsefe sorunlarının yaratıcısıdır. 

Evet, konuşurken, karşımızdakinin bir şivesi, ağzı, lehçesi, sosyolekti, jargonu vs. olabilir, bunlar o konuşmayı anlamamızı zorlaştırabilir, ama aynı zamanda, konuşanın dili kullanma biçimi ya da mantığı da vardır ve bu da dili bir iletişim aracı olarak kullanmamızı oldukça zorlaştırabilir. 

Yazının başında, dilin ana bir özelliği olarak, bir içerik olduğunu söylemiştim. Bir üst paragraftaki sonuca, bu içerikli olma halini de eklersek, dilin, bir iletişim aracı olarak dil olma niteliği o kadar azalir ki, çünkü bir içerik olarak dil, ideoloji, söylem, norm, angajman, perspektif filan olduğu zaman, o dilden bir çıkarım yapmak, yani 2+2=4 gibi, genel geçer matematikte olduğu gibi bir çıkarım yapmak imkansızdır. Dil, zaten bir içerik olarak, bir işlev taşımaz, bir iktidar gücü olarak, bir savaş/ yönetim malzemesi haline gelir. Dil bir iletişim aracı olarak çok zayıfsa, dilin bir içerik olarak, bir güç olarak hayatın yöneticisi olması o kadar da anlaşılmaz olmaktan çıkar.

Ve konu devam eder aslında... 

 

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..