Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

23 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Konuşuyorsun duymuyorlar

Konuşuyorsun duymuyorlar
 

Acele ile çıktım evden kapımı kilitlemeye uğraşırken karşı kapı komşumu gördüm. O da evinden çıkmış kapısını kilitliyordu. Üç gün önce taşınmışlardı ve ilk kez karşılaşıyorduk. En kibar halimi giydirip üzerime, bir kelebeğin zerafetini ve letafetini kattım sesime. Yüzümde kocaman bir gülümseme

Günaydın, nasılsınız? Dedim.

Cevap yok, kapı komşum hala kapısını kilitliyor. Duymadığını varsayarak yeniden seslendim

Günaydın, nasılsınız efendim?? Ses yok, vazgeçtim..

Komşum koşar adım selamsız sabahsız önümden geçerek, asansöre bindi ve gitti…Konuşmuş ama duyulmamıştım, anahtarım elimde kalakaldım.

Sokağımız çok güzeldir, caddeye kadar çift taraflı portakal ağaçları ve ilkbaharda eflatun çiçekler açan ağaçlarla bezelidir. İlkbaharı düşünerek, kokusunu duyumsamaya çalışarak yürüdüm. Önümde sarı saçları dağınık, sevimli bir kız çocuğu ile biraz şişmanca bir kadın yürüyordu. Kız çocuğu elini kurtardı annesi olduğunu tahmin ettiğim kadının elinden biraz geride kalarak seslendi.” Anne yoruldum, beni kucaklasana. ” Annesi duymadı. Yeniden seslendi, bu sefer sesi ağlamaklı ve titrekti. “Anne bacaklarım ağrıyor beni kucağına alsana”. Kadın yürümesine devam etti cevapsız bırakarak kızını. Çocuk ağladı ağlayacak bu cevapsızlığa karşın koştu annesine yetişmeye çalışıyordu.

Adımlarımı sıklaştırdım, kadına kızının seslendiğini söylemek üzereydim, vazgeçtim. Önce küçük kızı sonra annesini geçtim. İçimden susma küçük kız duyur sesini, duymuyorlar, duyamıyorlar, duyulsa da sesin cevap veremiyorlar dedim.

Kuşların cıvıltısını, cama vuran yağmur tanelerinin şarkısını , çöp tenekesini karıştıran kediciğin mırmırlarında gizli şükrü de mi duymazlar ki? Cevapsız sorularımla zihnimi yoruyordum, sustum.

Markete geldiğimde alacaklarımı unutmuştum; yüreğim kırgındı. Kapı komşuma ve küçük kızın annesine…

Sadece dudaklarıyla değil gözleriyle de gülümseyebilen kasiyer kızı aradı gözlerim. Yerinde idi, başımla selam verdim. Yüksek sesle çok güzel gözüküyorsun dedim, duydu. “ Sizde hanımefendi dedi.” Rahatladım…

Marketin raflarında listemdeki ürünleri ararken, yaşlı bir kadının market görevlisine seslendiğini duydum; “ Bu yumurtaları çok aşağı koymuşsunuz eğilip alamıyorum. " Yaşlı kadın cevap alamadı. Ben yaşlı kadına, görevliden daha uzakta olmama rağmen duyabilmiştim sesini. Görevli başını bile çevirmedi yaşlı kadından yana, önce onu sonra beni geçerek gitti. Görevlinin kucağında büyükçe bir kutu vardı. Acaba kutu görevlinin kulaklarını mı kapamıştı (!!!) Baktım kutu kulaklarını kapamamıştı. Gülümsedim…

Bir koli yumurtayı raftan alarak yaşlı kadına uzattım hiç konuşmadan. Konuş-a-madan. Oysa ben konuşmayı çok severim.

Aldıklarımın parasını vermek üzere kasaya doğru yöneldim. Kasada ödeme yapmak için bekleyen bir iki kişi vardı. Sıraya girdim beklemeye başladım.Üzerinde üniforması olan bir okul çocuğu, önümde sıra bekleyen beye seslendi. ” Amca ders zili çalmak üzere aldıklarımın parasını sizden önce ödeyebilir miyim?” Elinde iki paket bisküvi ve bir kutu meyve suyu vardı, kolunu adama doğru uzatmıştı. Cevap alamadı. Ağlamak istiyorum...

Ben cevapladım çocuğu, benden önce ödeme yapabilirsin gibi bir şeyler geveledim ağzımın içinde. Ellerim üşüyordu , ceplerime sığındım, cebimin içinde kaybolmak istiyordum. Neden bu kadar küçük yaparlar bu cepleri? Marketten çıktım, çocuğun ardından.

İlkbaharı düşleyemeden ve kokusunu duyumsayamadan yürüdüm , elimdeki poşetlerinin ağırlığını bile hissetmiyordum. Üşüyordum ve ben ne zaman üşüsem korkarım. Korkuyordum…

Eve geldim, kimse beni duymak, anımsamak zorunda kalmadı yolda… Kapıyı açtım. Aldıklarımı mutfak masasına koydum. Annemi aradım telefonla, cevap veren olmadı. Acaba duymadı mı? Tekrar aradım. Sessiz bir bekleyiş oldu. Evde yoktu annem, anladım.

Dertleşmek istiyorum. Anne, konuşuyorsun duymuyorlar, anlamıyorlar dinlemiyorlar demek istiyorum. Monolog bir oyun gibi, sen konuşuyor ve sen duyuyorsun , kelimelerin havada asılı, görevlerini yerine getiremeden çırpınıp duruyor. İletişimsiz , kopuk bölük pörçük hayatlar ve seyrediyorsun önünden akıp geçen zamanı…

Kapı komşumun yüreği çok mu yaralıydı? Acısının kemirgen dişleri miydi, beni duymasını engelleyen . Düşlerinin yitip gitmişliğimiydi, kendi çocuğunun sesini bile hiç kılabilen bir annenin kulaklarında ve cevaplarının bitmişliğimiydi dudaklarında ki sessizlik. Kim bilir kaç saattir, yarı aç- yarı tok ayakta çalışan bir bedenin isyanımıydı, markette ki görevliyi bu kadar umursamaz kılan. Kim bilir kaçıncı kez alışveriş listelerine eklenmiş, şekerleme ve çikolata fiyatlarının elindeki paraya ağır gelişimiydi, markette ki adamı kendi çocuğu kadar mahzun bir çocuğa karşı duyarsız , duvar kadar sağır yapan...

ACININ ADI

Nezdimizde gül oldu acının adı

Her sabah yeniden doğarız hüzünlerle

Varlığımız anlamsız bir fazlalıktır

Kendimize

Hani insanız yaşarız ölürüz de

Bir büyük sessizliktir duyulmazlığımız…

Zeki Arslan

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..