Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '18

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Konya'da Üç Gün

Konya'da Üç Gün
 

 

"Öyle bir güzele düştü ki gönlüm; / Sevgiden, sevdadan bezdirdi beni! / Vazgeçmek ne mümkün, taştı bu gönlüm / Hanya’yı, Konya’yı gezdirdi beni…"    Halil Şakir

Gez Dünya’yı Gör Konya’yı…” demiş atalarımız.

Büyük Önder Atatürk; “Asırlardan beri tüten bir nurun ocağı ve Türk kültürünün esaslı kaynaklarından biri…” olarak kabul ettiği Konya’ya defalarca ziyaretler yapmıştır. Konya, Büyük Atatürk’ün İstanbul ve İzmir’den sonra en çok geldiği ve ziyaret ettiği mutlu kentlerden biridir. Büyük Atatürk, Milli Mücadele’nin başlangıcından ölümüne kadar olan süre içerisinde Konya’ya 13 defa gelmiş ve bu gelişlerinde toplam 33 gününü Konya’da geçirmiştir.

Yıllar öncesinde gördüğüm Konya’yı şimdilerde de görmeyi planladım. Güneşin ilk ışıklarıyla göz kırpımı zamanı eşimle 08 Ekim 2018 Pazartesi günü Pendik’ten bindiğimiz YHT, yer yer 0-250 km aralığını görüntüleyerek rayında ilerledi.

Yer üstü uçak, Marmara yeşilliğinden sıyrılıp İçanadolu’nun kırsalında ilerleyerek 4,5 saatte yolcularını Konya Gar’a ulaştırdı.

Önceden yerimizi ayırttığımız kurumun tesisine yerleştik. (İlgisini gördüğümüz kurumun görevlisi Nilgün Özkan’a teşekkür ederim. Nilgün adı, Feyzi Halıcı’nın ‘Kar yağmıştır o dağlara/Nilgün beni unutmuştur’ nakaratlı şiirini de anımsattı.) Yeme içme, barınmanın yanı sıra kent içi toplu taşıma çokiyi seyretti. Kenti gezmeyi ray üstü araçla ve belediye otobüsleriyle Adliye’den Alâeddin Tepesi’ne, oradan Selçuk Üniversitesi’ne uzanarak gerçekleştirdik. İstanbul örneği, burada da öğrenciler, telefonlu uğraş içindeydiler. Yaşlılara saygı ve yer verme davranışları görülmedi! Hal ve gidiş iyi değil!

Pazar gezmesi ayrı bir güzelliktir. Oysa diğer il ve ilçelerimizde haftanın belli gününde kurulan halk pazarını Konya’da bulamadık! Sorduğumuz kişiler sebze-meyve halini gösterdiler. Oradaki fiyatlar uçuyor!

Mevlana Müzesinin yakınında ‘Gül Bahçesi Konya Mutfağı’ var. İşletmeci Bayram Karaduman ile tanıştık. Çayımızı yudumlarken söyleşimiz sürdü. Öğle yemeğimizi burada yedik.

Mevlana Müzesine gelen ziyaretçilerin yüzde doksanı yabancılar… Çinliler çoğunlukta… Mevlana’nın Türbesi onarımda olduğundan görmek mümkün olmadı! Kitabelerin büyük bölümü Farsça ve Arapça… Ne Türkler, anlayabiliyor ne de turistler…

Bu günden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.  Defterler dahi Türkçe yazılacaktır.”

Sözcükleriyle Karamanoğlu Mehmet Bey,  ferman yayınladı. Mehmet Bey, o dönemde edebiyat dili olarak Farsça, ilim olarak Arapçayı kullanan Selçuklulara karşı halkı etrafında toplayarak baş kaldırmış ve Türkçeyi devlet dili ilan etmiştir.

Mevlana Müze’sine adım attığımızda Eğitim ve Mutluluk adlı yapıtımın 27.- 29. sayfasındaki ‘Gönül İnsanı’ başlıklı metnin, ilgili bölümünü bir kez daha okumadan edemedim. Dilerseniz birlikte okuyalım.

***

Bilgisizlik düşman, diyen / Bilime, akla yer veren / Türk diliniiçten seven / Can ışığı Hacı Bektaş. 

 Muhsin DURUCAN

13. Yüzyılın ilk yarısında Moğol akınlarının etkisiyle ya da öteki nedenlerden olmalı, Horasan’dan Anadolu’ya gelen ve insanlığın aydınlatılmasında önemli çabaları olan, izleyen yıllarda da ‘Horasan Erenleri’ sözcükleriyle anılanlar arasında Hacı Bektaş Veli’nin belirgin yeri vardır.

Hacı Bektaş Veli, sosyal ve siyasal alanda önemli izler bırakan bir bilge kişi olup Bektaşi tarikatının piridir. O’nun önderliğindeki Alevi-Bektaşi anlayışı, tüm Anadolu’daki gelişmelerle; Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya, gibi Balkan ülkelerinde ve Macaristan’dan Azerbaycan’a kadar uzanan çizgideki yerleşim birimlerinde benimsenmiştir. Bu amaçla açılmış türbeler, çevresinin aydınlanma merkezi olma görevini başarıyla sürdürmüşlerdir.

Bilge insan Hacı Bektaş Veli’nin ders verici güzel sözleri, bugünlere dek ulaşmış ve çoğu kimseler nasiplenmiştir. İşte sözlerinden kimileri:

Kadınları okutunuz. / İncinsen de incitme./ Murada ermek sabır iledir. / Araştırma, açık bir sınavdır. / Her ne ararsan kendinde ara. / Arifler hem arıdır hem arıtıcı / Marifet ehlinin ilk makamı edeptir. / İnsanın cemali sözünün güzelliğidir. / Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme. / İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. / Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu! / Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız. / Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”

***

Bir mum başka mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” Hz Mevlana’nın dillerde dolaşan öğünü de anımsatır: “Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ateşe tapan, putperest ol yine gel. Bizim bu dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz defa tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”

1207-1273 Yıllarında yaşamını sürdüren Hz. Mevlana; 1207 yılında Afganistan’ın Belh kentinde doğmuştur. Babası Sultan-ül Ulema diye bilinen Bahaeddin Veled, annesi Mümine Hatun’dur.

Bahaeddin Veled, ailesi ile birlikte Belh’den ayrıldıktan sonra Bağdat’a buradanda Hac için Mekke‘ye gitmiş ve daha sonra Anadolu’ya geçerek Karaman’a gelmiştir. 1225 yılında oğlu Hz. Mevlana‘yi Gevher Hatun’la evlendirmiştir. Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’nı daveti üzerine 1228 yılında Hz. Mevlana ile birlikte Konya’ya gelip yerleşmişlerdir.

***

Bu güzel özdeyişlerden devinimle (hareketle) aşağıdaki fıkrada, o güzel insanların sergiledikleri hoşgörü örneğini ve iletiyi algılamak, özellikle günümüz için oldukça anlamlıdır. Hem de insana ve insanlığa önemli bir ders niteliğinde!

“Adamın biri olumsuz yoldan para kazanıp bununla bir koyun alır. Neden sonra yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu aşevi işlevi de gören Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatır.

Hacı Bektaş Veli:

"Helal değildir." Der ve bu kurbanı geri çevirir.

Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider, aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun kabul etmemiş olduğunu, söyler ve Mevlana'ya bunun nedenini sorar.

Mevlana şöyle der:

"Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir."

Adam üşenmez, kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli'ye Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun nedenini sorar. 

Hacı Bektaş Veli'de şöyle yanıtlar:

"Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu nedenle o senin hediyeni kabul etmiştir.”

Böylesi alçak gönülcülük ve incelikle birbirlerini aşağılamak yerine, yüceltebilmeyi başaran toplum ve o toplumun bireyleri Olabilmemiz dileklerimle…

                                                                                          *

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..