Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '17

 
Kategori
Edebiyat
 

Köpeğin Adı Badi-27

Köpeğin Adı Badi-27
 

Akşam olunca önce markete uğruyoruz, ben dışarıda bekliyorum, Cafer Aga alış veriş yapıyor. Eve geldiğimizde bir sürprizle karşılaşıyoruz: Hırsız girmiş. Her tarafı karıştırmış. Zaten evin içinde ne var ki? Hele hırsızın işine yarayacak, çalacak hiçbir şey yok.  Birkaç dakikada bitirmiştir işini. Çalacak bir şey bulamayan hırsız kızmış olacak ki  öteki odadaki Cafer Aga'nın yatağının önüne işemiş. 
Cafer Aga'nın dağınıklıklığı söylene söylene toplaması kısa sürdü. Hemen sofrayı hazırladı. Menü gene aynı: Ekmek, tavuk, bira ve şarap. Tavuk etini bugün öncekilerden daha fazla almış olduğu bana verdiği parçanın büyüklüğünden anlaşılıyor. Konuşmaya başladı:
-Olum Kalo, sen de konuşabilsen, içki içebilsen amma güzel olurdu ha. Dertleşirdik be Kalo. Mesela, şu işe bak! Burada en son hırsızın gireceği ev benimkiyken sen gel ortalığı darma duman et. Dostum yoksa da düşmanım da yok; kim girer benim eve ha, kim girer? Ne buldun, ne çaldın? Hiç. Hırsıza da ayıp oldu be Kalo, çalacak üç-beş kuruş bıraksaydım keşke. Ama yoktu ki neyi bırakacam. 
Bir sigara yaktı, şarap bardağını kafasına dikti. 
-Kalo, sen yarın benimle gelme, evi bekle. Yakala o şerreffsizi, yakala o acemi hırsızı! Yakalayınca n'apcan mı? O şerreffsizden bir teklik tuvalet parasını alıcan. Öle beleşten işemek yok! Hödük oğlu hödük, madem işedin bayılacan bir tekliği!
Şarap bitti. Cafer Aga burnunu çekti, olmadı,bir kere daha çekti, gene olmadı. Ayağa kalktı pantolunun cebine elini soktu, pis bir mendil çıkardı. İçine sümkürdü, mendili cebine koyup oturdu. 
-Sıra geldi cilaya, deyip bira şişesinin kapağını açtı, kafasına dikti. Yarısı gitti şişenin. Mendille burnunu iyi silememiş olmalı ki birkaç kere de silmek için sol elini kullandı. Konuşmasına devam etti:
-Klarnetimiz olsaydı sana ne güzel parçalar çalardım be Kalo. Dinlerken mest olurdun. Buralarda şu kenefçi diye kimselerin beğenmediği Cafer'in üzerine klarnet çalabilecek bir sanatçı bulamazdın. Ama klarnetimiz yok işte. Bu Cafer'in iki tane klarneti oldu, ikisini de birkaç şarap şişesi parasına sattı. Olsun. Belki ilerde çok para kazanırız, o zaman en kral klarneti alırız.
Cafer Aga fazla konuşmayı sevmezdi, bütün gün boyunca konuştuğu kelime sayısı onu geçmezdi. Şimdi tam aksine konuştukça konuşmak istiyordu. O konuşurken biraz dalmışım. Ayağı ile hafifçe dürttü beni:
-Kalo olum, uyuma, dinle! Bu ölümlü dünyada paran olsa da olmasa da aynı yere gidecen. Senin neyin var? Hiç. Zenginin neyi var? Her şeyi. Gidilecek yer aynı. Bak sana bir de hikâye anlatayım. Ben de babam gittikten sonra “Ben de ölmeliyim” diyen rahmetli anamdan dinlemiştim:
Onlarca çınar, uzun yıllar bir arada yaşamışlar. Bazen birbirlerine yaslanmışlar, bazen de fısıldaşmışlar. Ve gün gelmiş, ömür bitmiş. Birer birer devrilmeye başlamış çınarlar. En sona kalan çınarı gören bir insan:
-Bari sen kal! Demiş.
-Neden kalmamı istersin? Diye sormuş çınar. Adam:
-Gölgenden faydalanıyordum, deyince çınar:
-Dostlarım, arkadaşlarım, canlarım gittikten sonra kalmak bana yakışmaz, deyip insanın şaşkın bakışları arasında devrilip gitmiş...”
(Devam edecek...)
 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..