Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Köpeğin olayım!

Köpeğin olayım!
 

Maia


Bazı deyimlerin ne anlama geldiğini biliriz de, bir de tam olarak anlama anları vardır: Hani şrak! diye bir ışık çakar beynimizde…

“Erkeğin iki kaşığı varsa birisini kıracaksın” sözünü hiç anlamamıştım! Anlamam yılları buldu; koca the first’e, yani ilk kocaya, çok aşık olduğum zamanlardı, öyle saçma ve anlamsız gelmişti ki: İnsan bile bile sevdiği adama zarar verir mi diye dellenip durmuştum!

Meğer, yıllar sonra anladım ki, sevdiğin adama içinden gelip de söyleyeceğin her iki güzel sözden bir tanesini yutacaksın!...

Neyse… Konumuz zaten hiç anlamadığımız sözler değil; anlamını anlayıp da tam olarak kafamızda oturttuklarımız ki zaten bizzat deneyimlemeden bu durumu yaşamamız mümkün değil!

“Köpeğin olayım” deyiminin tam olarak beyin kıvrımlarımın tamamı tarafından algılanması için bir köpek sahibi olmam gerekiyormuş.

******

Önce size nasıl köpek sahibi olduğumu anlatayım:

Bir köpek ve ben!

Mecnun Leyla’dan vaz geçer, Gülgün bir köpeğin yanından geçemez durumlarıydı, benimkisi!

Öyle bir acayip fobi!...

Dört yaşımda falandım, kız kardeşim de üç, komşumuzun kurt köpeğinin üstüne yanlışlıkla oturunca ısırıvermişti kardeşimin poposunu… Ardından kuduz iğneleri falan…

Birlikte korkar olduk köpeklerden, hem de nasıl bir korku; anlatması mümkün değil!

Misal, bir sokağın en ucunda bir köpek mi gördük, beş sokak geriden giderdik.

Hiç unutamam; on yedi yaşında falandım, çok işlek bir yolun epey dar bir geçişinden geçerken pek süslü bir hanım minnacık köpeğinin tasmasını epey gevşek tutuyordu. “Korkuyorum” dedim, “geçemeyeceğim, lütfen biraz daha tasmasını sıkı tutun”; öyle bir azarladı ki kadın: Minnacık köpekten de korkulur mu?

******

Yıllar geçti, benim köpek korkum geçmedi!

Sonra…

Koca the first’den boşandım, yüzde yüz düşünce gücü kitabını da okudum (Burası pek ilginçtir; ille de oku dediği için okumayı reddettiğim bir kitaptı ilk kocanın, boşandıktan sonra keyifle okudum).

“Korkularınızla yüzleşin” bölümünün epey bir yararını gördüm ama şimdi onu anlatıp da iyice konuyu uzatmayayım.

O arada, bir daha asla olmaz dediğim bir şeyi yaşayıp, bir daha aşık oldum!

Adam köpekleri çok seviyor, iş yerinde özenle baktığı köpeği var; öyle böyle derken yapmam dediğim şey başıma geliyor: Bir daha evleniyorum! Oğlum o köpeğin bizim eve gelmesini istiyor diye köpek evimize geliyor ki… Aşk nelere kadirmiş, (bu arada kitabın etkisini de unutmamak gerekir) köpeğin eve ilk gelişinde sarılıyorum hayvana; hayvan da bir kuzu misali gerçi!

******

Neyse, fazla dağıtmayayım konuyu, köpek fobim geçti mi benim, hem de nasıl!

Koca the second, yani ikinci kocayı da boşadım, o da ayrı bir yazı konusu, oğlum tutturdu köpek alalım diye, tam da o sıralarda doğum yapan bir köpeğin yavrularına sahip aranmak üzere…

Yirmi beş günlük bir yavruyu alıp getirdik mi evimize!

Tir tir titriyor yavrucak, top gibi bir şey, kalbi dakikada bilmem kaç yüz kez atıyor neredeyse…

İlk gece boynumda uyuttum; kalbi daha normal atmaya başladı.

Ertesi sabah ilk kez “Hevvvv” dedi, henüz “Havvv” diyemiyordu, şöyle bir gerindi… Ayakları kayıyordu ama başını dikleştirmişti.

Bize güvenmişti!

******

Bir köpeğin yatacağı yer için epey emek harcadığına tanık oldum, hem de hep yattığı yerde; ve onca emek harcayıp tam da uygun pozisyonu bulmuşken, sırf sahibi başka bir odaya gidiyor diye, hiç üşenmeden, peşi sıra gittiğini gördüm!

Evden beş dakikalık dahi ayrılsam, döndüğümde ayak parmaklarımın teşekkür ile yalandığına şahit oldum!

Alınganlık nedir bilmediğine de…

Mesela, oğlum yanıma gelip uzandığında birbirimize sarılırız, Maia ille de ya aramıza girer, ya ikimizin üzerinde sereserpe yatar; başı birimizin üzerinde, poposu diğerimizin!

Evin neresine gidersem peşimdedir, “Hayır!” dememi çok takmasa da, “İşi var annenin!” dediğimde anlar.

Maması, suyu, ödül yiyecekleri bir yana, önceliği sevgi…

Korumak adına apartmana her gelen ve gidene havlıyor, oğlum diyor ki: Anne, sen evde yokken gıkı bile çıkmıyor.

******

Bir-iki gün evden uzaklaşsam, az biraz küsüyor, biz insanlar gibi biraz tavır koyuyor gibi oluyor ama üç dakikada yanına-koynuna sokuluyor.

Hoş, bizimkisi neredeyse “İnsan” kategorisine girecek!

Maia gereksiz yere havlıyorsa, anladım ki artık, ocaktaki yemek pişmiş ve neredeyse yanmak üzere.

Eve her geleni aynen bizim gibi karşılıyor; resmen sarılıp, iki yanaklarından kokluyor; köpek yetiştirmeyi bilmeyen evde köpekler kendilerini insan sanıyor!

Tırnaklarını yiyen bir annenin tırnaklarını yiyen bir oğlu olması pek abesle iştigal değildir, şekerim, bizim köpeğimiz de tırnak yemeğe başladı desem…

Çatur-çutur tırnaklarını yiyor garibim!

Pek fazla gezdirilmeyen köpeklerde olurmuş, eee normal, bizim ki de garibim köşeye kadar götürülüp getiriliyor! (Gerçi en son tırnakları veterinerde kesildiğinde bir-iki tırnağı dibinden kesilip de, kanamıştı, o günden beridir tırnaklarını yiyor, bu da işin bir başka boyutu!)

******

Birisi “Köpeğin olurum”diyorsa, köpeği var mı diye bir soruşturmak gerek!

Hani, gerçek anlamında mı söylüyor, yoksa lafın gelişi mi?

Zira, “Köpek” olmak, ciddi bir sevgi ve sonsuz bir kabulü; yani koşulsuz bir sevgi ile birlikte koşulsuz bir itaati simgeliyor!

Test edilmiş ve onaylanmıştır!

******

Bir küfür olarak kullanılır “Köpek”, oysa keşke her insan “insan” olmadan önce köpek olabilse… Empatiyi, sempatiyi öğrenebilse…

Yaşayabilse koşulsuz sevgiyi, mesela…

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..