Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Köpeklerle Dans

Köpeklerle Dans
 

Hava sıcaktı. Bunalmıştı. Diğer taraftan aşık olduğu kızın onu reddetmesi içini yakıp kavuruyordu. Delireceğini zannetti. “Delirsem de bu çıban patlasa.” Diyordu. Yanındaki sigara paketine baktı. Sigarasının bittiğinden habersizdi. “Kahretsin.” diyerek sinirlendi.

Gece olmuştu. Ve iki paket sigara bitirmişti. Tek istediği sigara içmekti. Aklına hala Nalan geliyordu. Ağzından kuvvetli bir küfür çıktı. “Git be başımdan. Yeter artık.” dedi. Çaresizliğinden ağlamaya başladı. “Neden hala aklımdasın. İstemiyorum seni. Ne olur Nalan çık aklımdan. Yalvarırım sana.” diyordu.

Ağlamaları odayı inletiyordu. Gözünden akan yaşları kolları ile siliyordu. Çıkar yolu yoktu. Nalan unutulmuyordu. Aklına şimşek gibi bir fikir geldi. Kendisinin öldüğünü eşe dosta arkadaşlarına yayacaktı. Bu bir çıkış yoluydu. İnandırıcı olması için ortalıkta gözükmeyecekti. Evine gelip onu arayamazlardı. Bütün arkadaşları onun evinin adresini bilmiyordu. Evini bilen sadece Nalan’dı.

Cep telefonunu eline aldı. Instagramdaki adresine girdi. Yazdı “Muharrem bu gün aramızdan ayrıldı. Başımız sağ olsun.” Ve telefonu hemen kapattı. İyi bir oyun çıkartmıştı. Bunu desteklemek için birkaç güne ihtiyacı vardı. Düşündü taşındı.

Geceye doğruydu. Fotoshop ile kendine mezar taşı resmi hazırladı. “İşte oldu. Budur.” diye sevincini dile getirdi. Saatine baktı. Gece ikiyi gösteriyordu. Bilgisayarında şaheserine alıcı gözle baktı. “İnandım. Ben ölüyüm artık.” diye söylendi. Instagrama henüz yükleyemezdi. Gerçek olmasa da daha mezar taşı yapılacak, onarılacak, yerine konacak.  Bu bir haftayı bulurdu.

“Mezar taşının gerçeğini yapsam acaba nasıl olur?” diye söylendi. “Yazı denen şey gerçekten insanı teskin eder mi. Neden olmasın. Hemen şimdiden mezarda ismim bulunmalı.” Yerinden kalktı. Dışarıya çıktı. Kömürlüğün ışığını yaktı. Köşeden küçük bir döşeme tahtası duruyordu. Onu eline aldı. Cebinden kalem çıkardı. Kendi ismini yazdı. D harfinin önüne doğum tarihini Ö harfinin önüne Nalan’dan ayrıldığı günü yazdı. Şah eserine neşeyle baktı. Oldu mu sana mezar tahtası.

Mezarlık iki sokak ötedeydi. Köpekler havlıyordu. “Çaresizlerin dostudur köpekler. Onlar beni anlar. Bana bir şey yapmazlar.” diyerek gecenin bir yarısı hırlamaların ve havlamaların eşliğinde sokak lambalarının ışığında ilerledi. Tam köşeyi dönmüştü ki ileride köşede iki köpek gördü. Yan yanaydı köpekler. Gelene bakıyorlardı. Muharrem’e deli cesareti gelmişti. “Benim biricik köpeklerim.  Karnınız kim bilir ne kadar aç. Üşümüşsünüz ve sahibiniz yok.” diye iki köpeğe doğru yaklaştı. Köpekler hiç kıpırdamıyordu.

Muharrem daha da yaklaştı. Köpeklerde yine tepki yok. Muharrem “Köpekleri denemeyeceksin.” diye içinden geçirdi. Elini kolunu sallaya sallaya iki köpeğin yanından geçti. Arkasına bakmayı düşünmedi. Tüyleri diken diken oldu. Arkasına bakacak olursa köpeklerin kendine ürüyeceğini hissetti. Köpeklerden bir hayli uzaklaşmıştı ki arkasına bakma gafletine düştü. Ne zaman koştu. Hangi ara bağırmaya başladı bilmiyordu. İki köpek Muharrem’in geriye dönüp baktığı an havlamaya ve sonra koşmaya başladı. Muharremi yakalamaları an meselesiydi.

Muharrem “Yandım Allah yandım.” diye ne dediğini bilmeden bağırdı durdu. Koşuyordu ama köpekler daha hızlıydı. Etrafta köpeklerden korunacak bir sürü sebep vardı. Ama bu aklına hiç gelmiyordu. Bağırmalarına devam ederek karşıdan mezarlığı gördü. Dibine geldiğinde hemen mezarlığın temeline çıktı. Mezarlığın içine atladı. Görünmemek en iyisiydi. Temeli köpeklerin aşmaması içten bile değildi. Sindi bir köşeye. Köpeklerden ses seda yok.

Muharrem yerinden doğruldu. Sokağa göz gezdirdi. Gitmiş olmalıydılar. “Bunlar köpek be. Senin acını ne bilsinler.” dedi. Sonra elindeki tahtaya baktı. Üzerine bastığı mermersiz ve korumasız kabri gördü. Elindeki tahtayı toprağa batırmak için tahta ile küçük bir oyuk açtı. Tahtayı sapladı toprağa. Sonra da daha sağlam olsun diye yanında bulduğu taş ile de iyice çaktı.

“Tamamdır. Gönül dene şeyi buraya gömdüm. Artık aklıma bu tahtada ki doğum ve ölüm tarihlerim gelecek. Ve Nalan bu hilemi anlamayacak. Böylelikle ruhumu sömüremeyecek.” Tam yerinden doğruluyordu ki paltosundan biri tutmuş bırakmıyordu. Bağırmaya başladı. “Yapmayın ne olur. Benim size zararım dokunmaz.” dedi. Muharrem mezarlıkta ki ölülerin hışmına uğramıştı. Bir türlü paltosunu bırakmıyorlardı.

Daha çok bağırmaya başladı. “Ne olursunuz bırakın gideyim. Siz de benim annem babamsınız. Ne olur bırakın.”

Muharrem’in gözü tahtasına ilişti. O da ne. Tahtayı paltosunun üzerinden çakmıştı. Fena halde rahatladı. “Oh be ruhlar değilmiş. Ah eşek kafam. Dalgınlığıma bak. Az daha korkudan gidiyordum.” Hemen çaktığı tahtayı yerinden söktü. Paltosundan çıkartıp tahtayı toprağa tekrar çaktı.

Mezarlık temeline yaklaştı. Etrafta o iki köpek var mı diye iyice kontrol etti. Temeli aştı. Yola adımını attı. Sokak arasından evine gitmek akıllıca değildi. Az ileride karayolu vardı. Az da olsa yoldan arabalar geçiyordu. Yolu uzatacaktı ama köpeklerle dans edemezdi. Asfalt yola vardığında hiç durmadı. Hızlı adımlarla şehrin merkezine doğru ilerlemeye başladı.

Tuna M. Yaşar

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..